Ürkütücü Cadı Steorotipini Bitiren Cadılar

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Bilge Az

Bir kurt adam bir cadıyı kaçırıp hamile bırakır. Bu oyunun yazarı aynı zamanda oyunun oyuncuları olan Eylül Kaşarcı, Eyşan Kaşarcı ve Aylin Üstün’ün bu oyunu yazarken neler düşündüler bilemem ama bu gerçekten çok ilginç bir fantezi bana göre. Ayrıca oyundaki cadılığa dair belli steorotipik yaklaşımlara nazaran bu çok yaratıcı çok değişik ve ilginç bir kurgu bence. Oyunun tamamı bu fantezi üzerinden ilerlemiyor tabi ki. Ama bu ve gibi fanteziler oyunun içeriğinde oldukça yoğun.

Avrupa’nın belki de tüm insanlığın en karanlık dönemi olan orta çağda, cadı avlarının yapıldığı, kadınların cadı olduğu ve cadı olarak büyü yaptığı suçuyla engizisyon mahkemeleri tarafından yargılandıktan sonra suçlu bulunanlara “engizisyon cezası” başlığı altında; ateşte yakılmak ve mengenede sıkıştırılmak en ağırı olmak üzere, ölüm,  hapis, mallarına el konulması, kamçılanma, resmi kurumlardan ve tüm vatandaşlık haklarından men edilme, ülkeden sürgün edilme veya ülkeden sürgün edilmeden yönetim tarafından vücutlarına kızgın mühürle damgalanan bir takım küçük düşürücü işaretler ile ifşa edilme şeklinde cezalar verilmiştir.

Avrupa’nın orta çağ döneminde, cadı avlarının yapıldığı, kadınların cadılık yaptığı suçuyla engizisyon cezasına çarptırıldıkları bir dönemde geçen; toplumdan dışlanmış, toplumda kabul görmeyen ve bu sebeple de her gün yüzlerine yeni bir maske yaparak dışarı çıkan cadıların anlatıldığı bu oyunda bahsedersem bu oyunun hikayesi çoğu kişi için klişe gelebilir. İlk başta bana da öyle gelmişti. Bunun yerine modern çağda geçen, akıllı telefon – tablet – bluetooth kulaklık ve benzeri cihazlar kullanan, toplumla bir yaşayan, mahallesi ile komşuluk ilişkileri bulunan veya yüksek bir gökdelenin üst katlarından birinde yaşayan, sanatsal etkinlikler ve benzeri alanlarda çok fazla üretkenlikleri bulunan, yaşadıkları toplumdan dışlanmak yerine yaşadıkları toplum çok fazla katkıları olan ve herhangi bir insan gibi giyinen cadılar yaratılsa oyunun bir noktasında da baht dönüşü* ile bu cadıların kaderleri tamamen değişse, oyun da cadıların eski hayatlarını, saygınlıklarını geri kazanma mücadeleleri üzerine kurgulanmış post modern bir oyun olsa daha iyi olabileceğini düşünmüştüm ilk başta.

*peripetia veya baht dönüşü, edebi eserlerde (tiyatro olsun kitap olsun) olaylarda ki ani değişim, işlerin tersine donmesi. … türkçe kullanıma baht dönüşü olarak geçmiştir.     

Tabi ki gördüğüm oyun yerine görmek istediğim oyundan bahsederken de oyunun kötü olduğunu veya oyunu beğenmediğimi kastetmiyorum sadece o yapıda bir oyunun daha eğlenceli, daha canlı olacağını kastediyorum.

Ayrıca orta çağ cadı yaşantısının klişe olduğunu düşünürken de oyunun tamamının bu şekilde gidip gitmeyeceği konusunda bir soru işareti vardı kafamda. Bana anlatılan hikayenin klişe olduğunu düşündürten şey yaratılan cadıların yaşam tarzları ve sosyolojik yapılarının her cadı hikayesinde olduğu gibi olmasıdır. Bundan dolayı sizlere oyunun başta klişe gelebileceğini söyledim. Ama bu klişelere tezat olarak da kurt adam tarafından kaçırılarak hamile bırakılan cadı ve cadıların sarayın gözdesinin yüzünü çalıp kendilerine maske yaparak çarşı-pazar dolaşmaya çıkan cadı hikayeleri de çok iyi düşünülmüş, oldukça yaratıcı olmuş bence. Hatta kurt adamın cadıyı kaçırması üstüne bir de hamile bırakması oldukça yaratıcı olmuş.

