Her “Kral” Bir Gün Ölümü Tadacaktır

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Hakkı Yüksel

Bu gece hafif bir çatırtı duydum. Duvarda bir çatlak oluşmuş. (…) Juliette’le çatlağı doldurmaya çalıştık. Ama yeniden ortaya çıkmış. Yine doldursak mı?”

Kral Ölüyor, Ionesco, Mitos Boyut.

Duvarlar çatlıyor. Bir çatlağın içinden yazıyorum bu yazıyı. Edebiyatın büyüsü yarıyor bu kez duvarları. Sesimi duyan var mı?

Edebî metinlerin en keyifli özelliklerinden biri, her okurunda farklı anlamlar yaratmasıdır. Aynı okur, aynı metni farklı zamanlarda okuduğunda da yeni anlam katmanları açılıp durur.

1962’de Ionesco tarafından yazılan Kral Ölüyor adlı oyun, Bereze Gösteri Evi’nde Tiyatro Bereze ekibi tarafından, Semih Fırıncıoğlu prodüksiyonuyla şu sıralar yeniden sahneleniyor. Metnin ülkemizin bu siyasi konjonktürünün içinde, işlerini severek takip ettiğim bir ekip tarafından yeniden yorumlanıyor olması beni heyecanlandırdı. Yaşadığımız büyük deprem sonrası, deprem bölgesine yönelik “İyileşmek için Sahnedeyiz” sloganıyla oluşturulan ve birçok tiyatro ekibinin dahil olduğu bir bağış hareketini de destekleyerek sahnelenen bu oyun, metnin bağlamını benim için başka bir yere taşıdı.

Deprem bölgesindeki duvarları çatlatan doğa mıydı, yoksa yılgın bir muktedir mi? Bu çatlaklar on binlerce masum insanın yitip gitmesine neden olmuşken herhangi bir sorumluluk altına girmeyerek “ölmemeye” çabalayan güç, bu durumdan nasıl etkilenecekti? Kral Berenger üzerinden, bir yandan ölüm ve yok oluş korkusunun ruhun en derinlerinde nasıl kök salmış olduğunu gözler önüne seren “Kral Ölüyor” oyunu, diğer yandan insanın iktidar sorunuyla ince ince alay etmekte ve bu iki ana izlek ekseninde ürettiği anlamlar, zamanın ruhunu taşıyan alımlayıcıların kafasından geçen güncel sorularla dans etmeye başlamaktadır.

Soruların sorularla çılgın dansının sergileneceği sahne oldukça yalın bir şekilde tasarlanmış: Ortada taht olarak kullanılacak basamaklı bir merdiven ve merdivenin iki yanında bazı şekillerle pencereler açılmış iki paravan. Oyuncular zaman zaman oyunlarını bu paravanların arkasına geçip açık pencerelerden yüzlerine kendi ışıklarını tutarak canlandırıyor. Oyun kişileri paravan arkasına geçtiğinde bedenlerinin belli bölümlerini görebiliyoruz. Böylece oyuncuların vücut bütünlüğü görsel düzeyde parçalanmış oluyor. Her şeyin bozulmuş olduğu bir düzenin içinde böyle bir sahne düzenlemesi metnin anlamını başarılı bir şekilde desteklemiş. Sahnelemenin bizzat kendi ürettiği anlam katmanı da metnin tohumunu destekler nitelikte.

Oyunda, Kral’ın ilk karısı Marguerite’ı siyah bir elbise içinde donuk bir makyajla, Kral’ın ikinci karısı Marie’yi ise pembe bir elbise içinde ve yine elbisesinin renginde toz pembe bir makyajla görüyoruz. Muhafızın ilanından sonra sahnede görünen Kral ise krallığına yakışmaz bir biçimde çizgili pijamalarıyla ve çıplak ayaklarıyla çıkıyor seyircinin önüne.

