Tiyatroadam´ın Yeni Yolculuğu

Pinterest LinkedIn Tumblr +

007’de sinema ve televizyon adamı, yazar-yönetmen Serdar Akar’ın süpervizörlüğünde kurulan tiyatroadam, inançlarından ve öncü tiyatro anlayışlarından ödün vermeksizin, doğru bildikleri yolda azimle yürüyen az sayıda tiyatro topluluğumuzdan biri. Kuruluşundan bu yana birbirinden ilginç oyunlar sahneleyen topluluk 2021 başlarında, pandeminin ‘dur!’ demesine karşın sezona çevrimiçi bir oyunla ‘Einstein’ın İhaneti’ girmişti. Tiyatrolar tekrar açıldığında, bir bölünme olduğu, kuruculardan Fatih ve Ayça Koyunoğlu’nun topluluktan ayrıldıkları ortaya çıktı. Koyunoğlular yeni kurdukları Tiyatro Hayali’nde, Ahmet Sami Özbudak’ın, ‘Aşk Hikâyen Düşmüş’ü, ilk sahneledikleri ekiple tekrar ele aldıkları ‘Meçhul Paşa’ ve bir çocuk oyunuyla yola çıkarken, tiyatroadam, halen canlı oynanmayı sürdüren ‘Einstein’ın İhaneti’ ve yeni oyunu ‘Büyük İskender’in Atı’nı sahneledi. Kişisel olarak bu hiç gülemediğim güldürünün ardından ekibin has elemanlarından Gökhan Azlağ’ın da ayrıldığını öğrendiğimde çok önem verdiğim toplulukta olası bir çözülmeden endişelenmedim değil.

tiyatroadam, sanırım topluluğun iki ayrılmazı Deniz Özmen ve Berk Yaygın’ın çabasıyla yeniden toparlanma sürecine girdi.

Bu yazımda topluluğun son iki oyunundan söz edeceğim.

‘Son Ada’

“Son ada… Martılar, yasemin kokuları, çam ormanları, renk renk balıklar ve mutlu insanlarla dolu anakaraya uzak bir son sığınak… Son insani köşe… En iyi korunan sır, yeryüzünün gizli cenneti… Bu son insani köşe, son sığınak nasıl kaybedildi? Geri kazanmak mümkün mü?”

Zülfü Livaneli’nin 2020’de yayınlanan, alegorik bir anlatımla ‘diktatörlük’ gerçeğine dikkat çeken en politik romanı ‘Son Ada’, ismini bilmediğimiz bir adada ismini bilmediğimiz insanların bir diktatörün adaya gelmesiyle yaşadıklarını öyküler.

Emekliliğini huzur içinde geçirmek için adaya yerleşen devlet başkanı, her tür ‘anarşi’den kurtarmak amacıyla martılarla ve birbirleriyle barış içinde yaşayan insanların saklı cennetini, ütopyadan ürkünç bir distopyaya dönüştürür.
tiyatroadam Ekim 2022’den beri Livaneli’nin Orhan Kemal Roman Armağanı kazanan romanı ‘Son Ada’yı, baş döndürücü bir tempoyla tiyatro sahnesinde yorumluyor.

Oyunu, Berk Yaygın’la birlikte uyarlamış, işlevsel sahne ve ışık tasarımlarını da yapan Deniz Özmen yönetiyor. Emir Baran Sezginer’le Vakur Pehlivan’ın müzik direktörlüğü, Erdal Devrim Aydın’ın projeksiyon görsel tasarımı ve Utku Demirkaya’nın hareket düzeninden destek alan parlak sahneleme çok başarılı.

Berk Yaygın, Deniz Özmen, Ali Güvendi, Emir Baran Sezginer, Rüya Erdoğan, Pelin Abay ve Vakur Pehlivan tüm karakterleri değişe değişe, dur durak bilmeksizin canlandırıyorlar. Her karakterin kişisel derinliğini ustalıkla yansıtırken, metnin politik ve toplumsal eleştirisini de başarıyla yansıtıyorlar.

Kostümünü her kuşananın başkanı canlandırması, en korkağından en cesuruna, en dürüstünden en ahlaksızına hepimizin bilinçaltında olası bir diktatörün yattığını simgeliyor.

Çok başarılı bulduğum sahnelemeye karşın, uyarlamada bir sorun olduğu, iki bölüm olarak tasarlanan, ara hariç iki saate yakın süren oyunun gereksiz yere uzatıldığı kanısındayım.Bence, aşırı bildik, fazlasıyla yaşanmış olayları anlatan öykü sahneye uyarlandığında, kimi zaman kendini tekrarlıyor, hatta biraz sarkıyor…

Zülfü Livaneli’nin kaleminden keyifle okunan o akıcı metin, anlaşılmış ve kanıksanmışları sahnede o kadar gözümüzün içine sokmaya çabalamasa, 80-90 dakikalık ara vermeden oynanan tek bir perdeye indirgense, daha etkileyici, daha çarpıcı olabilirdi gibime geliyor. Tabii ki izleyip karar verecek olanlar sizlersiniz. Sezon boyunca İstanbul sahnelerinde ve Türkiye’de turnede…

‘39 buçuk basamak’

Kanada Konfederasyonunun 15.Genel Valisi, İskoç romancı, tarihçi, politikacı John Buchan (1875-1940), özellikle macera kurgularına yönelmiş bir yazar. 1915’te yayımlanan gerilim casusluk romanı The Thirty-nine Steps / Otuz Dokuz Basamak,’ 1935’te Alfred Hitchcock tarafından sinemaya aktarıldıktan sonra daha ünlenmiş, pek çok kez sinema, radyo ve tiyatroya uyarlanmış.