Ayrıca oyunun en başından itibaren klişe olarak düşündüğüm hikaye kurgusuna tam anlamıyla tezat olan şey ise oyuncuların son derece başarılı oyunculuk performansları ile koltuklarında oturan izleyicileri heyecanlandırırken eğlendirmeleri (hatta internetteki teaser ve gibi tanıtımlarında da bunu görmüştüm.). Yani neyin anlatıldığını değil de anlatılan hikayenin nasıl anlatıldığının daha önemli olacağı yönünde düşünecek olursak oyun gerçekten çok başarılı. Çünkü oyuncular anlatmak istedikleri ve bana başta klişe gelen hikayeyi gerçekten çok başarılı performanslar ile anlatıyorlar.

Bir de cadı ini tasviri olarak yarattıkları oldukça efektif sahne tasarımı, kullandıkları sahne oldukça ufak sahne olsa dahi ve prodüksiyon anlamında çok düşük bütçe ile yapmış da olsalar oldukça etkili ve efektif olmuş. Dekorları ile tam anlamıyla bir cadı ini yaratabilmişler. Yani hikaye gerçekten de üç cadının hikayesi olabilmiş. Masanın üzerinde kuru kafa, cadı küresi, ortaçağı simgeleyen kuş tüyünden divit uçlu kalem ve başka cadı objeleri… Sahnenin öbür ucunda içinden sürekli duman çıkan ve zaman zaman da dumanı artan koca bir cadı kazanı, yaptıkları maskelerin asılı olduğu bir raf… Oldukça düşük bütçeli ama kullanışlı dekorlar ile bir cadı ini tasvir edebilmişler. Sahne ve kostüm tasarımcısı Nurdan Üstün, Nurcan Kaşarcı. Ama buna tezat olarak da yaratılan cadıların pasaklı, pis, ürkütücü cadılar değil de son derece kadınsı, güzel ve sevimli  üç cadı olarak var edilmiş olması var.

Güzelliklerini cadılar oyun içerisinde kendileri de vurguluyorlar. Esas tiyatral anlamda en önemli olansa kadınsılıklarının, güzelliklerinin çok belirgin olsa dahi oyunculuklarının bunun altında ezilmiyor olmasıdır.

Cadıların klasik cadılar gibi ürkütücü ve pasaklı cadılar olarak yaratılmak yerine kadınsı ve güzel hatta son derece neşeli cadılar olarak yaratılması, oyunu bir cadı hikayesinden ne kadar ayırmış veya oyuna ne katabilmiştir? Buna bazı örneklerle değineceğim. Ama öncelikle oyunun sahne dekoru ile ilgili konuşmak istiyorum.

Sahne dekorunun tam anlamıyla bir cadı inini tasvir edebildiğini söyledim. Ama seyirci olarak bu oyunun özellikle de oyuncu performanslarından dolayı (diğer faktörleri yazının devamında yazacağım) Zorlu psm, Maximum Unique ve gibi büyük bir sahnede oynanmayı hak eden bir oyun olduğunu düşünüyorum. Bunun için oyuncu performansları tamamen yeterli olabilir ama sahne tasarım olarak cadı ini tasvirinde de çok daha üstün teknolojilere, tasarımlara başvurulmalı. Ve cadı inini, cadı yaşantısını destekleyen diğer etmenler de olmalı. Sahneye iliştirilen maketten oluşturulmuş kirli duvarlar, içinde yaşadıkları bataklığı anlatan yosun-çamur benzeri gerçekçi dekorlar, belki National Theatre oyunlarındaki gibi değişen sahne tasarımları, sahne tasarımına oyun boyunca destek verecek olan bir sis ve sisi daha kasvetli kılacak bir ters ışık, inin görünümünü ve cadı yaşantısını-davranışlarını destekleyen hologramlar, oyunu destekleyen video yerleştirmeleri ve yerleştirmelerin içine eklenmiş animasyonlar, görsel efektler, ses efektleri  ve tabi ki de en önemlisi cadı ininin kasvetini betimleyecek olan loş bir ışık tasarımı…

