Ayak Bacak Fabrikası

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Mehmet Zeki Giritli

Sermet Çağan’ın 1963 yılında kaleme aldığı “Ayak Bacak Fabrikası”, yazıldığı dönemin modasına da uygun olarak, toplumsal gerçekçi ya da politik olarak adlandırılabilecek bir oyun. Kişisel olarak bu tür metinlere karşı oldukça mesafeli olsam da, Tiyatro Tez’in bu oyunu yorumlama biçimlerinin üzerinde durulması gerektiğini düşünüyorum.

Oyundaki olaylar derebeylerinin yönetimde olduğu bilinmeyen bir ülkede geçmektedir. Ülkede o yıl büyük bir bolluk yaşanmış, fakat bu bolluk nedeniyle derebeylerinin kara tohumları ellerinde kalmıştır. Oyun boyunca derebeylerinin ellerindeki kara tohumları çeşitli dalaverelerle ve köylülerin iyi niyetini ve dini duygularını suistimal ederek nasıl sattıklarını ve sonrasında gelişen olayları izleriz. Oyunun yazarı Sermet Çağan tiyatro dünyasına oyuncu ve dekor sorumlusu olarak adım atmış, sonrasında “Ayak Bacak Fabrikası” ile yazarlık dönemi başlamıştır. Bununla birlikte 1966 yılında Fakir Baykurt’la Türkiye’deki ilk sendika tiyatrosu Tös’ü kurmuşlardır.

Ezenler ve ezilenler üzerine bir metin olan “Ayak Bacak Fabrikası” elbette her dönem için güncelliğini koruyan bir metin. Dolayısıyla metin 1963 senesinde yazılmış olsa da günümüz seyircisine de hitap edebilecek nitelikte.

Tiyatro Tez bu oyunu 2020 senesinde sahnelemeye başlamış fakat oyundan yakın zamanda haberdar oldum. O yüzden bu genç grupla ilgili biraz bilgi vermek faydalı olabilir. Ankara Üniversitesi DTCF Tiyatro Bölümü mezunları tarafından kurulmuş bir ekip. Amaçlarını “yeni ve denenmemiş sahneleme biçimlerini denemek, gerek tiyatro tarihinde önemli yeri olan metinleri gerekse yeni yazılmış deneysel işleri, anlamlarını koruyarak, performans ön planda olacak şekilde sahneye taşımak” olarak belirtmişler. İlk oyunları “Kapıların Dışında”yı 2019 senesinde Ankara’da sahnelemişler. “Ayak Bacak Fabrikası” ise sahneledikleri ikinci oyun. Erdinç Kılıç, İpek Sarılar ve Melih Salgır’dan oluşuyor ekip. “Ayak Bacak Fabrikası”nın yukarıda alıntıladığım amaçlarıyla uyumlu bir sahnelemeye sahip olduğunu söyleyebilirim. Dolayısıyla, bu oyunda belirttikleri amaca büyük oranda ulaşmış ekip.

Oyun aslında oldukça kalabalık bir kadroya sahip fakat Tiyatro Tez oyunu üç kişilik bir oyun olarak sahneliyor. Tabii fiziksel olarak sahnede üç kişi görsek de, her bir oyuncu birden fazla karakter canlandırarak oyunun kalabalık kadrosunu korumayı kotarabilmiş. Kalabalık kadrolu oyunları az kişiyle sahnelemek cesaret ve çok çalışma gerektirir. Çoğu zaman da oyunun anlamı kaybolur gider. Fakat bu sahnelemede böyle bir durumla karşılaşmıyoruz. Bunu sağlayan en önemli faktör ise bence oyuncuların tam bir ekip anlayışıyla çalışmış olmaları. Bunu oyunculuklardan, oyuncuların birbirleriyle alışverişlerinden, yaptıkları işten hep birlikte ne kadar zevk aldıklarından anlayabiliyoruz. O yüzden öncelikle oldukça başarılı bir ekip işi seyrediyoruz. Oyuncuların her birinin ayrı ayrı enerjileri çok yüksek. Oyun boyunca da bir an olsun enerjileri düşmüyor. Fakat bu göstermelik ve samimiyetsiz bir enerji değil. Yaptıkları işi benimsemelerinden kaynaklı, iç aksiyonlarından doğan samimi bir enerji. Tam anlamıyla fiziksel bir performans seyrediyoruz üç oyuncuda da.

Sahnelemeden de bahsetmek gerek. Kendilerinin de ifade ettiği gibi “performans ön planda olacak şekilde” bir sahneleme görüyoruz. Orijinal oyundaki geriye doğru yükselen üç yükseltiden ibaret dekor da yok tabii. Bunu sahnenin ortasında bir çember oluşturacak şekilde yerleştirilmiş ışıklara dönüştürmüşler. Tabii oyunu sahneledikleri sahnelerin boyutları düşünüldüğünde bu akıllıca bir sahneleme fakat metinde Sermet Çağan özellikle dekorun  ülkedeki sefaleti ve açlığı yansıtması gerektiğini belirtiyor. Bu anlamda metni bilmeyen seyircinin, dekor da bir fikir vermediği için, bu hayali ülkedeki durumu anlayabilmesi ve oyuna dahil olabilmesi zaman alabilir. Bunun haricinde ellerindeki çok az nesneyi oldukça etkili bir şekilde kullanıyor oyuncular. Bazı replikleri sahnenin ortasında üç kişilik bir çember halinde dönerek söylemeleri, seyircinin her seferinde tek bir yüzü görmesi, oyunda anlatılan, günümüzde de hala geçerliliğini koruyan ezenler-ezilenler kısır döngüsüne hizmet eden bir aksiyon olmuş. Başta da söylediğim gibi, metin yazıldığı dönemin özelliklerine uygun şekilde zaman zaman fazlasıyla didaktik olsa da, bu yorumda metinden çok sahneleme ve performans ön plana çıktığı için bu didaktiklik rahatsız etmiyor.

Oyunculuklarla ilgili yadırgadığım tek nokta oyunun özellikle ilk 10 dakikalık bölümünde oyuncuların fazla bağırarak konuşması oldu. Oyun doğası gereği grotesk bir oyunculuk gerektiriyor ve bu anlamda oyuncular da başarılı fakat zaman zaman o ince çizginin aşıldığı, gereğinden büyük sesler ve mimikler dikkatimi çekti. Özellikle oyunculardan İpek Sarılar’ın sesini biraz daha pes bir tondan kullanması halihazırda yüksek olan performansını daha da yukarı bir noktaya çekecektir diye düşünüyorum.

Ekibin önümüzdeki sezon için çalışmalara başladığını da öğrendim. Yeni oyunlarını merakla beklemekle birlikte bu ekibin yakın zamanda yazılmış, çağdaş metinlere yönelmesini de umuyorum. İleride isimlerini daha fazla duyacağımızı da inancım tam.

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Mehmet Zeki Giritli

Yanıtla