Sahne Çok Büyük Bir Deney Alanıdır

Pinterest LinkedIn Tumblr +

[Eda Köprü Yılmayan’ın Sevinç Erbulak’la yaptığı ve Birgün’de yayımlanan söyleşisinin bir kısmını okurlarımızla paylaşıyoruz.]

Boğucu ülke gündemine inat hepimize iyi gelecek bir oyun var İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda; Hastalık Hastası. Moliere’in 350 yıllık oyunu pandemiyle hastalık hastasına döndüğümüz günlerde sahnede. Hayatı çevresindeki insanlara zindan eden, ağır hasta olduğuna inanan bir adamın gülünç hikâyesini izliyoruz. Evin zeki hizmetçisini ise Sevinç Erbulak canlandırıyor. Meslekte 36’ncı yılını dolduran Erbulak’la yeni oyunu ‘Hastalık Hastası’nı konuştuk.

Sizi bu sezon Şehir Tiyatroları’nda iki oyunda izliyoruz. Zehir ve Hastalık Hastası. Ayrıca Tarla Kuşu Juliet oyununda da dadı ve Juliet olarak seyirci karşısındasınız. Pandemiyle birlikte tiyatrolar kapatıldı. Uzun bir aranın ardından sahnede olmak nasıl bir his?
Kapanmamış gibi oynuyorum sanırım. Önce yarım kapasiteyle boş koltukların olduğu salonlarda oynadık. Benim için ilk haftalar üzücüydü. Seyirci mutlaka oyundan keyif alıyor, gülüyor ama aldıkları keyfin kanıtları bize gelmiyordu. Koltuk aralarında boşluk vardı. Komedi seyretmek biraz yanındaki arkadaşını dürtmektir. Kahkahanın, iç çekmenin bulaşıcı olması gibi. Yarım kapasiteyi aşınca bu durumu aştık ama başta oynamasak mı acaba diye düşündüğüm oldu ya da oyun sonrası seyirciyle sohbet mi etsek diye düşündüm.

Pandemi ilan edildiğinde sahnedeydik. Hastalık Hastası oyununda ‘pandemi ne’ deyip sahneye girdim, Şükrü de “Pandemi mi?” diye bir reaksiyon verdi. Oyunun açık biçiminden dolayı metnin içinde kalarak seyirciyle de iletişim kuruyoruz. Normalde seyircinin üzerinde ışık yanmaz. Oyuncu, seyirciyi görme hakkına sahip değildir ama bu oyunda salondaki izleyiciyle bakışabiliyoruz. Bugün birinci sırada beyaz saçlı bir kadın vardı, kafasını koltuğa geri yaslaya yaslaya gülüyordu. Bir de üçüncü sırada küçük bir kız çocuğunun gülme sesleri…

Ali Poyrazoğlu’nun dediği gibi eğer bir oyun yedi kişilik, salon 600 kişiyse, o oyun 607 kişiliktir. Seyirci dinamiğiyle çok değişir o oyun. Aynı oyunu oynarsın, replikler aynıdır ama her seferinde yeni bir oyun oynarsın. Şöyle bir hisle çıkıyorum sahneye: Bugün ilk defa kaç kişi tiyatroya geldi? Bu 25 yıldır düşündüğüm bir şey. Bu akşam kimin hayatında tiyatroyla ilgili iyi veya kötü bir anlam oluşturduk. Örneğin bizi bu akşam izleyen o küçük kız çocuğu çok eğlendi, doğru notalarda gülüyordu. O çocuk sevdi bizi, bu mesleği sevdi, iyi bir izlenimle salondan çıktı. Hele bir de ilk tiyatro deneyimi ise…

Derslerimde öğrencilerime de anlatıyorum. Aksilikler veya kusurlar senin başına veya bir başka oyuncunun başına gelebilir, bunlar sahne mucizeleridir. Çünkü orası kocaman bir deney alanıdır. Her gece deney yapmaya çıkıyorum sahneye.

Seyirci tepki vermediğinde nasıl bir duyguya kapılıyorsunuz?
Komedi seyrederken değişebiliyor. Ben gülen biriyim ama komedi seyrederken kendime, içime gülen biriyim ama seyirciden asla vazgeçmeyiz. Belki de çok eğleniyor ama ses çıkarmıyor olabilirler. Yaş ortalamasıyla ilgili bir şey bir de. Yaşadığın ülkeyi getiriyorsun seyirci koltuğuna ben de oyuncu olarak aynı donelerle sahneye çıkıyorum. O akşam nasıl bir oyun olacağını perde kapalı olduğunda da yanılma payı elbette var ama çok nadir yanılarak tahmin ediyoruz, neredeyse yanılmıyoruz.

Sahnede ve seyirci üzerinde hâkimiyetiniz çok güçlü. Hepsini takip etmek zor olsa gerek. Yapı olarak da öyle misinizdir?
Otomatik pilot bir sürü işte pek çok işe yarar. Başka şeyler düşünerek bamya ayıklayabilirsin. Sahnedeyken orada olmak hayatta da ayrı değil, anın içinde durup bulmaya çalışma, dinleme üzerine mesleği kurmak gerekiyor. Aktörü dinlemediğim bir oyun düşünemiyorum, seyirciyle birlikte olan biten her şeyi duymak istiyorum. Bu oyuna başlarken nasıl gideceğini biliyorum ama her başladığında nasıl biteceğini bilmemek hali seyirciyle beni eşitliyor. Kendini dinle, partnerini dinle, kulisi dinle ve seyirciyi dinle. Bunlar voltran oluşturuyor, bu bir deneyim aslında. Okulumuzun duvarında da bu yazar. İçeride bir aksilik var mı hangi seyirci bizimle, hangi seyircinin bağı koptu, ben onunla ilgileniyorum.

Toinette karakterine nasıl hazırlandınız?

Toinette bir klişe karakter, Fransız bir hizmetçi. Bunlar maestro karakterler. Hizmetçi, önü cepli önlüğü giydiği anda sus keman, çal piyano diyen bir kişidir. Moliere’in yazma nedeni halktan biri olması, sağduyu kökü diyelim ona. Toinette’in ahmak bir efendiye, kendini hiç olmadığı bir şey zanneden efendiye doğruyu göstermesi. Çok tanıdık tabi. Dilbaz, çözümcü ama çözümlerini saklayan, telaşa mahal yok diyen bir karakter. Benim içimde bir yerlere, oyunbaz tarafıma dokunuyor, tavlıyor rol beni.

ARABANIN AKÜSÜ GİBİ ÇALIŞTIKÇA DOLUYORUM

Bu işin sihri nedir?
Meslek sihirli, tabiatı gereği sahne üzeri, kulis, bütün objeler, oyuncular sihirli. Oyunlara nasıl gelirsem geleyim oynadıktan sonra sahne beni uyarıyor. Ne yesem öyle bir şey olmuyor, oynarken de oyun bittikten sonra da. Arabanın aküsü gibi çalıştıkça doluyorum. Bittiğinde kendi hissimin en yükseğinde oluyorum. Şehir Tiyatroları’nda oynadığım diğer oyun Zehir’deki kadın karakter bana çok uzak bir karakter. Ağır bir konusu var. Altı sene önce çocuklarını kaybetmiş bir çiftin bir nedenle mezar başında buluşmalarının anlatıldığı üç episod.

Devamı için tıklayınız.

Paylaş.

Yanıtla