Bozcaada Tiyatro Festivalinin Ardından

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Hazal Şahin

‘Yola inanmışlarla çıkılır, ikna edilmişlerle değil.’

Hazal Şahin: No Tiyatro’dan kısaca bahsedecek olursak, bugüne kadar sizi nerelerde gördük bahsedebilir misiniz?

Serkan Ortaç: Tiyatro üreticilerini ve alımlayıcılarını buluşturma fikriyle yola çıktığımız 2017’den beri birbirinden farklı başlıklarda girişimlerde bulunduk. Sosyal medya hesaplarımızda haftalık oyun önerileri, oyun yorumları ve çeşitli kültür sanat başlıklarında haberleri takipçilerimizle paylaşıyoruz. Geçtiğimiz yıl, No Akademi ile eğitim ve No Dükkan ile e-ticaret girişimlerimizi hayata geçirdik. Öte yandan, No Tiyatro ve Kumbaracı50 ortaklığında, Yiğit Sertdemir ile yürüttüğümüz, 20 hafta süren “Yarının Tiyatrosu” projemiz var. Pandemide soluk oldu hepimize.

H.Ş: Bir tiyatro festivali yapmaya nasıl karar verdiniz? Yola çıkış motivasyonunuz neydi?

Cansu Dikmen: Bizim festival hayalimiz, yolculuğumuz; bir başka festivalden/organizasyondan ilham değil, sokaklarda gördüğümüz mutsuz insanlardan ilhamla kıvılcımlandı. “Festival” kelime itibariyle beni daima heyecanlandırır. Kendimi amatör tiyatrocu, profesyonel seyirci olarak tanımlıyorum. Profesyonel demek iddialı, farkındayım. Henüz 10.000 saat olmasa da yıllarımı verdim! 🙂 Bir temsil için 5N1K sorularını yanıtlarken kendi kendime, birileri de benim festivalimde bu soruları cevaplasın istedim açıkçası.

S.O: Sanatseverleri iyi bir festival ile buluşturmaktı motivasyonumuz. “Nasıl iyi bir tiyatro festivali yapabiliriz?” diye düşünürken yolda bulduk kendimizi.

 

H.Ş: Sizi ülkemizde daha önce yapılmış festivaller içinde heyecanlandıran, ilham veren tiyatro festivalleri var mı?

C.D: Vaad edilen ile gerçekleşen fark gösterdiğinde heyecanım sönüyor. “Organizasyon” ve “festival” aynı şeylermiş gibi bir algı var ülkemizde. Aynı daldan etkinlikleri bir araya getirip katılımcıya sunmak bir etkinlik, organizasyon oluyor. Festival başka. Festivalin ruhu var; yaşayan, yaşatan olması gerek. Ülkenin her yerinden en iyi tiyatro/müzik grupları bir araya gelsin, onları bir araya getirdiğimiz etkinliğe “festival” diyebilir miyiz? Demesek iyi olur. 🙂

S.O: Özenle hazırlandığı ve çok çalışıldığını bildiğim için Fringe İstanbul’u takip ediyorum. İstanbul Film Festivali de beni heyecanlandırmıyor değil. Sanırım bu kadar. Büyük prodüksiyonlu işlerin yapılma çabası var. İyi ki de var. İlgi arttıkça üretim artıyor.

H.Ş: Neden Bozcaada’yı tercih ettiniz?

S.O:  NOTFEST’i şehirlerin dışında başlatmak istedik. Şehirlerin içinde zaten çok fazla etkinlik var. Bunun yanında şehrin getirdiği çok fazla stres de var. Festivali tatille birleştirme cazibesini de cebimize koyarak, Bozcaada’nın ada özelliğinin etkileşimi arttıracağını düşündük ve ilk yılımızda Bozcaada’yı tercih ettik. Samimi, küçük, dertsiz bir ada.

H.Ş: Festivalin içeriğinde neler yer aldı?

C.D: Festivalimizin ilk gününde çok renkli ve keyifli bir açılış yaptık Kabile Sahne ekibiyle. Festival ruhunu fiilen başlatan adımımız bu oldu. Festival oyunlarımızı seçerken, dikkat ettiğimiz çok parametre vardı tabi. Açılış oyunumuz Baba Sahne’nin “Bir Baba Hamlet” oyunuydu. İkinci günkü oyunlarımız Merve Engin’in “Kıyıya Oturmanın Böylesi” ve Tiyatro Hemhâl’in “Sevgili Arsız Ölüm – Dirmit”ti. Tiyatro D22’nin “Hakikat, Elbet Bir Gün” oyunu festival programımızdaydı ve maalesef bir hafta kala oyuncu rahatsızlığından dolayı oyun değişikliği yapmak durumunda kaldık. Sağ olsun Genco Abi’miz bizi yalnız bırakmadı. Festivalimizin son oyunu “Şahdamarım”dı. Ardından Can Ozan konseri ile festivalimizi bitirdik. Bozcaada’yı ve seyircisini tamamlayan oyunlarımız oldu. Oyunlarımızın yanı sıra birbirinden kıymetli üç eğitmen ile üç atölye gerçekleştirdik. Bülent Develi ile pantomim, Emrah Eren ile yönetmenlik, Ulrich Meyer-Horsch ile Michael Chekhov Tekniği atölyeleri katılımcılarla buluşturduk.

