Seni Öldüren Biz Değildik! İpneler Değildi! Bu Adamlar Öldürdü Seni!

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Bilge Az

Edouard Louis, babası ile olan ilişkilerini anlattığı bu romanında eşcinseller ve maço erkekler arasındaki tahakküm kapılarını kırdı. Pek çok ülkede sahnelere uyarlanan bu romanı da tiyatrodaki evrensel gelişmeleri, dünyada popüler olan oyunları yakından takip ederek sahnelerimize uyarlayan Moda Sahnesi; Kemal Aydoğan rejisi ve Ayberk Eray çevirisi ile Türk seyircisi için yaklaşık dört yıl kadar önce yorumladı.

Édouard Louis, otobiyografik romanında çağdaş edebiyatın önemli bir sesi oldu. Kendisi gerçeklikle doğrudan temas halinde olan, okul sıralarındayken sınıftan(dersten) kaçan hem yazar hem de kendini adamış bir sanatçı olarak toplumsal şiddetin sebebini irdelerken, tahakküm mekanizmalarını çözüyor ve kendi aile deneyimine dayanarak kendini ve babası ile olan iletişimini yeniden keşfetmesini anlatıyor okuyucuya. Bu roman uyarlaması oyun ise aynı şeyleri izleyiciye bire bir aktarıyor.

Moda Sahnesi’nde Onur Ünsal ile can bulan Edouard Louis’in otobiyografik romanında yazar, babası ile olan iletişimsizliğinin ardından, insanlar ve erkekler arasındaki ilişkileri anlattı. Sahnede seyirciyle buluştuğunda seyirciye sorgulattığı şey önce radikal ve maço bir babanın kendisine benzemeyen ve daha kadınsı hareketler sergileyen oğluna olan saygısıdır. Ardından baba sağlığını kaybettiği anda sağlık, insana verilen en önemli hediyelik eşyalardan biri olarak değerlendirilir.

Bu metni yazarının ağzından didaktik bir şekilde değil de bir oyuncunun ağzından lirikal olarak duymak, onun dans ettiğini, çocukluk anılarını aktardığını görmek, yazılı metnin etkisini on kat artırıyor.

Édouard Louis, otobiyografik romanlarıyla kendisini gerçeklikle doğrudan temas halinde olan çağdaş edebiyatın önemli bir sesi olarak kanıtladı. Gerçek bir “sınıftan kaçan” olarak hem yazar hem de kendini adamış bir sanatçı sıfatıyla kaleme aldığı eseriyle hem politik yönden hem de toplumsal yönden çok tartışmaya sebebiyet verdi.

Moda Sahnesi, 2020’de hazırladığı bu oyununda, yazarı kendi rolünde sahnelerken, oyuncunun monoloğuna ek olarak tasarladığı Cansu Aslan tarafından hazırlanmış minimal yapısına karşın sahne üzerinde tamamen dolu ve oyuna hizmet eden sahne dekoruyla, oyunla paralel ilerleyen Fidel Kılıç tarafından hazırlanmış video yerleştirmeleri ile beraber eseri sahne üzerinde çok daha ileri taşıyor.

Öfke ve şefkatin birbirine karıştığı öfkeli bir portre olan Babamı Kim Öldürdü ile gerek izleyiciye gerekse okuyucuya, kırılmış bir adamın mahrem çelişkileri sunuluyor. Hem izleyiciye hem de okuyucuya aynı konunun sunulmasından bahsetmemin sebebi de romanın sahneye uyarlanırken orijinaline tamamen sadık kalınmış olmasıdır.

Genç bir yazar, hayatı boyunca problemli bir ilişki yaşadığı babası ile yüzleşme yoluna gider ve yeni ufuklara baktığı anda kendisini çocukluğundaki sosyal sınıftan, hasarlı bir adamla karşı karşıya bulur. Sonra monologlarında o , taşradan kurtularak metropole kaçmış, eşcinsel olarak kabul edilen, son derece fedakar ve sosyolojik içerikli romanlar yazan bu yazar, çocukluğuna dair travmatik olayları hatırlayarak  onu babasına neyin yaklaştırdığını, neyin uzaklaştırdığını, ne gibi acılara maruz kaldığını anlatıyor. Ne kadar seyirciye anlatıyor gibi görünse de aslında anlattığı her şeyi babasına anlatmakta. Bu edebi yüz yüze karşılamada politik olan samimi olanla çatışıyor ve tarihin damgasını vurduğu erkeklik ile eşcinsellik çatışmasını sorguluyor.

