Devlet Opera ve Balesi Dansçıları: Haklarımız Gasp Edildikçe Sanatın Gelişmesini Bekleyemeyiz

Pinterest LinkedIn Tumblr +

(Ekim Deniz Akarslan’ın Devlet Opera ve Balesi’nde çalışan sözleşmeli dansçılarla yaptığı ve Evrensel’de yayımlanan söyleşiyi okurlarımızla paylaşıyoruz.)

Ekonomik kriz, artan enflasyon, barınamayan öğrenciler, ulaşım zammını konuşurken konu sanata geliyor. Konu hep sanattı ama bu seferki daha farklı. Konumuz, geçinemeyen, barınamayan, devlet tarafından görülmeyen ve haftanın altı günü saatlerce çalışan sanat emekçileri, bale dansçıları. İki bale sanatçısı arkadaşım az sonra her şeyi “içeriden” anlatacak. Devlet kurumunda çalışıyor olmalarından dolayı isimlerini saklı tutan bu iki arkadaşım bir yandan sanatını icra ederken diğer yandan alana dair yaşanan sorunları kamuoyuna duyurmaya çalışıyor. Dertlerimiz, özlemlerimiz ve anılarımız ortak olunca röportajımız ister istemez sohbete dönüşüyor. O zaman başlıyoruz.

“Bale Meslek Olarak Görülmüyor”

Dansçılar hazır. Makyajlar ve kostümler tam. Sahne arkası emekçileri yerlerinde. Seyirci için de üçüncü anons yapıldığına göre… Orkestra “la” notasını alıp akortlarını yaptı, şef alkışlarla salona gelip seyirciyi selamladı ve uvertür başladı. Uvertürün en yüksek kısmında perde açıldı ve bütün ihtişamıyla dekorların arasında, önünde muhteşem fizikleriyle dansçılar ve sahne…  Ama bu sefer sadece parıltı yok sahnede. Dertleriyle, özlemleriyle ve talepleriyle sahnede dansçılar var. Sohbetimize “Türkiye’de bale dansçısı olmak ne demek?” sorusuyla başlıyoruz. Arkadaşlarımız şöyle anlatıyor: “Türkiye’de bale dansçısı olmanın öncelikle birçok dezavantajı var. Bunun nedeni balenin Türkiye’de sistemi oluşturulamayan (eğitim, koşullar, iş hayatı gibi) bir sanat dalı olması. Ve tabii ki bunun en önemli etkeni bale sanatının Türkiye’deki eğitim süreci. Genel olarak Türkiye’de sanat eğitimi bir sisteme oturtulamadığı için bale sanatı da aynı sıkıntıdan mustarip. İktidarın var olan kültür sanat politikaları dolayısıyla toplum bale sanatını nasıl ve nerede konumlandıracağına karar veremiyor. Çünkü halk bu sanat dalına erişemiyor. Bunu bir meslek olarak da göremiyor.”

“Kaynaklar Yetersiz”

Gelecek kaygısı, geçim derdi ne olursa olsun hareket edebilmenin, dans edebiliyor olmanın verdiği umutla devam ediyor konuşma. Yırtık patikler, fiziki şartları yetersiz bir okulda koridorlarda egzersiz yapmak zorunda kalmak, yapılan metro inşaatından dolayı her seferinde deprem oldu sanıp bale dersini bırakıp tayt ve patiklerle okulun önüne çıkmak zorunda kalmak… O dönem sinirlerini bozsa bile verdikleri emekleri ve sıkıntılı olduğu kadar bir o kadar da absürt olan bu süreci hatırlayıp her lafın sonuna “te allahım ya” diye ekleyerek eğleniyorlar. Eğleniyorlar eğlenmesine ama her kahkahanın sonundaki sessizlik başka bir problemi akıllarına getirip bunu dile getirmelerine vesile oluyor.

