Şehir Tiyatroları’nda “Veba”

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Mehmet Zeki Giritli

Albert Camus’nün 1947 tarihli romanı “Veba” sıçanların art arda ölmesiyle ortaya çıkan gizemli bir salgın hastalığın vurduğu Oran şehrinde yaşananları anlatırken bir yandan da böyle bir felaket durumunda otoritelerin çaresizliği, bitmek tükenmek bilmez tartışmaları, gazetecilerin tavrı gibi konuları da sorunsallaştırır. Salgın bittiğinde ise hiç kimse salgından önce olduğu kişi değildir artık. Roman boyunca bol bol da aforizma niteliğinde cümle geçer. Camus’nün bütün eserleri gibi, bu eseri de aslında varoluşçu felsefenin Camus yorumunu açıklama amacı güder temelde. O yüzden sadece edebi değil aynı zamanda felsefi bir değeri vardır. Tabii eserin çoğu zaman Nazi faşizmine göndermelerde bulunan bir alegori olarak yorumlandığını da eklemek lazım. Günümüzde varoluşçu felsefe kimileri tarafından modası geçmiş bir akım olarak değerlendirilse de aslında her dönem geçerliliğini koruyan fikirler barındırır.

İşte bu romanı Neil Bartlett romandaki çoklu anlatım tekniğine uygun bir şekilde, beş oyuncu kullanarak sahneye uyarlamış. Oyun 2017-18 sezonunda Arcola Theatre’da sahnelenmiş. Tarih ilginç çünkü henüz hayatımızda Covid-19 pandemisinin olmadığı bir dönemde Bartlett romanı oyunlaştırıyor. Mehmet Ergen de bu oyun versiyonunu dört yıl sonra şehir tiyatrolarında sahneye koyuyor. Bartlett’in metni, kimi replikler çok didaktik olsa da, oldukça başarılı bir uyarlama olarak değerlendirilebilir.

Oyun iki farklı ekip tarafından dönüşümlü olarak sahneleniyor. Ben Mavi Ekip olarak adlandırılan, İrem Arslan, Özgür Dereli, Burak Davutoğlu, Ergun Üğlü, Cafer Alpsolay’dan oluşan ekibin oynadığı versiyonu Müze Gazhane’de seyretme şansına eriştim. Öncelikle Gazhane Sahnesi gayet hoş bir sahne olmuş. Emeği geçenlerin ellerine sağlık. Fakat oyun boyunca hiç durmadan devam eden teknik aksaklıklar yaşandı ne yazık ki. Seyirci ışıkları bütün oyun boyunca defalarca yanıp söndü, mikrofonlardan gelen, hiç kesilmeyen bir cızırtıyla oyunu seyretmek zorunda kaldık. Tabii bu sadece seyirciler için değil oyuncular için de pek hoş bir deneyim olmamıştır diye tahmin ediyorum. Ufak tefek aksaklıklar her oyunda elbette kabul edilebilir ama 90 dakikalık oyunun her anında bu aksaklıkların olması o gece oyuna balta vuran bir unsur haline dönüştü. Üstelik de oyunun çok başarılı ışık kullanımını teknik aksaklıklar gölgeledi, yazık oldu. Işık demişken ışık tasarımını yapan Murat Selçuk’u tebrik etmek gerekiyor. Sahnelerde alışıldık ve biraz da güvenli alan olan sarı ışık kullanımıyla yetinmemiş. Farklı tonlardaki beyazlar, ışığın kapandığı anlardaki gölge oyunları oldukça başarılı.

Oyunda ışık kullanımıyla birlikte dekor da oldukça başarılı ve efektif bir şekilde kotarılmış. İki beyaz masa, beş beyaz sandalye ve sahne arkasındaki altı perde bölmesinden oluşan tam anlamıyla minimalist bir dekor. Bu başarılı dekor için de Gökhan Usanmaz’ı anmak gerek.

Oyuncular aslında daha çok anlatıcı görevini üstleniyorlar ve oldukça sade, yalın bir profesyonellikle bunu yerine getiriyorlar. Zaman zaman fazla profesyonel ve köşeli bir oyunculuk izlediğimizi de eklemek zorundayım. Bunu küçük bir eleştiri olarak söylemek istiyorum. Fakat bununla birlikte özellikle Rieux rolündeki İrem Arslan’ın sahne karizması canlandırdığı karakterle birebir örtüşmüş. Rambert rolündeki Cafer Alpsolay’ın seyirciyle görünmez bir temas kuran samimi oyunculuğunun da altını çizmek gerek.

Dekorun, ışığın, oyunculuğun, sahnelemenin bu kadar minimalist, bu kadar sade olduğu bir oyunda arkadan gelen ses efektlerine, özellikle heyecanın yükseldiği sahnelerin altını çizmek için, aslında hiç gerek olmadığını düşündüm oyunu izlerken. Bu oyunun böyle bir desteğe ihtiyacı olmadığını düşünüyorum. Bir başka eleştirim oyunun afişi için. Oyunun afişinde, oyunun pandemiyle alakalı bir oyun olduğunu imlercesine siyah bir maske kullanılmış oysa oyun metni de roman da pandeminin çok ötesinde meselelerden bahsediyor o yüzden çok daha yaratıcı bir afiş olabilirdi diye düşünüyorum.

Bu arada oyunun yönetmeni Mehmet Ergen’i bir de çevirmen kimliğiyle tebrik etmek gerekiyor. Çeviri kokmayan bir çeviri yapmayı başarmış ki bu oyun çevirilerinde çok karşılaştığımız bir durum değil.

Veba bu sezon şehir tiyatrolarının en ses getiren oyunlarından birisi. 8 Ekim’e kadarki temsillerin biletleri tükenmiş fakat Ekim boyunca gösterimler devam ediyor.

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Mehmet Zeki Giritli

Yanıtla