“Reims’a Dönüş”, Thomas Ostermeier’den Bir Didier Eribon Uyarlaması: Fransa’daki Irkçılıktan Almanya’daki Irkçılığa

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Mehmet K. Özel

Salona girdiğimde sahnenin sağ arkasında, camekanı seyirciye bakan bir odanın içinde iki erkek bir şeyler konuşuyorlar, arkada müzik çalıyor. Mekana alışınca buranın bir kayıt stüdyosu olduğunu anlıyorum; oyun başlayınca da, camekanın arkasındakilerin, seslendirmesi yapılacak bir belgeselin yönetmeni ve ses uzmanı olduğunu. Stüdyoya seslendirmeyi yapacak kadın oyuncunun girmesiyle oditoryum ışıkları sönüyor ve oyun başlıyor. Birazdan sahnenin en gerisinde ve yüksekteki beyaz yüzeye büyük boy yansıtılacak belgesel film, ünlü Fransız düşünür ve sosyolog Didier Eribon’un Reims’a Dönüş (Retour à Reims) isimli kitabına dayanıyor. Görüntülerde bizzat Eribon’un ve annesinin bulunduğu kısımlar da var.

©Mehmet Kerem Özel

Oyunun ilk yarım saatinde seslendirme sorunsuz devam ettikten sonra, oyuncu bir noktada okuduğu metne itiraz ediyor, seslendirme duruyor, yönetmen bulunduğu bölmeden çıkıyor ve tartışmaya başlıyorlar. Ses uzmanının -yeni ayrıldığı eşinden olan çocuğunun bakıcısı daha fazla kalamayacağı için- eve gitmesi gerektiğinden o akşamki seans orada bitiyor, böylece oyunun birinci bölümü de.

Ara verilmeden devam eden oyunda, protagonistler bir hafta sonra tekrar stüdyoya geldiklerinde, ilk konuşmalarından yönetmenin görüntülerde oyuncunun önerisi doğrultusunda değişiklikler yaptığını anlıyoruz. Yönetmenin ses uzmanını “gerçekten” tanımıyor, onunla yüzeysel bir tanışıklık ilişkisi kuruyor olması geçen haftaki seans sırasında dile gelmiş olduğundan, yönetmen ses uzmanından, ona hafta içinde yollamış olduğu konser davetini ücretli zannettiği için gitmemiş olmasının ezikliğiyle, şarkılarından birini canlı icra etmesini rica ediyor. Şarkının bitimine yakın oyuncu da geliyor stüdyoya ve ilki bitince bu sefer o ses uzmanından bir şarkı daha rica ediyor. Ardından seslendirmeye kaldıkları yerden devam ediyorlar.
Bittiğinde ise oyuncu bu sefer kitapta olup yönetmenin göz ardı ettiği başka bir konuyu gündeme getiriyor: Eribon’un kitaba babasıyla ilgili yaşadıklarıyla başlayıp, sonra toplum ve politikaya dair genel tespitler yaptıktan sonra, kitabı sonlandırırken tekrar babasıyla ilişkisine geri dönmüş olması. Sohbet buradan oyuncunun babasıyla ilişkisine geliyor; ardından laf lafı açıyor, iki saati biraz aşan oyunun son 40 dakikasında üç protagonist Almanya toplumuna dair fikir alışverişinde bulunuyorlar.
©Mehmet Kerem Özel

Oyun, lafın dönüp dolaşıp tekrar kadın oyuncu ile babasının ilişkisine gelmesi ve oyuncunun, babasının ona yakın zamanda yolladığı bir videoyu telefonundan göstermesiyle sonlanıyor; aynı, Eribon’un kitabının strüktüründe olduğu gibi.

Eribon’un 2009’da çıkan ve Fransa (ve 2016’da Almanca’ya çevrilmesiyle Almanya’da) çok satanlar listesine giren kitabını maalesef okumadım. Kitap İngilizce’ye 2013’te çevrilmiş, Türkçe’ye ise henüz çevrilmedi. Kitabın içeriğine, kitaptan uyarlanan Jean-Gabriel Périot imzalı Retour à Reims – Fragmente (Reims’a Dönüş – Fragmanlar) adlı belgeseli ve okumakta olduğunuz yazıya konu olan tiyatro oyununu seyrettiğim için aşinayım. Bu arada, bahsettiğim 2021 tarihli belgeselin, tiyatro oyunu içinde kullanılan belgesel ile hiçbir alakasının olmadığını belirtmeliyim. Tiyatro oyunun içindeki belgeselin yönetmenleri, oyunun da yönetmeni olan Thomas Ostermeier ile Sébastien Dupouey.

