Ferhan Şensoy’un Lunaparkı

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Bahar Çuhadar

Usta tiyatrocunun üretimi hep ‘halkın içinden/sokağın dilinden’ oldu… Bu, bir ‘tercih’ten öte Ferhan Şensoy’un yaşama, ülkede ve dünyada olan bitene bakışındaki doğallığı içeren bir tutumdu. Onu bu kadar sevilen bir tiyatro insanı yapan da buydu zaten..

Ferhan Şensoy’un tiyatro yolculuğu; 1968’de öğrencisi olduğu Galatasaray Lisesi’ni ziyarete gelen Fransız Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle ve öğretmen taklitleriyle başlayıp her dönemecine çok güçlü izler bırakan bir tarih. 1970’lerden geçen salı sabahı gelen vefat haberine kadar Şensoy’un bu yolda, ana rotadan sapmadan ama her yeni işinde adımlarını derinleştirerek ilerlediğini söylemek tuhaf olmayacaktır. Pek çok akademisyenin, eleştirmenin altını sık çizdiği, onu senelerce tutkuyla takip eden seyircinin de çok iyi bildiği üzere; geleneksel olanla -kabare başta olmak üzere- Batılı tiyatro formlarını müthiş bir harmanla birleştiren bir rota…

Şensoy kelimenin gerçek anlamıyla bir halk tiyatrocusuydu. 17 yaşındayken Galatasaray Lisesi’nde yaptığı gösterilere ‘kabare’ denilebileceğini, yolunu çizerken hep yanı başında olan büyük usta Haldun Taner’den duymuştu ilk… Dönemin efsanevi topluluğu Devekuşu Kabare’ye girişi de -“Kendimi lunaparkta bulmuş çocuk gibi hissettim, evet, bundan yapmak istiyorum dedim”- Haldun Taner’in davetiyle olacaktı.

ÇOK ERKEN KAYBETTİK

Ferhan Şensoy’un 1980’e dek dahil olduğu topluluklarda da, sonrasında -bugün Beyoğlu’nun en eski tiyatrosu olarak varlığını sürdüren- Ortaoyuncular’da da üretimi hep ‘halkın içinden/sokağın dilinden’ oldu. Bu bir ‘tercih’ten öte Şensoy’un yaşama, ülkede ve dünyada olan bitene bakışındaki doğallığı içeren bir tutumdu. Onu bu kadar sevilen bir tiyatro insanı yapan da buydu zaten. Sahnede bahsettiği en sıradanından en meşhuruna kişilere dair taşlamaları, gazetelerden seçtiği haberlerden kendi başına gelenlere uzanan olaylar üzerine yaptığı yorumlar ve tabii seyirciye yönelik sataşmaları, Ferhan Şensoy tiyatrosunun olağan akışının içindeydi.

En acayip başarısı; kendi özgün (yazı ve sahne) dili/bakışıyla, seneler boyunca çok geniş kitleleri, çizdiği itiraz ve mizah hattının etrafında buluşturmasıydı belki de… Ki bu ülkede çok zor iş. 31 Ağustos 2021 sabahı çok tuhaf/zeki/yaratıcı bir aklı çok erken kaybettik.

ESNEK, SINIRSIZ BİR DİL: FERHANCA

Adeta doğuştan itiraz mekanizması gibi işleyen bir akıl (bkz. lise anıları), geleneksel Türk tiyatrosu yapısıyla Fransa’da aldığı eğitimi harmanlamış Haldun Taner’in tiyatro anlayışının rehberliğinde… Değişen zamana ve alışkanlıklara inat, etkisini yitirmeyen bir tiyatro dili yaratmıştı. Açık biçem kullanarak seyirciyle arasındaki sınırları kaldıran bir dil. Absürt tiyatroya selam yollayan bir dil. Doğaçlamaya sonsuza kadar açık bir dil. Ve sözel anlamda da esnekliği sınırsız olan, özgün, sokaktan, o anda, orada olandan beslenen, cinsiyetçi esprilerden de azade olmayan, oyuncaklı, ‘Ferhanca’ bir dil…

Ferhan Şensoy’un lunaparkı

Prof. Dr. Ayşegül Yüksel, Ferhan Şensoy’un geleneksel seyirlik güldürü anlayışıyla modern kabareyi buluşturmasına dikkat çekerken bir yandan da usta tiyatrocunun Türkiye’deki ‘yazar tiyatrosu’ başlığı altındaki yerinden bahseder: “Topluluğun (Ortaoyuncular) sürekli yazarı, yönetmeni, başoyuncusu, sahne tasarımcısı, dahası müzik düzenleyicisi olarak dört dörtlük bir ‘tiyatroculuk serüvenine’ imza atmış durumda.” (Uzun Yolda Bir Mola, Habitus).

