Alevi Ritüellerinden Evrene Açılan Oyun: Çerağ

Pinterest LinkedIn Tumblr +

[Barış Yıldırım’ın Gazete Duvar‘da yayımlanan yazısının bir kısmını okurlarımızla paylaşıyoruz.]

“Çerağ” yalnızca tiyatro, müzik ve ritüel arasındaki karmaşık ilişkiler üzerine düşünen bir performans olarak kalmayıp, Aleviliğin kavramlarıyla toplumsallık üzerine düşünce girişimi haline geliyor.

Bülent Yıldız’ın yazıp yönettiği, Arte Oyuncuları’nın sergilediği “Çerağ” oyunu, 2-5 Haziran tarihleri arasında gerçekleşecek Bergama Tiyatro Festivali’nde sahne alacak. Zengin bir programı olan bu festival vesilesiyle, 2021’den bu yana İzmir’de başta olmak üzere, birçok yerde sergilenen ritüelistik drama “Çerağ” hakkında birkaç not düşmek istiyorum.(1)

Yazının farklı alanlarında eş zamanlı olarak üretken olmayı başaran Yıldız’ın “Çerağ”ı sahneye koymadan bir süre önce yayımladığı üçüncü romanı ‘Hilkat ile Garibe’den (İthaki, 2020) bir pasajı hemen başta anmak, oyunu anlamamız açısından işlevli olabilir:

“O vakit yüce yaradan hükmünü vermiş ve kendi bedeninden iki dirhem et koparıp onlara nefs üflemiş. Birine Ölüm diğerine Doğum demiş. İkisi de aynı çamurdan yoğrulmuş ama içlerine üflenen nefs başka imiş. Biri ters ise diğeri düz, biri eğri ise diğeri doğru, biri yalan ise diğeri gerçek ve biri ilim ise diğeri irfan imiş. Ters, eğri ve yalan olan Doğum’muş. Her şeyi bilip öğrenmek, görüp duymak, anlayıp mutlu olmak için oradan oraya koşturur, başına buyruk ve hırçın davranışlarıyla Ölüm’ü canından bezdirir, düşüncesizliği ve aceleciliği ile zaman zaman kendi başını yakar, bencilliği ve söz dinlemezliği ile Ölüm’e kan kustururmuş.”

Bir ölünün peşinde, belleğin ve acının labirentlerinde gezen bir kahramanı anlatırken uzak ve yakın siyasi tarihimizin köşesini bucağını karıştıran modern sonrası kurmaca ‘Hilkat ile Garibe’, kendi başına ayrıntılı bir değerlendirmeyi hak ediyor. Yine de bana öyle geliyor ki yukarıdaki pasajın doğum ile ölüm arasında kurduğu diyalektik (yani ölüm ve yaşamın aynı anda hem karşıt hem de bir oluşları) “Çerağ”da da Alevi mitolojisinin kahramanları ve kavramları ile sahnede üretiliyor. Doğum ve bilme ilişkisi, bir yeniden doğuş olarak ölüm, kökü Platon’un idealarına, Kant’ın numen’ine dek sürülebilecek fenomenal dünyanın “yalanlığı” izleği, hem romanda hem de oyunda karşımıza çıkıyor.

Yıldız’ın bütün verimlerini kat eden bir başka ilişki ise metinlerarasılık, gerçekdışı ile gerçek arasındaki tekinsiz geçişlilik, kimliklerin ve kahramanların kimi zaman ayırt edilemez ölçüde birbirlerinin kıyısında erimesi gibi postmodern anlatı taktiklerinin anti-faşist mücadele tarihimizi anlatmak üzere işe koşulmasında beliriyor. Bu değerli bir üretim hattı. Sosyalist sanat kuramı postmodern edebiyatı eleştirebilir fakat bu, sosyalizmin postmodern üslupla anlatılamayacağı anlamına gelmez. Devrim her dilden konuşur, sözünü her üslupla söyler; enternasyonalist olduğu kadar “enterstilist”tir.

“Çerağ”, müzikle tiyatronun iç içe geçtiği bir çalışma. Müzik ve tiyatro, Antik Yunan’dan beridir hep iç içe olmuş olsa da bu ikisinin farklı dozları, farklı janrlar ortaya çıkarıyor. Opera, operet, müzikli oyun, müzikal, kabare, epik tiyatro ve hatta -şarkılar ve müzik önemli bir rol oynasa da “müzikli” janrların birine dahil edilmeyen- tek tek oyunlar bu türlerden en az birine dahil edilebilir, birçok durumda da farklı türlerin sınırlarında veya kesişim alanlarında kalır.

Devamı için tıklayınız.

Gazete Duvar

Paylaş.

Yanıtla