“Geçen Gün” Bir Oyun İzledim

Pinterest LinkedIn Tumblr +

[Gülin Dede Tekin’in Argonotlar’da yayımlanan yazısının bir kısmını okurlarımızla paylaşıyoruz.]

“‘Geçen Gün’ün alameti farikası ve onu diğer dönemdaşlarından ayıran şey yenilikçi ve yatay hiyerarşik bir tiyatro idrakini hatırlatması oluyor.”

Var olan tiyatro anlayışının dışında yeni form arayışlarıyla tanıdığımız Naz Erayda ve Kerem Kurdoğlu 1991 yılında kurdukları, Türkiye tiyatro tarihinin önemli yapı taşlarından Kumpanya’dan bu yana bireysel projelerinin dışında ilk defa Geçen Gün ile çıktılar karşımıza.  Kurulduğu günden bu yana yurt içi ve dışından alternatif performans arayışlarını sahnesinde ağırlayan Beykoz Kundura Sahne’de izleme şansı bulduğumuz oyun aynı zamanda Kundura Sahne’nin yapımcılığını üstlendiği ilk tiyatro oyunu. Bu yan yana gelmeye vesile olan ve projenin hem uygulayıcı yapımcısı hem de bir nevi oyuncusu olan Tophane Noise Band’in de varlığıyla son dönemlerin en nevi şahsına münhasır birlikteliklerinden birini izleme şansını buluyoruz.

Şehirde iki kişi; sahnede Esme Madra ve Ozan Çelik, gündelik hayatın içinde yaşadıkları kesişmelere yükledikleri anlamları, endişelerini mekân, zaman, beden, ses, malzeme ve ışıkla harmanlayarak bize bir karşılaşmalar silsilesi anlatıyor.  Bu karşılaşmalar silsilesini izlemek için şehrin uzak bir noktasına gitmek durumunda olmak vardığınızda izlediğiniz oyunun sunduğu anlama daha yakın bir yerden bakmanıza da vesile oluyor. Benim Geçen Gün’e misafirliğim de soğuk bir kış gününde bindiğim takside, Üsküdar’dan kalkan boğaz vapurunda, yolu uzatarak bilmediğim Beykoz sokaklarında yürüyerek geçen, uzun ama keyifli bir yolculuğun sonunda başladı. Belki de bu yüzden Geçen Gün’ü izlerken, yol boyu yaşadığım kesişmeler ve konuşmaların da etkisiyle aklıma Walter Benjamin’in flanör (aylak kent gezgini) kavramı düşüverdi. Gülin olarak sokakla nasıl bir ilişki kurduğumu hatırlamaya çalıştım önce. Aylaklık, oyunla ve kendimle hem çok yakın hem çok uzağa düşen yanlarıyla kafamın içinde dolandı durdu. Kentin bohem, düşünür gezginlerinin dolaştığı sokaklarda Erayda ve Kurdoğlu’nun karakterleri biraz daha huzursuz ve hatta huysuz bir şekilde dolanıyorlardı. Bense yaşanabilecek tüm huzursuzluklara rağmen sokakla daha barışçıl bir ilişki kurmaya çabalıyordum. Ama diğer yandan bir flanör gibi izlemek yerine oyunun karakterleri gibi ben de yolumun kesiştikleriyle, şahit olduklarımla daha fazla ilişkiye giriyordum. Ancak onlar her ilişkilendiklerinde daha çok tehdit altında hissediyorlardı kendilerini. Sonunda umutlu bir gülümsemeyi arasa da, Kurdoğlu’nun kaleme aldığı metin, şehirle “Ne kadar büyüleyici bir şehir bu. Her köşesi başka güzel. Her köşesinde başka bir sürpriz” sözleriyle barışmaya çalışsa da hapsolduğu tekinsizliği de şu sözlerle ele veriyordu; “Geçen gün yolda yürüyordum. İçimde böööyle kötü bir his. Uğursuz bi şey. Her an kötü bir şey olacakmış gibi. Sanki sokak her zamankinden daha karanlık.”

Devamı için tıklayınız.

Argonotlar

Paylaş.

Yanıtla