Marguerite, Kral’a duymak istemediği gerçekleri dile getiren, ona sürekli kaçınılmaz hazin sonunu hatırlatan bir ölüm meleği gibiyken Marie her koşulda Kral’a itaat eden, varlığını bu itaatkarlığa bağladığından Kral’ın ölmemesi için elinden geleni yapmaya çalışan ve Kral’a toz pembe hayaller, gerçek dışı umutlar sunan biri. Bu çatışma, kostüm tasarımıyla başarılı bir şekilde vurgulanmış. Kral’ın perişan hâli ise oldukça iyi resmedilmiş. Tacını artık taşıyamayan Kral’a oyunun ilerleyen dakikalarında kukuleta tarzı bir şapka takılıyor. Bu aksesuarın da yardımıyla giderek “soytarılaşan” Kral, renklerin ve imgesel tezatlıkların ortasında karakterini görünür kılıyor. Oyunun Brechtyen anlatısını güçlendirmek adına tasarlanan sahneleme unsurlarını yerinde bulsam da daha grotesk bir tavırla yeni buluşlara imza atılabilir ve absürtlüğün görünürlüğü arttırılabilirdi. Böylece alımlayıcının yabancılaşması bir doz daha yükselir ve oyunu daha mesafeli bir gözle irdeleyen seyirci, içinde olduğu gerçeğin uyumsuzluğunu daha kolay fark edebilirdi.

Oyun boyunca çaresiz direnişini izlediğimiz Kral Berenger, iktidarından vazgeçemeyen, her şeyi kendinde hak gören otoriter figürlerin toplamı. Bu otoriteye Tanrı da dahil, büyük kentlerin kurucusu modern sistemler de, dünyayı avuçlarının içinde öğütmeye çalışan kapitalizm de. Oyuncuların başarılı bir şekilde yönetilmiş stilize mizansenleri sayesinde tüm bu figürlerin “saçmalığını” hissediyoruz. Kral’ı canlandıran Erkan Uyanıksoy başta olmak üzere tüm oyuncuların enerjisi ve birbirleriyle uyumları muhteşem. Özellikle Erkan Uyanıksoy’un gerçeği çaresizlik içinde kabullenmek zorunda kaldığı anlardaki fiziksel performansı, bedenini kullanış şekli sahne üzerinde görülmeye değer. Absürt bir metin olan Kral Ölüyor, karikatürize tiplerle mizahı da bir malzeme olarak kullanıp güldürüye ağırlık verse de Bereze’nin yorumuyla sulu bir komediye dönüşmemiş olmasından dolayı memnunum. Metnin böyle tehlikeli bir duruma elverişli olduğunu düşünüyorum. Ancak ekip, bu işin dengesini çok iyi tutturmuş vaziyette. Bu dengeyi tutturmada yönetmen Semih Fırıncıoğlu’nun da katkısı çok büyük elbette.

Oyun, ekip tarafından aslına sadık kalınarak yorumlanmış. Doğrusu bu beni biraz şaşırttı. Çünkü beklentim bu sadakatin olmaması yönündeydi. Tiyatro Bereze, oyun metinlerini sahne üzerinde yeniden üreten ve bu amaçla araştırmalar yapan, son derece özgün işlere imza atan bir ekip. Örneğin “Her Şey Gözümüzün Önünde Oldu” adlı oyunlarında Midas mitini alıp fiziksel performans ve yansıma seslerle orijinal bir anlatı sunuyorlar. Kral Ölüyor’da da daha “Berezece” bir yorum görmeyi dilerdim. Ekip, oyunun tohumunu alıp muhteşem buluşlarıyla metni çok daha başka bir yere taşıyabilirdi. Belki güncel söylemlerle eklemeler yapılan metin daha politik bir boyuta gelebilir, alımlayıcısında daha farklı sorgulamalara ve etkilere sebep olabilirdi. Belki dönemin şartları sebebiyle kendi içimde oluşturduğum fazla kişisel bir beklenti… Bu sebeple bu meseleyi olumsuz bir yargı olarak sunmuyorum.

Tiyatro Bereze, Kral Ölüyor oyunuyla izleyicisine oyunculuk, sahneleme, mizansen anlamında gayet lezzetli bir pasta sunmakta. Ancak çatlayan duvarlardan Krallık saraylarına sızacak olan halk, krallarının ölümünü kreması biraz daha fazla olan, daha büyük, daha tatlı ve “BeReZe” sosuna daha çok bulanmış bir pastayla kutlamayı talep edecek olabilir.

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Hakkı Yüksel

Yanıtla