Loş bir ışık tasarımından bahsettim. Bence böyle bir oyunda bu oldukça önemli ve yapılsaydı da oyun gerçekten çok daha iyi yerlere gelebilirdi. Buna örnek olarak belki çok üstün bir örnek sunacağım ama Batman Dark Knight’da yaratılmış olan yarasa mağarasını ve Malefiz filminde Malefiz’in yaşadığı şatoyu gösterebilirim. Yarasa mağarası olduğu anlamak için Bruce Wayne’in oraya girip yarasa adam elbiselerini giymesini beklememize gerek bile kalmıyor, mağaranın loşluğundan , kasvetinden bunu anlayabiliyorduk. MAlefiz filminde ise şatoyu gördüğümüz şatonun karanlığını, kasvetini gördüğümüz zaman içerisinde yaşayanın ürkünç bir yaratık olduğunu anlayabiliyorduk. Bu oyundaki dekorlar da bize bir cadı inini gösterebiliyor kesinlikle. Ama ışık tasarımı oldukça basit. Belki olağanüstü ışık tasarımı aramıyor olabiliriz ama bize Bruce Wayne’in yarasa mağarasındaki gibi, Malefiz’in şatosundaki bir kasvet vermek için bu oyunda var edilmiş cadı ininde de bu loşluğu sağlayacak olan öğelerden birisi (belki de en önemlisi) loş sahne aydınlatmasıdır. Yani sahneyi son derece güzel aydınlatarak bize cadıları ve oyunu çok iyi anlamamızı sağlayan, cayır cayır yanarak her yeri aydınlatan bir ışık tasarımı yerine daha loş, sahnenin bazı yerlerini karanlıkta bırakan; sahneyi apaydınlık bir hale getirmek yerine hafif karanlıkta bırakan ama karanlık içerisinde de bile görmemiz gerekenleri gösteren bir aydınlatmaya ihtiyacı vardı bence. Cadıların yüzünü ve vücutlarını direkt aydınlatma ile apaçık bize sunan ışıklar yerine yanal aydınlatma, ters aydınlatma, cephe aydınlatma (45 dereceden)**, gerekirse ressam, fotoğrafçı-videocu ve sinemacıların sıklıkla kullandığı artistik aydınlatmalardan en popüleri olan rembrandt aydınlatmalar *** oluşturularak yer yer yüzlerinin ve vücutlarının bir bölümünü karanlıkta bırakıp, vücut ve yüz hatlarını, konturlar halinde daha net oraya çıkartırken cadı ininin kasvetini, korkutuculuğunu daha belirginleştirdiği gibi cadıların da sevimliliğini, kadınsılığını değil sertliğini, korkunçluğunu ortaya çıkartacaktı. Oyunda tasvir edilen cadılar tabi ki korkunç değil sevimli ve kadınsı olarak yaratılmış cadılar ama bence yine de bu tarz aydınlatmalar ile cadıları hem daha kadınsı hem de daha cadı göstermek mümkün olacaktı. Ve bu aydınlatmayı da oyun boyunca tüm inin içerisine sis makinesi ile verilecek olan sisler (sisi de ters aydınlatma ile destekleyerek) takip ederek cadı ininin kasvetini daha da ortaya çıkartacaktı. Tabi bu aydınlatmanın yanına eklenmesi gereken hologram, ses efektleri, video yerleştirmeleri gibi öğeler de inin kasvetini görmemiz için gereklidir.

Bu aydınlatmanın yanı sıra dinamik ışık efektleri, ani yanıp sönmeler, sahneye göre sahneyi tasvir eden kısmi aydınlatmalar, sahneye göre dinamik yanıp sönmeler belki de sahneye göre izleyiciyi de kasti olarak rahatsız edecek izleyiciye doğru çakan anlık ışıklar da olmalıydı kesinlikle. Ama oyunda ışıkların yanıp sönmesi sadece sahneden sahneye geçişi sağlayacak şekilde yapılmış.

Klişe yapısının yanında kurt adam fantezisi gibi fantezilerini, cadıların irkildiği anları bahsettiğim teknolojiler olmadan da oyuncuların oyunculukları ile rahatlıkla görüp anlayabiliyoruz. Ama yine de bu anlatımı destekleyen teknolojik öğeler de olsa çok daha iyi bir oyun olur ve bahsettiğim büyük sahnelerde oynanmayı kesinlikle hak ederdi. Özellikle de kurt adamı göremediğimiz için onu da anlatabilen maket, animasyon gibi bir öğe olsa çok güzel olurdu.

