‘’Dijitalleşme Sürecinde Tiyatroda Öğreticilik Unsurunun Yanlış Kullanımı”

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Kardelen Kendir

Bildiğimiz tüm keloğlan figürlerini unutalım. Öyle bir keloğlan düşünelim ki cami imamıyla çok yakın arkadaş olsun, beş vakit namaz kılsın. Ünlü olduktan sonra paraya ve şöhrete önem vermeyip imana yönelmeyi tercih etsin. Sürekli köyde yaşayan ve olayları imanla çözen bir figür haline gelsin. Süper kahraman özentiliği içinde aile işlerine karışan ve ebeveyn-çocuk ilişkisini zedeleyen bir görevde kaleme alınsın. Kadının aşağılandığı, erkeğin ise hiç bahsinin geçmediği belli görüş kalıplarının yumuşatılarak çocuk bakış açısına yedirilmeye çalışıldığı bir yaklaşım olsun.. Anneler, sosyal medyasız uzaya bile gidemeyecek kişiler olarak anlatılsın… Bu oyunun adına da ‘’ Sosyal Medyanın Mahrem Alanlarda Kullanımı’’ adı verilsin. Üstelik herkesin ulaşmasının çok kolay olduğu dijital bir platformda yayınlansın. Tüm bu yaklaşımların eğiticilik kapsamında değerlendirilerek, özgür düşünce sistemine doğrudan müdahale olduğu gerçeği unutulsun..

Dijitalleşmeyle birlikte daha fazla seçenek üretilmeye dair uğraşlar verilmektedir. Fakat seçenekler oluşturulurken kimi içerik üreticisi kitlelerin taleplerinden daha çok kitleler üzerinde etkili olmaya dayalı stratejiler geliştirerek içeriklerini sunmaktadır. Bu bağlamda eleştirimin merkezini oluşturan çocuk oyununun YouTube gibi çok fazla izlenen platformda yer almasına ve bu tarz yayınların istikrarlı bir şekilde yayınlanmaya devam etmesine de değinmek gerekir.

Oyunun adı “Sosyal Medyanın Mahrem Alanlarda Kullanımı”. Oyunun geçtiği program ismi “Hikayelerle Çocuk Tiyatrosu” Oyun Diyanet TV’nin YouTube hesabında yayınlanmaya devam etmektedir. İzlenme sayısı 29.000 civarında olan bu oyunun yayınlanma tarihi 2020’dir. Yani pandemi ile birlikte tiyatronun dijital seyrinin ülkemizde başladığı ve hızlandığı bir dönemde yayınlanmıştır. Pandeminin hayatımıza girmesiyle birlikte dijitalleşme üzerine yapılan çalışmalar ve girişimler artmış durumdadır. İstenilen veya istenmeyen her türlü içeriğe anında ulaşmanın mümkün olduğu bir süreçteyiz. Bazı kitlelerin hedef haline alınması ve üretilen içeriklerin de bu yönde üretilmesi büyük bir olasılıktır. Özellikle tiyatronun dijitalle olan birleşiminden sonra bu alanda üretilen içeriklerin belli görüş fanatikliğinde üretilmesi ve bir tık uzakta olan platformlarda yer alması da göz ardı edilmemelidir. Nitekim amaç daha çok kitleye ulaşmak olduğu için yayılım gösterilecek sosyal medya alanlarının her gün milyonlarca defa ziyaret edilen platformlar olması kaçınılmaz bir tercihtir. Bu tarz içeriklerin yayılmasının çocukların dünyasında ne türlü durumlara yol açacağına dair çalışmalar yürütülmeli ve çözüm yolları aranmalıdır diyerek oyunun içeriğine de kısaca değinmek istiyorum.

