Yıldız Kenter’in 4. Ölüm Yıl Dönümü: Anıları Yankılanan Bir Tiyatrocu

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Konservatuvarda anılarının hâlâ nasıl yankılandığının bilinmesi önemli. Biriktirdikleri, kazandırdıkları, emeği ve öğrencilerini bir nakış misali işlediği gibi Türkiye tiyatrosunu işleyişi de…

“Şimşek hızıyla sahneye geliyor. Upuzun, incecik rüzgar gibi… Uçuyor, yürüyor, şarkı söylüyor, gülüyor, ağlıyor, isyan ediyor, dalga geçiyor, kızıyor, şaşırıyor, hüzünleniyor, bağırıyor. Kadın oluyor, erkek oluyor, çocuk oluyor, kuş oluyor, ay oluyor, güneş oluyor. O şekilden şekle girdikçe ağzımız açık izliyoruz” diyor bundan 3 yıl önce Tilbe Saran, Kenter Tiyatrosunda gerçekleşen Yıldız Kenter anmasında.

Yıldız Kenter’in kim olduğu, ne yaptığı, nerede ne zaman doğduğu hangi oyunlarda yer aldığı çokça yazılıp çizilmiştir. Bugün onun ölüm yıl dönümünde daha çok onun için ne söylendiğinin, kurucularından olduğu İstanbul Belediye Konservatuvarının (sonrasında İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı olan) koridorlarında anılarının hâlâ nasıl yankılandığının bilinmesi önemli. Biriktirdikleri, kazandırdıkları, emeği ve öğrencilerini bir nakış misali işlediği gibi Türkiye tiyatrosunu işleyişi de…

KONSERVATUVARDA HATIRLANIYOR

Yaşamını yitirdikten sonra konservatuvar koridorlarında yürürken hangi sanat dalından bir eğitmene çarpsanız ya da sorsanız onunla ilgili bir anısını anlatması mümkün. Tam da bu noktada Yıldız Kenter’in tiyatroya, oyunculuğa ve bununla birlikte sanata nasıl baktığını görmeye başlıyoruz. Klasik Bale Ana Sanat Dalı eğitmenleri onunla ilgili anılarını anlatabiliyor. Çünkü bir oyuncunun bedenini kullanımı konusunda çok titiz olduğu için öğrencilerini hareket ve dans ile buluşturuyor. Opera Ana Sanat Dalı eğitmenleri onun hakkında saatlerce konuşabiliyor. Çünkü o bir oyuncunun sesini kullanabilmesinin ve şarkı söyleyebilmesinin önemli olduğunu düşündüğü için öğrencilerini solfej ve şan dersleriyle buluşturuyor. Bütün bu alanlarda olan yetkinliğini diğer dallardan eğitmenlere de aktarabilmek için canla başla çalışıyor. Şimdi inşaat halinde olan ve nice sanatçı adayının yersiz yurtsuz bırakılmasına neden olan Kadıköy rıhtımdaki konservatuvar binasının salonlarında bir yandan öğrencilerle metindeki karakterlerin analizini yapıyor, bir yandan piyanonun başında öğrencilerine ses ve nefes egzersizleri yaptırıyor: “Getirin sesinizi öne, tutun tutun.”

“TİYATROYA BİRÇOK YENİLİK GETİRDİ”

Kuşkusuz ki Türkiye tiyatrosuna kattıkları saymakla bitmez. Ama bugün açısından “Yıldız Kenter tiyatroya birçok yenilik getirdi” sözüne somut bir örnek olarak Stanislavsky örneği verilebilir. Özellikle Stanislavsky metoduyla tiyatroda gerçekçilik akımının adım adım örüldüğü ve tiyatro sanatının içinde de birçok gelişmenin yaşandığı dönemin sonrasında biriken tartışmaları ve oyunları Türkiye’ye taşımıştır. Kendi döneminde dört saat sürecek şekilde sahnelenen Anton Çehov oyunlarını yine yaptığı araştırmalar ve seyahat ettiği ülkelerde katıldığı eğitimler sonucunda Türkiye’ye dönüp Çehov metinlerinin işlenişi konusunda birçok atılım gerçekleşmiştir. Bunun yanında Tennessee Williams, Arthur Miller, Bernard Shaw ve daha birçok oyun yazarının oyunlarını Türkiye tiyatrosunda işlenmesinin önünü açmıştır.

“EĞİTMENLİĞİ ÖNE ÇIKIYOR”

Yıldız Kenter’in gerek kariyeri gerek de yolu kesiştiği sanatçıların onun hakkında söyledikleri dışında ise en öne çıkan özelliği eğitmenliğiydi ama bundan da önemlisi kendisinden sonra gelecek olana bilgisini aktarma konusunda kabiliyetiydi. Kendisi gibi nice sanatçının yetiştirilmesine öncülük edecek eğitmenler yetiştirmesi kuşkusuz ki Türkiye tiyatro tarihini ileri götüren ve zenginleştiren bir yerde duruyor. Bunu yaparken yaşama ve yaşamının kendisi haline gelmiş sanatına nasıl baktığını öğrencisi Tilbe Saran’ın anmasında yaptığı konuşmadan anlamak mümkün: “Dünyaya her gün sanki ilk kez görür gibi bir çocuk gözüyle bakacaksınız demiştiniz / Her gün düşler kuracaksınız / Her gün düşüp yeniden kalkacaksınız / İki taşın arasından başını uzatmış bir çiçeğe saygı duyacaksınız / Batan günün ardından bir dize fısıldayacaksınız / Denizden yükselen güneşe bir gül bırakacaksınız.”

Ürettiklerini, biriktirdiklerini, bildiğini ve öğrenmek istediğini aynı sahneyi, sınıfı paylaştığı herkesle buluşturma hevesini, sanata ve hayata, yaşamaya olan tutkusunu, “Ben Anadolu” diye haykırarak 81 yaşında sahnede amuda kalkacak inancını da nereden aldığını anlamamız için şu sözleri bir rotadır: “Varsın aşktan olsun yaralarınız, hayal kırıklıklarınız / Sizin işiniz ağuları şaraba dönüştürmek, acıları isyana ve / Muzipçe gülümsemek geride kalanlara.”

Anısına, şekilden şekle girerek can verdiği ve bu dünyanın dertlerini anlattığı karakterlere, Türkiye tiyatrosuna bıraktığı mirasa saygıyla…

EVRENSEL GAZETESİ

Paylaş.

Yanıtla