©David Baltzer
Büyük-anneleri/babalarından beridir işçi sınıfı bir aileden gelen Eribon, kitabında kişisel ve ailevi geçmişini Fransa’da 1950’lerden 2000’lere uzanan politik ve toplumsal gelişmelerle birlikte örerek; kapitalist düzenin yoksul sınıfı nasıl cahilliğe hapsettiğini ve bunun sonucunda geleneksel olarak komünist olan işçi sınıfının nasıl yabancı düşmanlığına, ırkçılığa ve oradan da aşırı sağa savrulduğunu, sol dünya görüşünün ise 1981’de seçimi kazanan Mitterand’la birlikte nasıl sağ politikalara evrildiğini ortaya seriyor. Eribon’un -metninin ilerleyen kısımlarında paylaşacağı- muazzam sosyolojik tespitlerinin çıkış noktasını, eşcinsel olmasından dolayı onunla yıllardır ilişkisini kesmiş olan babasının ölümüyle yıllar sonra tekrar yaşadığı kasabaya ve babaevine gidişi ve annesiyle birlikte eski fotoğraflara bakmaya başlaması oluşturuyor.
©David Baltzer
Ne bahsettiğim belgesel ne de oyun, hiç kuşkusuz ki kitabı bütünüyle temsil etme iddiasındalar; belgeselin başlığında Fragmanlar ibaresi var zaten. Ostermeier ise kitabın bütün can alıcı sosyolojik tespitlerini seyirciye aktardıktan sonra, işte yukarıda bahsettiğim o son 40 dakikada, Eribon’un Fransa özelinde açtığı tartışmayı Almanya’da devam ettirerek Fransa’daki ırkçılığın karşılığını Almanya toplumunda ve tiyatro-sinema camiasında arıyor, tespit ediyor ve ortaya seriyor. Ostermeier böylece kitabı, doğrudan uyarladığı coğrafyayla ve sanat disiplininin ortamıyla ilişkilendirmiş oluyor. 1970’lerden itibaren Fransa’nın yoksul işçi sınıfı mahallelerinde Magripliler neyse, günümüzde Almanya toplumunda ve tiyatro-sinema dünyasında beyaz olmayanlar o.
Ostermeier, uyarlamasında bu tartışmayı kendileri de beyaz olmayan ve oyunda kendi gerçek isimleriyle rol alan oyuncu Isabelle Redfern ve müzisyen (Rapçi) Amewu Nove yoluyla açıyor ve seyirciyi önce Nove’nin anlattığı çocukluk anıları ve yetişkin olarak yaşadıkları, ve Redfern’in anlattığı oyunculuk anıları üzerinden Almanya’da beyaz olmayanların karşılaştıkları ırkçılıkla yüzleştiriyor. Redfern Almanya’daki sanat dünyasında beyaz olmayanların bir taraftan farklı ülke kökenli olmalarından dolayı egzotik, farklı, yabancı olarak ilgi gördüklerinden, ama sadece özel rollerle kısıtlanıyor olduklarından bahsediyor, örneğin şöyle söylüyor redfern: “Salome rolü benim gibi bir koyu deriliye verilebilir ama Matmazel Julie rolü asla”. Redfern ayrıca, Afrikalı-Amerikalı olduğu halde, ki böyle olmanın camiada yeterince egzotik olmadığını bildiğinden, kendisine herhangi bir sohbette kökeni sorulduğu her seferinde o anda içinden geldiği gibi “babam İsveçli annem Brezilyalı”, “babam İsviçreli annem Karibikli” gibi melezlikler uydurduğundan bahsediyor.
©David Baltzer

Oyunun tek beyaz ve Alman protagonisti olan belgesel yönetmeni (Christian Tschirner) ise daha önce bahsettiğim üzere hem ilk yarıda oyuncunun itirazı yoluyla öğrendiğimiz üzere, Eribon’un kitabının anafikrini kaçırdığına dair bir yoruma maruz kalıyor ve bu itirazı haklı bulup filmin kurgusunu değiştiriyor, hem bu belgeseli sinema camiasının beğeneceği ve ondan beklediği şekliyle çekmeye çalıştığını söylüyor, hem de bu son tartışma sırasında, yani Almanya’da beyaz olmayanların yan roller dışında var olamama durumunun hiç farkında olmayan bir portre çiziyor, ki oyunun bitmesine az bir zaman kala onun da aslında Doğu Almanyalı bir aileden geldiği ve Yugoslav kökenli olduğu ortaya çıkıyor, yani o da aslında, Redfern’in tespitiyle “akademisyenlerin ve onların çocuklarının hakimiyeti altındaki Almanya sanat camiasında” bir öteki. Yine de Ostermeier yönetmeni -yukarıda saydığım nedenlerle- sanki oyunun şamar oğlanı, aptalı pozisyonuna yerleştirmiş. Kendi yönetimi altındaki Schaubühne’de uzun yıllar boyunca başrollerin hep beyaz oyunculara verilmiş olması, bu protagonist üzerinden hicivli bir özeleştiri belki de.