H.Ş: Beklenmedik gelişmeler oldu mu? / Olduysa neler oldu ve nasıl çözümler buldunuz?

C.D: Olmaz mı? Olmaması halinde şaşırmamız, korkmamız gerekiyordu sanırım. 2020’de pandemiden ötürü iptal ettiğimizde de bu sene de tüm izinlerimiz alınmış, tüm görüşmelerimiz yapılmıştı. 20 Ağustos Cuma günü Bozcaada Kaymakamı ve Emniyet Amiri ile çevrimiçi güvenlik toplantısı gerçekleştirdik ve 23 Ağustos Pazartesi günü adaya gittiğimiz gün, her nasılsa kaleye girişimizin uygun olmadığına karar veriliyor. Kaleye restorasyon yapacaklarmış, bizim festivalimizin katılımcısını “güvenli değil” gerekçesiyle kaleye alamazlarmış. Bu kararın resmî yazısı yok! Telefon ile geliyor haber zira Kaymakam Hanım da yıllık izinde… Bozcaada Belediye Başkanı ile temastaydık zaten, sağ olsun Cumhuriyet Meydanı’nı bize açtı. Oyunlarımız orada oynandı, atölyelerimiz de üç otelde gerçekleşti. Tüm operasyonun dinamiğini, bel kemiğini değiştirmek zorunda kaldık çünkü iptal etmemiz bekleniyordu bence, biz mücadele etmek istedik. Pes etmemiz veya yılmış olmamız çok başka bir hikâyeye evirecekti bizleri. Şahane festival ekibimiz ile süreci sırtlandık ve bunun da altından kalktık. İsmet Özel’in çok sevdiğim bir sözünü burada alıntılamak isterim: “Yola inanmışlarla çıkılır, ikna edilmişlerle değil.”

S.O: Önemli dersler çıkardığımız bir festival oldu. Aklımıza gelmeyen, başımıza geldi. Mekân değişikliği nedeniyle stres altında kaldık, epey mücadele verdik. Seyircimizin de desteğiyle durumu iyi kotardık.

H.Ş: Herhangi bir oyunun içeriğinden dolayı sorun yaşadığınız oldu mu?

C.D: Bir oyunun içeriğinden bizler değil fakat rahatsız olanlar muhakkak olmuştur. Son dakika mekân değişikliğinin bu rahatsızlıklardan doğduğu da söylenebilir. Bunlar olmaya devam edecektir. Sanatı tutsak edemezler.

S.O: Umarım olmamıştır. 🙂

H.Ş: Festivale sanatçılardan ve seyircilerden destek nasıl oldu? Sizce yeterli miydi?

C.D: Sanatın pasta dilimi ülkemizde ne yazık ki incecik. Hele tiyatronun… Bu tarz bir işin ilk üç-dört senesinde kâr getirmeyeceği o kadar belli ki! Zaten incecik olan bir dilimi de yüzlerce insan paylaşıyoruz, neden destek olmak yerine köstek olmak istenilsin? Ülkemin sanatçılarına, tiyatrocularına, yapımcılarına bunu hiç yakıştıramıyorum. “No Tiyatro” mottosunu başından beri ortaya koymuş, reklam tekliflerini ve oyun davetiyelerini reddetmiş, çekilişlerle oyun biletleri ve kitaplar hediye etmiş bir platform. Kâr amacı güden bir idea, bu şekilde kâr edemez. Maalesef bunu hâlâ göremeyenler var. Bizim gönlümüz geniş 🙂 Biz onların yanında olmaya devam edeceğiz. Hem festival seyircimiz hem de sosyal medya takipçilerimizle ile bağımız çok kuvvetli. İyi ki! “Yeterli mi” soruna dönecek olursam, hiçbir zaman yetmez. Yeterli de gelmez umarım.

S.O: Ben memnunum sonuçtan. Bence yeteri kadar desteklendik. Pandemi olmasına rağmen bir de.

H.Ş: Böyle bir tiyatro festivaline kültür sanat alanında hangi destekler sağlanmalı ki süreç herkes için daha verimli geçsin?

C.D: Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın sanat dallarına desteğinin yetersiz olduğunu düşünüyorum. Diyanet Bakanlığı’na ayrılan bütçe ile sanata ayrılan bütçenin arasındaki astronomik fark çok. İnsan “en azından” diye bir cümleye başlamak istiyor ama o cümleyi tamamlamak da bir yere ulaşmıyor. Köklü şirketlerin sanata olan katkısı da çok seçici maalesef. Haklı olabilirler kendi adlarına ve fakat sanat adına olan haklılıklar daha fazla. Bir de bir sürü mezunumuz var iş bekleyen. Eğitime, sektöre, sahnelere mutlaka zaman ve bütçe ayrılması gerekiyor. Yapılacaklar belli, artık harekete geçmek lazım. Bir sürü yetenek de fikir de hayal de heba oluyor…

S.O: Dünyanın her yerinde bu tür festivallere devlet desteği veriliyor. Ülkemizde de daha fazla verilmesi, festivalimizi başka bir seviyeye taşır. Ulusal festivalimizi, uluslararası bir noktaya taşıyarak ülkemiz tiyatrosunu dünyaya tanıtabiliriz. Bu sene gerekli başvuruları yapacağız. Gencecik insanlarız. 🙂

H.Ş Festival sürecinde alınan ve uygulanan kararlarda yeteri kadar özgür olduğunuzu düşünüyor musunuz?

