Şehir Tiyatroları – Hamlet

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Mehmet Zeki Giritli

Dünya tiyatro tarihinin üzerinde en çok konuşulan oyunlarından birisi Hamlet. XVII. Yüzyıldan günümüze kadar dünyanın farklı bölgelerinde sahnelerden hiç inmemiş, bin bir şekilde yorumlanmış bir klasik. 1619 yılında Kral James, 1637 yılında Kral Charles önünde sahnelendiğini biliyoruz. Tabii o yüzyılda Ophelia, Gertrude gibi kadın karakterlerin erkek oyuncular tarafından oynandığını eklemek gerek. Hamlet’i, Shakespeare’in diğer oyunları gibi, bu denli önemli bir klasik haline getiren ise anlatılan hikayeden çok hikayenin anlatılma biçimi zira Shakespeare oyunlarının hiçbirinin özgün hikayeler olmadığı, Shakespeare’in bu hikayelerde pek çok farklı kaynaktan esinlendiği hepimizin malumu. Fakat Shakespeare’in dil cambazlığı, bu bilindik hikayeleri anlatma biçimi onu dünya tiyatro tarihinin en önemli oyun yazarlarından birisi yapıyor. O yüzden Shakespeare’in asıl değerini anlayabilmek için onun oyunlarını özgün dilinde okumak ve seyretmek büyük önem arz ediyor. Tabii bu Shakespeare’in diğer dillerde sahnelenemeyeceği anlamına gelmiyor. Fakat çevirilerde, çeviri ne kadar iyi olursa olsun, Shakespeare’den birçok şeyin kaybolduğunun bilincinde olmak gerek. Shakespeare’in Türkçedeki çevirilerinin ise uzun süre çevirmenlerin otosansürüne maruz kaldığı bir gerçek zira aslında bir halk ozanı olan Shakespeare “yüksek sanat” olarak benimsendiği için onun ağırlığına yakışmayacağı düşüncesiyle özgün metinlerdeki argo kullanımların Türkçe metinlerde ya tamamen çıkarıldığını ya da yumuşatıldığını görüyoruz. Konumuz Hamlet olunca aklıma hemen şöyle bir örnek geliyor. Hamlet’in Ophelia’ya söylediği “get thee to nunnery” cümlesi Türkçeye her zaman “Manastıra git” diye çevrilmiştir. Oysa “nunnery” kelimesinin İngilizce argosunda “genelev” anlamı bulunmaktadır. O sahnenin tamamına bakıldığında ise Shakespeare’in burada kelimenin argo anlamını kullanıyor olması daha muhtemeldir. Tabii burada net cevaplar verebilmek çok mümkün değil fakat yazarın argo olarak kullandığı tartışmasız olan kelimeler de çoğu zaman Türkçe çevirilerde sansüre uğramıştır.

Hamlet karakterini canlandırmak ise herhalde pek çok oyuncunun ve oyuncu adayının hayallerini süsler. Hamlet çok karmaşık bir karakterdir. Hiçbir zaman eyleme geçemeyen, düşüncelerinde boğulmuş bir karakter olarak da değerlendirilebilir; delilik taklidiyle intikamını almaya adım adım ilerleyen bir eylem insanı olarak da. Bu iki uç arasında ise belki onlarca farklı yorum fırsatı verir oyuncuya. O yüzden Hamlet’i oynayan oyuncunun nasıl bir Hamlet yaratmış olduğu merak konusudur. Zaman zaman kadın oyuncular tarafından da canlandırılmıştır Hamlet karakteri. XIX. Yüzyıl sonunda Sarah Bernhardt tarafından yorumlanan Hamlet ile XVIII. Yüzyıl sonunda Sarah Siddons tarafından yorumlanan Hamlet neredeyse iki farklı karakter gibidir. Bilindiği üzere Türk sinemasında da Fatma Girik yorumlamıştır Hamlet’i. 1661’de yirmili yaşlarının ortasında Hamlet’i oynamaya başlayan Thomas Betterton neredeyse elli yıl boyunca bu rolü oynamaya devam etmiş ve yetmişlerinde bir Hamlet olarak da seyirciyi etkilemeyi başarmıştır. Dolayısıyla Hamlet aynı zamanda yaşsız bir karakterdir denilebilir.