Ayşegül Yüksel Hoca’nın dikkat çektiği bir önemli nokta daha: Şensoy’un tiyatrosu geleneksel güldürüyü sadece kabare türüyle yan yana getirmiyor; klasik metinlerin ‘özgür’ uyarlamalarından (‘Fişne Pahçesu’, ‘Uzun Donlu Kişot’ gibi) grotesk sahnelemelere uzanan bir hat da çiziyor.

Sahne tasarımında ‘gerçekçi’ dekor ve aksesuar yerine soyut/çağrıştıran (haliyle güldüren) fikirlerle çıktı seyirci karşısına. Ayşegül Yüksel, Şensoy’un ‘Soyut Padişah’ta kavuk yerine balkabağı kullanmasının, ‘İstanbul’u Satıyorum’un bir İstanbul maketi etrafında oynanmasının altını çizer. 1987’de yaptığı ‘İstanbul’u Satıyorum’daki ‘rantçı zihniyet’ eleştirisi ne yazık ki güncelliğinden bir şey yitirmedi. ‘Seyircili Seyir Defteri’nde (1994) seyirci kendisini bir gemide buldu. Gece yarısından sonra bir de kabare gösterisi (Kırkambar-Gece Tiyatrosu) bekliyordu onları. ‘İçinden Tramvay Geçen Şarkı’ (1986) için Ses Tiyatrosu’na gelenleri sert ifadeleriyle (Bilet bitte!) Nazi askerleri karşılıyordu. Dönemin iyi müzisyenleri, Ortaoyuncular oyunlarının sahnesinin parçası oluyordu.

1987’de ‘Muzır Müzikal’e yağan tehditlerin ardından yaşanan Şan Tiyatrosu yangınından sonra tiyatrosunu ayağa kaldırmak üzere başlattığı tek kişilik oyunu ‘Ferhangi Şeyler’ o günden beri güncellenerek sürdü. Çağdaş stand-up’larla ilişkilendirilse de bunu kabul etmezdi Şensoy, “Etkilenmiş olabilirler ama ‘Ferhangi Şeyler’ bir stand-up değildir” diyordu.

Ferhan Şensoy’un lunaparkı

KALBİNDEN VURURDU…

İster 1987’den 2020’ye dek sürerek 2.400 gösterimin üstüne çıkan ‘Ferhangi Şeyler’ olsun, ister Ortaoyuncular’ın kalabalık kadrolu, danslı, müzikli kült oyunu ‘Şahları da Vururlar’ olsun, her bir üretiminde; kulağını, geçtiği sokaklardan başlayarak gezegenin farklı uçlarına kadar uzatarak yazan bir isimdi Şensoy. Haliyle seyirciyi kalbinden vurmayı her seferinde başarmış bir isim…

Pek çok adımı ve kararıyla yerli tiyatro tarihine ‘Ferhanca’ bir dil, bir bakış hediye etti, kullandığı yabancılaştırma efektleri, soyutlamalar, seyirciyle iletişim biçimleriyle pek çok açıdan öncü oldu.

Başyapıtı diyebileceğimiz ‘Şahları da Vururlar’ ilk gösteriminden 40 yıl sonra, 14 Mart 2020’de prömiyer yapacaktı. Oyuncular arasında Ferhan Şensoy ile -gerçekleşemeyen o prömiyerden birkaç gün sonra aramızdan ayrılan- Levent Ünsal da olacaktı. Oyunun gösterimi, COVID-19 salgını sebebiyle iptal edildi.

Keskin bir itirazdı Ferhan Şensoy. İyi ki bu topraklarda yaşadı ve şenlikli ‘lunaparkını’ kurdu.

Beyoğlu’nun kıymetlisi Ses Tiyatrosu’nun Ferhan Şensoy’un ardından herhangi bir şeye ‘dönüşmemesi’ dileğiyle…

Hürriyet

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Bahar Çuhadar

Yanıtla