C.D: Kendi özgürlük alanımızı kendimiz yarattık fakat son kertede yaşadıklarımız da bizi yine belirli bir ölçüde özgür bıraktı. Belirli bir alanda özgür kalmak, bizi özgür kıldı mı dersen; onu sana bırakıyorum… 🙂

S.O: Aman Ali Rıza Bey ağzımızın tadı kaçmasın.

H.Ş: Sizin festivalin ardından öz eleştirileriniz nelerdir?

C.D: Birçok konuda bu özeleştirilerimizi yaptık, müzakereler içimde zaman zaman devam ediyor. Adanın ulaşımı bizi çok zorladı. Destek alamadık bu konuda. Bilen bilir, feribot rezervasyonun yoksa saatlerce kuyrukta sıra beklersin. Rezervasyon kapasitesi de çok az, sefer sıklığı da. Özeleştiri şu: kara bağlantısı şart!

S.O: “Neyi daha iyi yapabilirdik?” sorusunu sorduk kendimize. Festivalin süresi, lokasyonu ve yapımı ile ilgili görülmeyen birçok konuda kendimizi acımasızca eleştirdik, eleştiriyoruz. Daha kapsamlı bir program ile seyircilerimizin karşısına çıkacağız önümüzdeki yıllarda.

H.Ş: İyi bir sponsor desteği olmadan hazırlanan festivalde, bireysel harcamalarınızın altından nasıl kalktınız?

C.D: Kâr amacı gütmeyen bir oluşum olduğumuz için tabi ki zorlandığımız anlar oldu. Yine mekân değişikliğinden dem vuracağım :). Bunun da bir bedeli vardı. Olsun. Biz bunu kabul ederek ve öngörerek bu yola girmiştik zaten. Ülkemize kaliteli, keyifli, iyi bir festival ruhu armağan edeceğiz ve bunun sürdürülebilir olması için de elimizden geleni yapmaya devam edeceğiz.

S.O: Biz bir delilik yaptık. Sanatın ve hayallerimizin peşinden gittik. İlk yılımız için hiçbir ticari amaç gütmedik. Durum bu. “Taşın altına elini koymasını beklenilenler”den, “taşın altına elini koyanlar”a transfer olduk. Risk hep var, vardı, olmaya da devam edecek. Tutku, harcamanın hep üzerindedir.

H.Ş: İleriye dönük planlarınız nelerdir? Tekrar bir festival planlıyor musunuz?

C.D: Elbette! Serde delilik var, durdurabilene aşk olsun! 🙂

S.O: Festivalden sonra dinlendik mi? Pek sayılmaz. Öğrenme ve deneyime olan açlığımız bizi hep eyleme sevk ediyor. NOTFEST’i birbirinden farklı lokasyonlara taşımak için çalışmalara başladık bile. Sır vermeyeyim şimdi. Pilot bölümü çektik, şimdi sıra yeni hikâyelerde.

H.Ş: Bir tiyatro festivali düzenlemeyi düşünenlere neler önerirsiniz/neler önermezsiniz?

C.D: Düşünmeyi bıraksınlar ve yola çıksınlar. Ücrada kalmış her şeyi hesaplamak, planlamak ve buna hazırlıklı olmak başka bir şey; yolda deneyimlemek bambaşka bir şey, her şeyde olduğu gibi. Aklı başında sanat yapabilen var mı? Biraz sıyıranın, deli cesareti ve korkusuz olanın harcı sanat, değil mi? Sindirilmeyi kabul etmemelerini öneririm, hep mücadele, daima mücadele.

S.O: Herkesi teşvik ediyorum delilik yapmaya. Sadece oturarak ve konuşarak çok da bir yere varılmıyor. Hayat kısa ve hepi topu yaşayacağımız 100 yıl. Bu tarz hareketler çoğalsın dilerim. Salt ticari kar ile yarım yamalak işlerin peşine düşülmesinden bahsetmiyorum. Titiz çalışarak ve asla umudunu kaybetmeyerek çalışılmaya devam edilmeli. Sonuç değil, süreç odaklı olurlarsa mutlaka dönüşünü alırlar. Bir gün.

H.Ş: Buraya, geriye dönüp baktığınızda festivali anlatan bir cümle bıraksanız o ne olurdu?

C.D: “Henüz delirmeyen, bu tarafa bakmasın lütfen.”

S.O: Samuel Beckett’in bir sözü geldi aklıma: “Hep denedin, hep yenildin. Olsun. Yine dene, yine yenil, daha güzel yenil.”

Paylaş.

Yanıtla