tiyatroadam romanı sahneye koymaya karar verdiğinde, uyarlayacak ve yönetecek Oğuz Utku Güneş, yazarının ‘Otuz Dokuz Basamak’ta ilk kez öykülediği Ajan Hannay’nın serüvenlerini sonrasındaki birkaç romanında sürdürdüğünü, özellikle de ‘Greenmantle / Yeşil Kaftan’ın (1916) konusunun İstanbul’da geçtiğini göz önüne alarak, sahne için farklı bir biçemde yeniden yazmış. ‘39 Buçuk Basamak’ta eserin yaratıcısı John Buchan’ı oyunun başkişisi haline getirerek olayları Erken Cumhuriyet Döneminde cereyan eden, şark ile garbın tokalaştığı İstanbul’dan Anadolu’ya uzanan, tarihi bir kurmaca olarak ele almış.

Orijinal metnin zaman zaman inandırıcılıktan saptığı da düşünülerek, uluslararası macerayı otantik kültürel belleğimize selam çakarak anlatma çabası, janrlar arası melez bir tonlamayla, oyunu şamatalı, cümbüşlü, çılgın tempolu bir parodiye dönüştürmüş.

Çiçeği burnunda İskoç yazar John Buchan, kaleme alacağı serüven romanını çalışmak üzere Pera Palas Oteline yerleştiğinde, bir bayram gecesi katıldığı Feshane şenliklerinde cinai bir vakanın baş zanlısına dönüşeceğinden, zaptiyeler, casuslar, jurnalcilerce kovalanacağından bihaberdir. Ulusal bir insan avının ana hedefi haline gelen John, kılık değiştirerek Haydarpaşa’dan hareket eden Anadolu Ekspresi’ne atlar. Kendini aklayabilmek için ‘Dünyanın Ortasına’, Nasreddin Hoca’nın eşeğinin sağ arka ayağının bastığı Akşehir’e doğru yola çıkar. Peşinde olduğu serüven, artık onun peşine düşmüştür.”
Makbule Mercan’ın yalın ve işlevsel dekor kostüm, Vehbi Can Uyaroğlu’nun müzik tasarımları ve Ayşe Sedef Ayter’in her zaman heyecan verici özel ışık tasarımı eşliğinde gelişen, keyifle izlenen gırgır şamata bir eğlencelik.

Hem tiyatroda yapılabilecek en zor iş olan parodi ve güldürüyü ustalıkla başaran, hem de John Buchan ile Alfred Hitchcock’un anılarına saygı duruşu oluşturan bir çalışma. Kaçırmayın derim.

22 Mart 20.30 Fişekhane, 23 Mart 16.00 & 20.30 Moda Sahnesi sezon boyunca İstanbul’da ve Türkiye içinde turnede,

Tiyatro Bal Porsuğu’nun yeni oyunu

‘Leyla ile Mecnun Değil’

Bülent Emrah Parlak’ın kurduğu Tiyatro Bal Porsuğu, sezona ikinci yetişkin oyunuyla giriyor. Bülent Emrah Parlak’ın yazdığı, Murat Eken’in yönettiği ‘Leyla ile Mecnun Değil’, bir cenaze töreni üzerinden, boşanan çiftin herkes gibi olduğunu, küresel erkek-kadın dertlerinin dünyanın dertleriyle örtüştüğünü, yaşamı ve ölümü tekleştiren bir metin üzerinden aktaran bir çalışma.

Yaklaşık altı aydır evlerini ayıran, birbirlerinden uzaklaşmakla, bitmiş bir aşktan kaçmakla, yeniden ateşlenmekten korkmak arasındaki gel-gitlerle ve alışkanlığın boyunduruğuyla cebelleşen Kadın ile Adam boşanmak üzeredirler.
Boşanmaya iki gün kala en sevdikleri, en çok görüştükleri, aşklarına tanıklık etmiş, hatta nikâh şahitliklerini yapmış İskender Abileri ölüverir. Ölmeden önce onlara gömüldükten sonra mezarının başında okumaları için bir de mektup bırakan İskender Abilerini gömecek olan Kadın ve Adam, cenaze silsilesi içinde kimi zaman didişerek, kimi zaman gülüşerek ilişkilerinin geçmişini sorgularlar ve İskender Abiyle birlikte evliliklerini de gömmeye hazırlanırlar.

Ayrılmanın da birleşmek gibi yaşamın doğal bir parçası olduğunu naif ve son derece sevecen bir dille anlatan oyunun finalinde İskender’in mezarının başında okudukları o nefis mektup, ikilinin ölümü ve ayrılığı kabullenmelerine yardımcı olurken, dostluğu bozmadan ayrılabilme umudunu da yeşertir.

Cihan Aşar’ın yalın, minimal ve birçok mekânı var edebilen işlevsel dekoru, Alev Topa’ın ışık tasarımı, Bülent Emrah Parlak ve Elit Andaç Çam’ın Adam ile Kadın’a getirdikleri çok doğal ve sevimli yoruma sağlam bir altyapı oluşturur.

İlginçtir, Leyla ile Mecnun Değil’, nerdeyse sadece ölüm ve ayrılık temalarına yoğunlaşmasına karşın, müthiş iç açıcı olmayı başarabilen özel bir oyun. Keyifle izleyin derim.

10 Mart Kozzy Kültür Merkezi, 27 Mart CKM ve sezon boyunca İstanbul sahnelerinde ve bütün Türkiye’de turnede.

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Erdoğan Mitrani

Yanıtla