Nedim Saban ile “Tiyatrokare” ve “Türkiye Tiyatrosu” Üzerine Söyleşi

Pinterest LinkedIn Tumblr +

[Neslihan Ekim’in Tiyatro Dergisi‘nde yayımlanan ve Nedim Saban ile yaptığı söyleşinin bir kısmını okurlarımızla paylaşıyoruz.]

Tiyatrokare: 32 Yıl, 75 Oyun, 70 Şehir, 3,5 Milyon Seyirci”

Neslihan Ekim: Merhaba… Tiyatrokare’nin kuruluş aşamasından bugüne kadar geçirdiği süreci kısaca özetlemeniz mümkün mü?

Nedim Saban: Ben Amerika’da, New York’da tiyatro eğitimi alırken, Türkiye’ye dönmek her zaman hayalimdi. 1990’da Türkiye’yi yeni bir tiyatro anlayışıyla dönmek istiyordum. Tam o sırada, Haldun Dormen’den bir teklif geldi, ‘’Gel, tiyatro yap’’ diye… Klasik Dormen çizgisinin dışında bir şey yapmamı istemişti. Ben de Joe Orton’un ‘’Uşak Ne Gördü’’ adlı cinsel kimlikler üzerine komedisini önerdim ama Türkiye 90’larda bile  böyle bir oyuna hiç hazır değilmiş. Amerika’da 20. yüzyıl  klasikleri çalışıyordum, Neil Simon’un bir oyunu beni çok etkiledi, “tiyatromu bu oyunla açacağım” dedim. Ve Tiyatrokare ‘’Müziksiz Evin Konukları’’ ile açıldı. Oyunun en güzel yanı, Macide Tanır’ı İstanbul’a gelmeyi ikna ettim. O bir devlet sanatçısıydı ve 15 yıldır köşesinde oturuyordu, küskündü. Ben Ankara’ya gittim ve ikna olma süreci de çok ilginçti… “Bir salonumuz var mı?” “Yok.” “Peki kadroda kim var?” Kimse yok.” “Türkiye’de bir oyun yaptınız mı?” “Evet.” “Başarılı oldu mu?” “Başarısız oldu.” deyince dosyayı kapattı, ‘’Geliyorum’’ dedi.  ‘’Türkiye’de de kimse başarısız demez kendine. Siz diyorsanız, ben sizinle çalışmak istiyorum’’ dedi. Müthiş bir 2 yıl geçirdik. Biz o dönemlerde okul salonundaydık,  alternatif salon olmadığı için. Salı günü başka oyun, Cumartesi günü başka oyun izlediği zaman seyircinin kafası karıştı. Biz daha sonra Şişli Tiyatrosu’na taşındık. O sırada Gönül Ülkü – Gazanfer Özcan Tiyatrosu yeni kapanmıştı. O salonun komediye alışmış, komediyle bağdaşan bir seyircisi vardı. Bu defa Müşfik Kenter’in yönettiği, ‘’Salaklar Sofrası’’nu sahneledik. Muhteşemdi. O salonda bir sürü komedi oynadık. Komedilerden bir tanesi de çok ses getirdi; ‘’Şen Makas.’’ Çünkü ilk interaktif komediydi Türkiye’de. O oyundan sonra deprem olunca, biz Profilo AVM ye taşındık. Benim televizyon çalışmalarım bitmişti, tiyatromu ayakta tutmak için ticaret de yapıyordum, ek olarak. Yoğunluktan dolayı çok da konsantre olduğum söylenemez. Bu nedenlerle, çok da başarılı geçmedi o dönem. Düzenli perde açtık ama, Erol Keskin ve Yıldıray Şahinler’in oynadığı ve o dönem çok ses getiren “Salı Ziyaretleri” dışında çok ses getiren bir şey olmadı. Bu sürecin iyi yanı Erol Keskin, Metin Serezli gibi oyuncuları kazanmak oldu. Giderek aile komedilerine, duygusal komedilerine dönmeye başladık. Aynı şekilde Suna Keskin’i de bu dönemde kazandık. Profilo AVM’de çok fazla tiyatro olduğundan, kendimizi oraya ait hissedemedik.  Sonra ‘’Leyla’nın Evi’’ni yaptık ve bu oyun bir değişimin başlangıcı oldu bizim için. 10 yıl devam etti. O dönem Kent Oyuncuları kapanmıştı, Kenter Tiyatrosu boştu.. Bizim şehirde kent soylu bir seyircimiz vardı. Seyirci bizi ya Kenterlerin yönüne çekecekti ya Dormenlerin…  Kenterler’in yönüne çekti. Çok fazla roman uyarlamaları yaptık. Onlar bize cesaret verdi. Bugüne kadar 75 oyun olmuş.