Bunca problemden bahsederken önemli bir kısmının pratik faaliyet olduğu bu sanat dalında eksiklikler nedir diye bir soru doğuyor. Bunu konuşmaya başladığımızda ise iki arkadaşım da aynı cevabı veriyor: “Teori”. Pratiğin dans için koşulsuz öneminden bahsederken ikisi de Türkiye’deki bale ve dans tarihi kaynaklarının yetersizliğine dikkat çekiyor. İyi dans edebilmenin asla yeterli olmadığını yaptıkları bu mesleğin gerek tarihsel gerek teknik olarak teorisinin bilinmesinin çok önemli olduğunu o zaman kendilerine tam anlamıyla sanatçı diyebileceklerini savunuyorlar.

Esnek Çalışma ve Kadro Sorunu

Hali hazırda devlet opera ve balesinde sözleşmeli bale sanatçısı olarak dans eden arkadaşlarımız konu “tam anlamıyla sanatçı olmak” kısmına gelince iş yerlerinde yaşadıkları problemleri “bir de bu var bir de bu var” diyerek kendi aralarında konuşmaya başlıyorlar. Haftanın altı günde sekiz saat çalışmak, onca sakatlık, programsızlık, çalışma koşulları, sözleşmeli sanatçıların aldığı maaş ve yılların problemi olan kadro konusuna geliyoruz.  İkisi de bir devlet kurumunda çalışıyor olmalarından dolayı laflarını seçerek konuşmaya çalışsalar da kendi deyimleriyle “offensive” olmayı bir süre sonra tercih ediyorlar. Çünkü uzun çalışma saatlerinden dolayı kendi özel hayatlarını istedikleri gibi düzenleyemiyorlar. Onlarca gösteriye çıkıp emek veren sanat emekçileri hak ettiği ücretleri alamıyor diye ekliyorlar. Devlet opera ve balesinde yaşanan temel sorunlardan biri de kadro sorunu… Arkadaşlarımız bu kadro sorununu iktidar tarafından yürütülen sanatı ve sanatçıyı itibarsızlaştırma politikası olarak görüyorlar. İktidarın istediği zaman istihdam sağlayabildiğini ama konu sanat emekçilere gelince bundan imtina ettiğini vurguluyorlar. Yetkili makamlarla konuşup taleplerini söylediklerinde “ya aslında işler o kadar da kolay değil, bu süreç herkes için böyle” diyerek ötelendiklerini ve umursanmadıklarını dile getiriyorlar. Sanatın gelişmesinin ülke ve toplum açısından çok önemli olduğunu vurgulayan arkadaşlarımız toplumsal ilerlemede sanat ve sanatçının önemine dikkat çekiyorlar. İktidarın sanata olan bakış açısının bunu engellediğini söylüyorlar.

Bale Sanatçılarının Talepleri

Bunca problemden bahsederken çözümün ne olduğu ve şu anki bale sanatını nasıl değerlendirdiklerini konuşmaya başladığımızda iki bale sanatçısı arkadaşımız taleplerini sıralıyor. Eğitim aldıkları ve çalıştıkları alanların fiziki şartlarının iyileştirilmesinin öneminin hayati olduğunu söylüyorlar. Büyük ve tam teçhizatlı bale salonlarının, soyunma odalarının konservatuvar eğitimi için önemini vurguluyorlar. Bugün Türkiye’deki bütün emekçilerin problemi olan çalışma saatleri konusunda da yeni düzenlemeler yapılması gerektiğini, dansçılardan maksimum verimi alabilmek için dansçıların beden ve akıl sağlıklarının gözetilmesi gerektiğini dile getiriyorlar. Mesai saatlerinin aldıkları maaş ile örtüşmediğini ifade ederken özellikle sözleşmeli elemanların acilen kadrolu eleman statüsüne geçmeleri gerektiğinin altını çiziyorlar.

Konuşmamızı sonlandırırken şunları söylüyorlar: “Biz de işçi ve emekçi ailelerin çocukları olan sanat emekçileriyiz. Maaşı her gün eriyen, güvencesiz ve uzun saatler çalıştırılan, geçinemeyen sanat emekçileriyiz. Bizi halktan ayırmaya çalışan ve bizi görmezden gelen devletin kendisi. Biz de bir fabrika işçisi gibi, bir sağlık emekçisi gibi emekçiyiz…”

Devamı için tıklayınız.

Paylaş.

Yanıtla