Ostermeier’in oyunda adeta Eribon’un yerine yerleştirdiği protagonist ise “koyu renkli derisi”yle, babasıyla olan ilişkisiyle ve erkek egemen toplumda kadınlığıyla Isabelle Redfern. Oyunun 2017’de prömiyer yapan ilk versiyonunda, bu rolü canlandıran ünlü Alman “beyaz” sinema-tiyatro oyuncusu Nina Hoss yoluyla bu tartışmanın nasıl formule edilerek dillendiriliyor olduğunu merak etmiyor değilim; o versiyonda müzisyen karakterini canlandıran Brezilya kökenli Alman müzisyen Renato Schuh sayesinde olsa gerek. Peki, Nina Hoss’un babası hikayeye nasıl eklemleniyordu, bilmiyorum. Tabii belki de, Milo Rau’nun 2016 Schaubühne yapımı işi Mitleid. Die Geschichte des Maschinengewehrs‘de bir role bürünmeden kendi olan ama geçmişi hakkında söyledikleri “uydurma” olan Ursina Lardi gibi, Redfern’un (ve de Hoss’un) anlattıkları da gerçek geçmişleri değil, kurgu olabilir…
©David Baltzer
Reims’a Dönüş’ün ilk versiyonunu da seyretmiş olmayı isterdim. Bu seyrettiğim ise, Ostermeier’in Haziran 2021’de yeni üç oyuncuyla tekrar sahneye koyduğu yeni bir versiyon. İlkinin Almanca konuşulan ülke tiyatroları için en prestijli etkinlik olarak kabul edilen Berliner Theatertreffen’e 2018’de davet edilmiş olmasında, bu yapımın bir tiyatro oyunu olarak ne kadar etkili ya da tiyatronun öğelerini ne kadar kullanarak etki yarattığından çok, ortaya serdiği ırkçılık tartışmasının önemsenmesi rol oynamış olsa gerek diye düşünüyorum, çünkü yapımın kendisi, -gerek Eribon’un özgün, gerekse de Ostermeier’in eklediği kısımlarıyla metnin vuruculuğunun ötesinde bir tiyatral etki yaratmaktan epey uzak. Dolayısıyla, otobiyografik öğeler içerdiği kadar yoğun sosyo-politik tespitler de barındıran bir kitaptan tiyatro oyunu olur mu, nasıl olur sorusu aklımı kurcalamıyor değil.
Sanırım böyle bir uyarlamaya girişmek 2017’de Ostermeier için yeni bir alandı ve bu yenilik onun yeni bir tiyatro tarzı ve sahne estetiği bulmasını gerektiriyordu -ki bu yapım estetik olarak ondan daha önce seyrettiğim hiçbir oyundakine benzemiyor-, ve bunlar henüz olgunlaşmamıştı. Ostermeier’in yönettiği oyunların listesine baktığımda, yanılmıyorsam, Reims’a Dönüş onun, bir tiyatro oyunu olmayan bir metinden ilk uyarlaması. Tabii Ostermeier’in bu yapımdan sonra, günümüzde Eribon’un en yakınında bulunan, onun gibi işçi sınıfı bir aileden gelen ve eşcinsel olan genç yazar-düşünür Édouard Louis’in, yine otobiyografik öğeler barındırıp sosyolojik tespitler yapan ve bir tiyatro oyunu olarak yazılmamış metinlerinin uyarlamaları gelecek: 2018’de Im Herzen der Gewalt (Şiddetin Merkezinde – adı Historie de la violence olan Fransızca özgün halinin çevirisi: Şiddet Tarihi) ve 2021’de -bizde Moda Sahnesi’nde de bir uyarlaması sahnelenen- Wer hat meinen Vater umgebracht? (Babamı Kim Öldürdü?).
©Mehmet Kerem Özel
Ostermeier’in Reims’a Dönüş‘ü sonuç olarak, uyarlandığı kitap ve kitabının içerdiği tespitleri isabetli bir şekilde genişleten tartışmasıyla ilgi ve takdiri hak eden bir tiyatro yapıtı.
Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Mehmet K. Özel

Yanıtla