Bir monolog formundaki keskin bir hikayeye dayalı oyun, bir oğuldan babasına sevgi ve yüzleşme beyanı girişimidir. Ama aynı zamanda babasının bağımlı olduğu insanların, siyasetin insanlık dışılığına karşı bir ayna tutmadır. Babasının hem erken yaşlanmasından, hem de hasta yatağındayken durumunun daha kötüye gitmesinden sorumlu olan siyasetçilere karşı yüzleşmedir … “Seni öldüren biz değildik! İpneler değildi! Bu adamlar öldürdü seni!” der babasına Edouard Louis.

İsimlerini sayar Hollande, Valls, El Khomri, Hirsch, Sarkozy, Macron, Bertrand, Chirac. “Acının tarihinde isimler yazılı. Seni yok etmek için birbirinin yerine geçen, fırsat kollayan bu insanların tarihidir.”

Emmanuel Macron hükümetinin Fransa’nın en yoksullarına verdiği sosyal yardımın beş eurosunu kesmesini vurgulayarak anlatır. O beş Euro’nun onlar için ne kadar önemli olduğunu anlarız. Ardından Fransa’nın en zenginlerine uygulanan vergi indirimini de vurgular. Macron hükümetinin çalışmayan , çalışamayan babası gibi olanlara devlete yük, tembel yaftasını yakıştırmasından uzun uzun bahseder. Ve o durumda olanları nasıl aşağılayarak o zor durumlarında bile çalışmak zorunda bıraktıklarını uzun uzun anlatır. Ardından , üzerindeki tişörtleri ile Macron’u protesto eden gençlere Macron’un takım elbise alamadıkları için tembellikle suçlamasını anlatır. Uzun bir süre Macron hükümetinin uyguladığı sert politikaları ile yoksul vatandaşını ne kadar zor durumda bıraktığını ve Fransa’nın sert politikalarını anlatır seyirciye. Oyun baba-oğul çatışmasından çıkarak politikleşmiştir artık.

Yönetmen Kemal Aydoğan ise sahnelediği oyuna ne kadar kendi yorumunu koysa da metnin orijinaline sonuna kadar sadık kalmıştır. Fidel Kılıç’ın görsel tasarımları sahnenin arkasına yerleştirilmiş  uzun kağıt benzeri projeksiyon üzerine yansıtılmış gazete haberleriyken oyunun ilerlemesi ile değişik şekiller alır. Cansu Aslan’ın sahne tasarımı ise bir yazara ait bir çalışma masası ile yatalak bir hastaya ait solunum-ameliyat cihazları ile döşenmiş bir yataktan ibarettir. Tasarım oldukça minimal, gösterişsiz gözükebilir ancak oyunun içeriğine yeterince hizmet edebilmektedir. Çünkü oyun bir yazar ile hayatı boyunca çatışma halinde olduğu, sonra da sırtından rahatsızlanmış babası hakkındadır. Zaman zaman oyuncu dekor olarak yerleştirilmiş yazara ait çalışma masasını kullanır. Masayı dağıtır ve masa üzerinden anlatımını sürdürür. Şiddetli anlatımlarında anlattığı babası, hayatı boyunca eşcinsellere öfke kusmuş ve çocuğuyla hep çatışma yaşamıştır. Ama çalıştığı yerde belinden rahatsızlandıktan sonra, politikacıların uygulayarak onu daha da zor durumda bıraktığı sert politikalardan sonra eşcinsellere ve çocuğuna karşı yumuşamıştır. Artık eşcinsellere nefret kusmamaktadır. Çünkü onu esas zor durumda bırakan kişileri tanımaya başlamıştır. Onu eşcinseller değil politikacılar o hale getirmiştir.

Yüz beş dakika süresi olan oyun pandemi döneminde online olarak varlığını sürdürebilmiş ve oynandığı günden beri hep kapalı gişe oynamıştır. Bu dönemde temsilleri daha azalmış olmasına karşı oynandığı temsillerde hala daha kapalı gişe oynamaktadır. Ben oyunu ilk olarak pandemi döneminde online izlemiştim, ardından bir buçuk yıl kadar önce sahneden tekrar izlemiştim. Ama geçtiğimiz haftalarda tekrar izleme ihtiyacı duydum. Eğer içinizde izlemeyen varsa, hatta Edouard Louis’in bu roman üçlemesini okumayan varsa hemen izlemesini ve okumasını öneririm.

*Oyunu son olarak 31.01.2024 de Moda Sahnesi’nde 20:30 seansında izledim

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Bilge Az

Yanıtla