Tiyatro Sanatı Bilim ve Etik İlişkisini Tartışıyor

Pinterest LinkedIn Tumblr +

[Ayşegül Yüksel’in Cumhuriyet’te yayımlanan yazısını okurlarımızla paylaşıyoruz.]

Prof. Dr. Nurhan Tekerek’in “Bilim, Etik, Süreç ve Tiyatroya Yansımalar” başlıklı kitabı 2021’in son aylarında Lethe Kitap tarafından yayımlandı. “Küreselleşen” dünyamızın “sıcak savaş” yoluyla kana bulandığı günümüz için birçok uyarı içeren bir yapıt var elimizde.

Tekerek, bu çalışmasında, bilimin oluşum ve gelişim süreçlerini ve süreç içinde ortaya çıkan “bilimsel etik” sorununu çeşitli sahne yapıtlarıyla örnekleyerek incelerken çağdaş tiyatro sanatının “bilimsel etik” konusunda nasıl yoğun bir duyarlık yansıttığını da gözler önüne seriyor.

DİNSEL ERK, BİLİMİ YARGILIYOR: GALILE VE BRUNO

Tekerek, kitabın ilk bölümlerinde, antik dönemde felsefe ile iç içe olan bilim olgusunun, tarihsel süreç içinde, “gerçek”leri gözler önüne seren yaman bir güç olarak nasıl geliştiğini anlatıyor. Daha sonraki bölümde, Hıristiyanlığın Avrupa’ya egemen olduğu ortaçağ döneminde “dinsel otorite”nin ürettiği “dogma”lara karşı çıkan bilim insanlarından Galileo Galilei ve Giordano Bruno üstünde odaklanan iki oyundaki bilimsel etik sorunsalını ayrıntılarıyla irdeliyor.

Bertolt Brecht, “Galile’nin Yaşamı” oyununda, ünlü gökbilimcinin, dinsel otoriteyi sarsan bulgularını topluma iletmesini engellemek için engizisyon işkencelerini gündeme getiren kiliseye boyun eğdiğini, sonuç olarak da ulaşmış olduğu bilimsel gerçekleri yadsıdığını gösterir. Bilimsel etik açısından bu nedenle ağır biçimde eleştirilen Galile, öte yandan -gözetim altında tutulsa da- bulgularını gizlice kâğıda dökme olanağını bulmuş ve insanlığın hizmetine sunmuştur. Brecht, tartışmasını Galile’nin olumsuz ve olumlu her iki konumunu da gündeme getirerek boyutlandırmaktadır.

Erhan Gökgücü’nün “Giordano Bruno” başlıklı oyunu ise kilisenin öğretilerini dışlayan söylemi nedeniyle dinsel erkin hedef aldığı, ancak bilimsel gerçeklerden ödün vermektense işkenceyi ve ölümü seçen fizikçi Bruno’yu, “etik” anlayışına sonuna dek bağlı kalmış bir bilimci olarak yüceltir.

KAPİTALİST/EMPERYALİST DÜNYADA ‘BİLİMSEL ETİK’ SAVUNMASI

Tarihsel süreç içinde bilim, kapitalizmin çıkarlarına ters düşen bir konuma gelmiştir. Tekerek’in bir sonraki bölümde ele aldığı idealist bilimci Dr. Stockmann, Henrik Ibsen’in, 19. yüzyılda şaha kalkan kapitalizmin toplum sağlığını hiçe sayan yaklaşımının eleştirildiği “Bir Halk Düşmanı” oyununun kahramanıdır.

Suyuna tehlikeli maddeler karıştığı için kasabanın insanlarını sağlık açısından tehlikeye sokacak olan, ama getirdiği kazanç nedeniyle yöneticilerin ve yatırımcıların masraflı ve zaman alacak bir işlemle sağlıklı yapıya kavuşturulmasını istemedikleri kaplıcayı zehirden arındırma yoluna baş koyan Dr. Stockmann, sahip olduğu pek çok şeyi yitirme pahasına da olsa bilimsel etik açısından örnek olacak savaşımını sürdürecektir.

20. YÜZYILDA BİLİMİN ARAÇSALLAŞMASI

Daha sonra bilimin 20. yüzyıldaki konumu incelenir. Emperyalist ülkeler bilimi araçsallaştırmakta, bilim adamlarını savaş silahlarını geliştirme yolunda kullanmaktadır. Hainer Kipphardt’ın “Oppenheimer Olayı” başlıklı oyunu, atom bombasının babası sayılan Dr. Oppenheimer’ın, kitlesel imha silahları üretiminin bilimsel etik anlayışına aykırı olduğunun bilincine varmasının ve siyasal erkin istemine karşı çıkışının öyküsünü anlatır.

Tekerek, tartışmasını Friedrich Dürrenmatt’ın “Uyarca” oyunuyla sürdürür. Oyunda, “mafyalaşmış” güçlere körü körüne hizmet eden bilim adamının kirli işlerdeki “suç ortaklığı” gözler önüne serilir.

Çalışmasını başka oyunlara da yaptığı değinmelerle noktalayan Prof. Nurhan Tekerek, yalnız tiyatroyla değil, bilimle de haşır neşir olan okurların ilgisini çekecek bir yapıta imza atmış.

Cumhuriyet

Paylaş.

Yanıtla