Hamlet oyununun tam metni dört saatin üzerinde bir sahneleme gerektiriyor. 21. Yüzyılda bu kadar sabırlı bir seyirci artık kalmadığından seyrettiğimiz Hamletlerin tamamı özgün metnin kısaltılmış versiyonları. Yirminci yüzyıldan itibaren ise Hamlet’e farklı yaklaşımlar görüyoruz. Örneğin 1937 yılında Old Vic Tiyatrosu’nda sahnelenen Hamlet’te Laurence Olivier, karakteri Freud’un Oedipus Kompleksi teorisi ışığında yeniden yorumluyor. 1979’da Hansgunther Heyme’nin Hamlet yorumunda gerçeklik ve yanılsama çatışması ön plana çıkıyor. Hamlet iki farklı oyuncu tarafından canlandırılıyor. Oyunculardan birisi Hamlet’in alter egosu (diğer ben) olarak sahnede yer alıyor. Bunun dışında yakın zamanda tek kişilik olarak sahneye konulan Hamletler görüyoruz. Bu uyarlamalar kimi zaman başarıya ulaşsa da kimi zaman da oyunun özünü yansıtmaktan uzak kalıyor.

Şehir Tiyatroları’nda Engin Alkan rejisiyle sahnelenen Hamlet’e baktığımızda ise ilk göze çarpan özellik bir arada kalmışlık hissi. Yönetmen oyuna yeni bir dokunuş mu getirmek istemiş yoksa oyunu klasik haliyle bırakmayı mı tercih etmiş net bir şekilde anlaşılmıyor. Sahne dekoru, oyunun müze/ören yeri tarzı bir mekana taşınması, hayaletin sadece ışık oyunlarıyla verilmesi gibi bazı dokunuşlar var fakat bu dokunuşlar yenilikçi, heyecan verici bir Hamlet sahnelemesinden uzak. Horatio karakterine yeni bir işlev kazandırılmak istenmiş fakat karakter tamamen işlevsiz hale gelmiş. Oyunun başı ve sonu haricinde sadece sahnede dolaşıp oyunu seyreden bir karaktere ne kadar gerek vardı bilemiyorum ya da Horatio karakteri sahnede olmasaydı oyunda ne değişirdi? Abartılı eşcinsel karakterlerin komedi unsuru olarak kullanılması klişesinden bu sahneleme de nasibini almış. Benzer şekilde Polonius karakteri yorumlanırken de ana motivasyon seyirciyi güldürmek olarak düşünülmüş. Sonucunda da kimi zaman abartılı halleri olan bir Polonius karakteri çıkmış ortaya.

Hamlet rolünü canlandıran Özgün Akaçça ise bu rol için muazzam bir seçimdi. Hamlet rolünü oynayacak bir oyuncuda olmazsa olmaz iki özellik hiç düşmeyen bir iç enerjisi ve güçlü bir ses kullanımı. Akaçça’da ikisi de fazlasıyla mevcut. Hem iç hem fiziksel enerjisi oyun boyunca bir an bile düşmeyen bir Hamlet seyrediyoruz. Bu anlamda tabiri caizse oyunu kurtaran bir seçim olmuş. Oyuncunun çok özgün bir Hamlet yorumu olduğunu söyleyemem ama bu elbet daha çok yönetmenle alakalı bir durum. Sahnede ilk kez seyrettiğim oyuncunun diğer performanslarını da heyecanla bekliyorum.

Özetle Şehir Tiyatroları’nın Hamlet’i reji açısından çok heyecan uyandırmayan, biraz aceleye gelmiş ama Özgün Akaçça’nın Hamlet performansıyla seyredilmesi gereken bir oyun. Tabii Şehir Tiyatroları’nın sitesi, mobil uygulaması her bilet alım döneminde olduğu gibi çökmez de bilet alabilirseniz!

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Mehmet Zeki Giritli

Yanıtla