Neslihan Ekim: Repertuvar tiyatrosu diyebilir miyiz Tiyatrokare için?

Nedim Saban: Evet, tabi… Yani koşullar ve mekan yaptığımız tiyatronun biçimini çok etkiledi. Mesela önceden Anadolu seyircisi çünkü çok kısıtlıydı. Bir oyun bir yere bir kere giderdi. Biz bunu da kırdık. Artık repertuar tiyatrosu olduk ve 32 yılda, 75 oyun yapmışız, 70 şehre gitmişiz,  3.5 milyona yakın seyirciyle buluşmuşuz. Türkiye’yi baştan sona neredeyse 40 defa dolaşmışız.

Turne Tiyatrolarından Menajer Tiyatrolarına…

Neslihan Ekim: Tiyatromuzda turne ekiplerin toplumsal ve kültürel rolü hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu ekiplerin halkın yaşadığı farklı bölgelere tiyatro sanatını taşımasının önemi nedir?

Nedim Saban: Özel tiyatrolar Anadolu’da yıllarca çok büyük emek verdiler. Salonu olmayan yerlerde ahırlarda oynadılar. Mesela bu noktada, Lale Oraloğlunu, Altan Karındaş’ı çok başka yere koyarım.  Kahraman bu kadınlar! Düşünün 1950’lerde tiyatrolarını Anadolu’da ayakta tutuyorlar. Nejat Uygur, aynı şekilde Anadolu’ya tiyatro kültürünü götürmek açısından çok önemliydi. O zamanlar Anadolu’nun bazı şehirleri tiyatroya hazır değildi, onlar bunun öncülüğünü yaptılar. İstanbul’da yerleşik bu tiyatrolar, turne yapacakları zaman kendi aralarında konuşurlar, turne tarihlerini belirlerlerdi. Bu tarihlerin belirlenmesinde belirli kıstasları vardı. Mesela, Karadeniz’e fındık toplandıktan sonra gidilir, Ankara’ya memurların, işçilerin maaşlarını aldıkları ayın 15’inden sonra gidilir vb…

Neslihan Ekim: Aranızda şimdiki tiyatrolardan farklı, çok güzel bir dayanışma varmış aslında. Bunun sebebi, tiyatroya duyulan sevgi ve toplumsal sorumluluk muydu? Tiyatroların daha örgütlü bir yapısı mı vardı?

Nedim Saban: Tam tersine, o zamanlar çok örgütlü değildi tiyatrolar; tek bir dernek vardı. Ama sayımız çok azdı ve ayakta kalmak zorundaydık. Tiyatrolar bazı prensiplerde anlaşırlar ve bu prensipler üzerinden hareket ederlerdi. O dönem örgütlü yapıların olmamasından dolayı çok sıkıntı çekildi. Bugün daha örgütlü bir yapı var tiyatroda. Fakat turne işi gittikçe pahalı olmaya başladı ve Anadolu seyircisi yalnızlaştı. Ne zaman ki pandemi oldu, Anadolu’da da müthiş bir sosyalleşme ihtiyacı doğdu. 

Devamı için tıklayınız.

Paylaş.

Yanıtla