Can Yakıcı Bir Konu Hakkında Etkili Bir Metin, Yapay Bir Reji: Caroline Guiela Nguyen’den “Kindheitsarchive”

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Mehmet K. Özel

Caroline Guiela Nguyen (1981) genellikle tiyatro sahnelerinde konu edilmeyen, farklı sosyal, coğrafi, kültürel ve manevi geçmişlere sahip insanların gerçek ve kişisel hayat hikayelerine dayanan yapıtlar üreten Vietnam asıllı Fransız bir yazar ve tiyatro yönetmeni. Nguyen 2009’da kendi tiyatro topluluğu Les Hommes Approximatifs’i kurmuş, 2017’de Avignon Festivali’ne davet edilen “SAIGON” (SAYGON) oyunuyla dünyada daha da tanınmış, öyle ki bu oyunuyla 14 ülkeye turneye gitmiş. Nguyen’in 2021’de ikinci kere Avignon’a davet edildiği “FRATERNITÉ, conte fantastiques” (KARDEŞLİK, fantastik bir masal) isimli oyunu ise bir film ve iki tiyatro yapımından oluşan “FRATERNITÉ” (KARDEŞLİK) başlıklı üçlemesinin bir parçası. 2019’da çektiği “Les Engloutis” (Boğulanlar) adlı filmle başlattığı bu üçlemenin son ayağı, 07 Ekim 2022 tarihinde Berlin-Schaubühne’de, bu sefer kendi topluluğunun değil Schaubühne’nin oyuncularıyla dünya prömiyerini yaptığı “Kindheitsarchive” (Çocukluk Arşivi) idi. Avignon Festivali’ne davet edildikten sonra adını duymuş olduğum Nguyen’in tiyatrosunu merak ediyordum. “Kindheitsarchive”i, prömiyerinden sonraki ikinci gösteriminde Berlin-Schaubühne’de seyrederek merakımı bir nebze giderdim.