Oyun bir anlatıcının sahneye gelip çocuklara özellikle annelerinin sosyal medyada ne kadar zaman geçirdiklerini ve günde ne kadar fotoğraf çektiklerine dair uyarıcı bir konuşma yapmasıyla başlar. Ardından henüz birkaç aylık  biri erkek biri kız bebek oda da yataklarında yatarlarken uyanıp konuşmaya başlarlar. Başlarda iki tatlı ve yaramaz bebeğin ebeveynlerine çaktırmadan aralarında geçirdikleri konuşmalarda herhangi bir sorun yoktur. Fakat diyaloglar ilerledikçe izleyen olarak şaşırmamak mümkün değildir. Bebeklerden biri diğer bebeğe keloğlanı tanıyıp tanımadığını sorar. Soru sorulan bebekte tanıdığını, ünlü olduğunu ama değişmediğini, hala köyde yaşadığını, imamla çok yakın arkadaş olduğunu ve beş vakit camiden çıkmadığını söyler. İlerleyen dakikalarda iki bebek gelecekteki mesleklerinden konuşmaktadır. Birinci bebek ikinci bebeğe uzaya gidip tarım yapmak istediğini dile getirir. İkinci bebek de annesini çok özleyeceğini söyler. Birinci bebek annelerini de alıp götüreceklerini söylediğinde, ikinci bebek cevap olarak “ama orada internet yok, annelerimiz Instagram olmadan hiçbir yere gitmezler” der. Bu konuşmalar böyle sürerken bir süre sonra anneler odaya girerler ve abartılmış hareketlerle tasvir edilen anneler çocuklarının fotoğraflarını sürekli olarak çekmeye çalışan bir halde gösterilirler. İki anne de çocuklarının fotoğraflarını çekmekten başka uğraşları yokmuş gibi lanse edilir. Bir süre sonra anlatıcı sahneye gelir ve bu durumun yanlış olduğunu belirttikten sonra keloğlanı aramaya karar verir. Telefonda geçen konuşma da bir önceki konuşmalar kadar ilginçtir. Anlatıcı   “rahatsız etmedim inşallah” diyerek konuya girer, “camiden çıktınız çay mı içiyordunuz” diyerek devam eder. Anlatıcı durumu sosyal medya vakası olarak keloğlana anlatır, keloğlan da gelip annelerin fotoğraflarını onlara sormadan çekmeye başlayarak aklınca onları cezalandırır. Çocukların rızası olmadan fotoğrafların çekilemeyeceğini dile getirerek anneleri sözde hatalarından geri döndürür. Son olarak anlatıcı gelir ve annelerin bu yaptıklarının yanlış olduğunu, çevrede çocuklarına sormadan hangi büyük varsa hepsini uyarabileceklerini söyler. Oyun sona erer.

Eğiticilik vasfını tiyatroya yüklemenin yararı olduğu kadar kontrolsüz ve saptırıcı amaçlar doğrultusunda kullanıldığı takdirde zararlı sonuçlara yol açacağı da yadsınamaz bir gerçektir. Ortaçağ döneminde dini görüşlerin ve kuralların tiyatro kullanılarak yaygınlaştırılmaya çalışılması hali aradan geçen yüzyıllara rağmen hala geçerliliğini korumaktadır. Üstelik bir sanat yapıtı vasfı taşımayan çağ gerisi düşüncelerle kaleme alarak rejisi yapılmış bir çocuk oyunun varlığı ve azımsanmayacak derecede izlenme oranına sahip olması aşırı tutucu bir görüşün ürünüdür.

Bir sanat yapıtı, sanat yapıtı olma özelliğine ancak sanatın kendi içindeki parametrelerin yüceliğine ve üstünlüğüne dayanarak kavuşur. Sanatın  içine dıştan müdahale ile içine zorla yerleştirilmeye çalışılan tüm katı ve baskıcı düşünceler, sanatın kendi içindeki değerler yapısını mutasyona uğratmak girişiminden başka bir şey değildir. Savunulan düşüncelerin özgür ve hür iradeyle sunulmasında bir problem yoktur. Fakat özgürlüğün gölgesine gizlenerek maniple etmeye kalkışmak tehlikeli bir yoldur. Görüş her ne olursa olsun, aşırı ve saptırılmış özgürlük rayından çıkmış bir trene benzer. Üstelik bu saptırılmış anlayış bir çocuk oyununda karşımıza çıkıyorsa, rayından çıkan trenin içinin çocuklarla dolu bir şekilde felakete gittiğini söylemek bizleri daha korkunç bir gerçekle yüzleştirecektir. Çocuklara karşı yapılan bu müdahale, inanç özgürlüğü kavramını dolaylı yoldan sabote etme girişimidir.. Özellikle çocuklara karşı yapılan bu yönlendirme girişimi onların deneyimsel yetersizliklerinden faydalanarak davranış değişikliğine yol açma amacı gütmektedir. Bu vahim tablo tiyatroda din politikasının güdülmeye devam ettiğinin en çarpıcı örneğidir.