©Mehmet Kerem Özel
“Kindheitsarchive” metninden sahne tasarımına ve oyunculuğuna aşırı-gerçekçi bir anlatıya sahip; Berlin’de üçüncü dünya ülkelerinden çocukların evlat edindirildiği hayali bir merkezde, “Çocukluk için Ofis”te geçiyor. Oyunun paralel ilerleyen üç hikayesi var: 18 yaşına geldiği için yasal hakkı olarak gerçek ailesini öğrenmek isteyen Nina’nın, Vietnam’dan 7-8 yaşlarında bir erkek çocuğunu evlat edinecek olan Rebecca’nın ve merkezde çalışan üç kadından en kıdemlisi Victoria’nın hikayeleri. Nina, üvey annesinin başta ondan gizli engellemeye çalışmasına rağmen, 4 yaşında ayrıldığı Rus abisiyle (ve sürpriz bir şekilde gerçek annesiyle) internet üzerinden görüşüyor. Rebecca yıllarca beklemenin ardından kendisine evlat edinebileceği bir erkek çocuğun bulunduğunun söylenmesine rağmen, çocuğun ölen annesinin ortaya çıktığı zannedilmesiyle evlat edinme prosedürünün sekteye uğramasının ardından nihayet Vietnam’a gidip çocuğu alarak Berlin’e dönüyor. Ofis’in direktörü Victoria’nın sinirlerinin gerilip yıllar sonra işinden ayrılmasına neden olan olaylar ise Berlin’deki eşcinsel ebeveynlerin uzaktan evlat edindikleri Kolombiya’lı çocuğun ölümü üzerine Kolombiya’nın bu konuyla ilgilenen devlet dairesindeki görevliyle çevrim içi yaptığı stresli görüşme, ve yine çevrim içi bir görüşmede Kamerunlu dedenin yıllar önce kızı tarafından bütün kurallar bilinerek evlat verilmiş torununu geri almayı talep etmesi. Bunların her biri çok yönlü ve çetrefilli hikayeler.
©Gianmarco Bresadola
Nguyen her bir hikayede evlat edinme durumunun dört tarafından üçünü, yani evlat edinilen, evlat edinen ve evlat edindireni merkeze koymuş, ama bunu yaparken diğer tarafların önemini azaltmamış. Dördüncü taraf olan evlat veren ve/ya ailesi (anne, ağabey, dede, vb.) ise bütün hikayelerde, odakta olmasa da, bütün ağırlığıyla mevcut. Dolayısıyla Nguyen uluslararası evlat edinme durumunu bütün tarafları, neredeyse bütün olası yönleri, sorunları, açmazları ve duygularıyla ortaya koyan ve bu sayede de tartışmaya açan bir metin kaleme almış. Düşündürdüğü kadar iç acıtan, etkileyen, duygulandıran güçlü bir metin bu; inişlere, çıkışlara, sürprizlere ve çalkantıları anlara sahip bir metin. Ayrıca çok dilli bir metin; sahnede ağrılıklı olarak Almanca ama onun dışında İngilizce, Fransızca, İspanyolca, Rusça ve Vietnam dilinde konuşuluyor.
Nguyen’in rejisi ise metnin aksine sakin, tanımlı, hatta biteviye. Anlatı üç bölümden oluşuyor; her bölüm arasında perde inip kalkıyor, o sırada bölüm adı perdenin üzerine yansıtılıyor. Üç bölüm de aynı mekanda geçiyor, dolayısıyla perdenin inip kalkması sadece bölümleri imliyor. Bölüm içlerindeki zaman atlamaları ise seyirciye ışık tasarımıyla algılatılıyor (ki benim seyrettiğim ikinci gösterimde oyuncuların sahne girişleri ile ışık arasında zamanlama sorunları vardı sanki; hikayede zaman ilerledi mi yoksa hemen bir önceki sahnenin sonrasında mıyız tereddütü yaşadım bir çok yerde).
©Gianmarco Bresadola
Sahne ağzını bütünüyle kaplayan devasa beyaz bir duvar var. Üzerine, günümüzde kağıt kalemle resim yapan çocuk kalmadığı için olsa gerek, tablet ile yapılmış gibi duran, çocuksu çiziktirmeler yansıtılmış. Çizim üzerinde gökyüzündeki yıldızları tasvir eden bazı noktaların hareket ediyor oluşu görüntüye masalsı, sihirli bir hal katıyor, ama çizimler genel olarak travmatik olaylar yaşamış çocuklara ait gibi sert, sivri ve huzursuz hatlara sahipler. Oyun başlayınca sahne boyu kadar uzun ama yükseklik olarak yukarıda boş bir yüzey bırakacak ölçülerde bir pencere açılıyor ve çocuklarla ilgili olduğu eşyalardan belli olan, pastel renklerle tasarlanmış bir ofis mekanı, boydan boya kesidi alınmış olarak karşımıza çıkıyor. Burası Çocukluk için Uluslararası Ofis’in toplantı odası. Beyaz duvarda bu pencerenin üstünde kalan alanın bir tarafında üç çerçeve var, içlerine oyun boyunca farklı çizimler yansıtılıyor ya da oyun sırasında sahneden yapılan canlı veya önceden kaydedilmiş video çekimleri (örneğin bir protagonistin hikaye gereği mekandaki bilgisayarın kamerası aracılığıyla yaptığı çekim, ya da Nina’nın bebekliğinden ev videoları) yansıtılıyor.
©Gianmarco Bresadola
Oyunculuklar, özellikle merkezde çalışan üç kadını canlandıranların (Veronica Bachfischer, İlknur Bahadır ve Alina Vimbai Straehler) oyunculukları donuk ve hissiz. Halbuki hikayeler onları içten bir şekilde çabalayan, uğraşan ve iyi niyetli karakterler olarak çiziyor. Aslında sadece onlar değil, gerilimin yükseldiği anlarda bile bizzat o gerilimleri yaşayan, örneğin Rebecca ve Nina’yı canlandıran oyuncularda da sanki, karakterler ile aralarına ince ama yarı şeffaf bir kağıt katmanı girmiş gibi; itirazlarında, heyecanlarında, başkaldırılarında hissizler. Bir yapaylık var; belki henüz ikinci gösterim olduğu için oyunculuklar henüz oturmamış, ama belki de yönetmenin seçimi böyle, diğer yapıtlarını seyretmediğim için bilemiyorum. Yukarıda bahsettiğim Victoria’nın iki çevrim içi görüşmesi ve Nina’nın abisi ve ailesiyle yaptığı çevrim içi görüşmelerde diğer tarafların görüntüleri toplantı odasındaki projeksiyon perdesinin veya yukarıda bahsettiğim beyaz duvarın üzerindeki çerçevelere yansıtılıyor. Oyun bitip de alkışa sadece sahnedeki oyuncular çıkıncaya kadar, bu görüşmelerin canlı olarak yapıldığını zannetmiş, o oyuncuların sahne arkasında bir yerde veya kendi mekanlarında olduklarını düşünmüştüm. Oyunun konu ettiği hikayeler açısından can alıcı önemde olan bu kısımlarda sahnedeki oyuncuların, aslında önceden kaydedilmiş görüntülerle senkronize bir şekilde konuştuklarını, rol yaptıklarını fark etmek hayal kırıklığı yarattı beni.
Yapımın atmosferi biraz Tran Anh Hung’un filmlerini hatırlattı bana. Hung’un filmleri, o da Nguyen gibi Vietnam asıllı bir sanatçı olduğu için gelmedi aklıma, ikisinin yapıtlarındaki atmosferleri birbirlerinkine benzetmem tamamen tesadüf, ama belki de ikisinin de Vietnam asıllı olmasının, yapıtlarında atmosfer yaratma açısından bir paralelliği vardır. Diğer yandan, “Kindheitsarchive”in tarzı Kornel Mundruczo’nun “Pieces of a Woman” (Bir Kadının Portresi)’ni de aklıma getirdi. Bu iki yapıt; bir mekanın sahneyi boydan boya kullanarak alınmış panoramik kesidine sahip sahne tasarımları, video projeksiyonunu sahnenin üstünde bıraktıkları boş alanda kullanışları ve hikayelerini her açıdan aşırı-gerçekçi tarzda anlatış şekilleriyle birbirlerini oldukça andırıyorlar.
©Mehmet Kerem Özel
Caroline Guiela Nguyen reji tercihleriyle değil ama kesinlikle yazarlığıyla radarıma girdi. Nguyen’in şu sıralar yeniden sahnelediği “SAİGON” Paris yakınlarındaki Les Gémeaux’da sahneleniyor. Umarım ilerde, turne yaptığı her yerde büyük övgüler alan bu yapıtını seyretme şansım olur. “Kindheitsarchive” ise onun tiyatrosuyla tanışmak için çok isabetli bir tercih değilmiş.
Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Mehmet K. Özel

Yanıtla