Modernleşmenin getirdiği yaptırımların insan hayatına kolayca nüfuz ettiğinin bilincinde olarak, evrensel bir sanat olan tiyatronun global dünyada ki teknolojik gelişmelerin getirdiği yeniliklerle birlikte evrimleşme sürecinde dijital dünyanın içine dahil olma durumunun kaçınılmaz bir süreç olduğu unutulmamalıdır. Bu birleşmenin sonucunda tiyatroya yüklenecek vasıfların da artacağını düşünmek gerekir. Tiyatronun kitle iletişim araçları içine dahil edilerek yayılma sürecinde insan hayatına artık daha kolay, doğrudan, derin ve kalıcı izler bırakabileceği gerçeği yadsınmamalıdır.

Tiyatro doğduğu andan itibaren toplumları etkileme ve yönlendirme anlamında başlı başına güçlü bir araçtır. Dijital ve tiyatro birleşmesi tiyatroya karşı olan ilginin daha çok çoğalacağı müjdesini bize verirken bazı noktalarda önlemez ve tehlikeli kaçakların olacağı riskini de taşımaktadır. Tiyatronun en büyülü özelliği, içinde nesnel ve öznel tüm hareket parçacıkların canlı bir şekilde devinmesi ile birlikte seyircinin algısını diri tutmaya çalışmasıdır. Düşünme, sorgulama süreci canlı bir sahneleme sürecinde aktiftir. Fakat dijital platform yapıtlarının ister tiyatro formatında olsun ister olmasın çocukların zihinlerinde bir uyutma ve hipnoz hali yapabileceği de göz önünde bulundurulmalıdır. Çocukların sorgulama ve zihinsel devinim sürecinin aktif tutulması gerekirken, neyin doğru neyin yanlış olacağı konusunda belli zümreler tarafından verilen belli dini ideolojik kavramların arkasına sıkıştırılarak verilen dayatmacı kararlar çocukların sorgulama ve karar verme yetilerini köreltmeye dayalı yapılan bir girişimdir.

Günümüzde dijitalleşmeyle birlikte her yanımızın iletişim araçlarıyla dolduğunu düşündüğümüz zaman, çocukların sürekli ilişki içinde bulunduğu dijital platformların çocuğun algılama, dikkat, konsantrasyon ve özgür düşünme yetkileri üzerinde büyük bir etkiye yol açtığını görmekteyiz. Çocuğun kendi benliğini yaratma sürecinde özellikle aile içinde başlayan rol model alma eylemi, yaşı ilerledikçe sadece aile bireyleri içinde kalmayacak, çevresel alana da yayılım gösterecektir. Çocuğun belki de ikinci ailesi diyebileceğimiz dijital dünya kendine sınırsız rol model bulabileceği ihtimaller denizidir. Bu bağlamda sanatın en yaygın kolu olan tiyatronun gelişen dünya düzeniyle her an ulaşılabilir konumda olduğunu, dijitalleştiğini düşündüğümüzde ‘’insanı insanca anlatma’’ mottosuyla hareket eden bu kolektif yapının bu mottosu saptırılarak belli kurumların ve ideolojilerin yayılmasında artık daha fazla kullanılacağı ve çocukların bağımsız düşünme yetilerini ellerinden alarak bağımlı birer birey haline getirilmesinin aracı olarak kullanılacağı kaçınılmaz bir sorun halini alacaktır.

Program Adı: Hikayelerle Çocuk Tiyatrosu

Oyun Adı: Sosyal Medyanın Mahrem Alanlarda Kullanımı

Yer: Dijital Platformlar (Diyanet Tv-Youtube)

Yayınlanma Yılı: 2020

Dil: Türkçe

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Kardelen Kendir

Yanıtla