**Yansıtıldığı açılara ve cephelere göre literatürde Aydınlatmalara verilen isimler.                                                                               

*** Rembrandt aydınlatması, özellikle portre için kullanılan ikonik aydınlatma tekniklerinden biridir.Bazen büyük ustanın aydınlatma yöntemi olarak da adlandırılır. Rembrandt Van Rijn’in (Hollandalı ressam ve baskı ustası 1606-1669) bazı tablolarında görülen ve kendi esinlenmesiyle yarattığı, tek bir kaynaktan gelen ışığın oluşturduğu aydınlatmadır.

Oyunun hikayesinin klişesinden ve oyuncuların performanslarından bahsettim, hikaye klişe olabilir, ışık tasarımı tam anlamıyla cadı inine hizmet etmiyor olabilir, aradığım ses efektleri, görsel efektler, video yerleştirmeler ve gibi teknoloji destekli anlatıcılar olmayabilir. Cadılığı betimleyen cadı kahkahaları, cadı çığlığı yerine son derece neşeli üç cadıyı seyrediyoruz. Ama bunlara rağmen oyuncuların performansları inanılmaz derecede iyi. Bu sebeple de oyunu hiç sıkılmadan zevkle izleyebiliyoruz. En önemlisi de klişe olarak bahsettiğim şey sadece hikayenin konusu, geçtiği dönem vs. idi. Ancak bir noktadan sonra baht dönüşüne uğradığı vakit hikaye klişesi yapısı yanında son derece farklı bir hikayeye yer verecek. Spoiler vermemek için baht dönüşünden sonra olacak olanları anlatmıyorum. Ama baht dönüşünden sonra hikaye klişelerinin yanında farklı bir hikayeye yer vermekle kalmıyor, oyunun hikaye tamamen farklı bir yöne evriliyor ve hikayenin altından tamamen ayrı bir hikaye çıkıyor. Ve hikaye en sonunda sizi ters köşeye yatırarak nakavt edecek.

Bu noktaya kadar da hikayenin klişelerine kafa yorduğum için pişman oldum. Çünkü hikaye içerisinde çıkan hikaye gerçekten çok eğlenceli ve bir noktaya kadar bir hikaye baht dönüşü sonrası yeni bir hikaye izlememiz de çok efektif olmuş bence. Bu da demek oluyor ki bir oyuna girdiğimiz anda oyunla ilgili yargıda bulunmamalı oyunun sonuna kadar gelişmeleri beklemeliymişiz. Oyunun ne kadar eksiklerinden ve klişelerinden bahsetsem de oyunun gerçekten izlenilmesi gereken oyunlardan biri olması gerektiğini de söylüyorum. Bir noktaya  kadar anlatılanlar ve hikayenin yapısı (geçtiği dönem vs.) klişe olabilir ve oyunun teknik öğelerinde eksikleri olabilir. Oyun bu bölümünde dahi eksiklerine ve klişelerine rağmen keyifle izlenirken hikayenin baht dönüşünden sonra zaten eğlenceli başlayan oyun daha da eğlenceli bir noktaya doğru ilerliyor. Hikayenin değişiminden sonra ise oyun metni üzerinde uzun süre çalışıldığını, metnin ustaca yazıldığını anlayabiliyoruz.

Oyunla ilgili olarak klişeden kaçmaktan bahsettim. Ve cadıların klasik cadılar gibi ürkütücü ve pasaklı cadılar gibi değil de kadınsı ve güzel cadılar olarak yaratılmasının oyunu cadı hikayesinden ne kadar uzaklaştırdığından ve oyuna ne katabileceğinden bahsettim. Bunu daha iyi anlamak için cadılık tarihine ve cadılıkla ilgili yapılmış filmlere, edebi eserlere bakmak gerekli. Oldukça fazla olması ve hepsinin de hikayesinin Avrupa’nın orta çağında cadıların (daha doğru tabirle cadı olarak suçlanan kadınların) hikayeleri olması ve Avrupa’nın o dönemki sosyolojik yapısına göre işlenmesi sebebiyle tüm bu hikayelerin çok benzer ve klişeye dönüşmüş hikayeler olmaları oldukça normal.

Bu klişe cadı hikayelerine karşılık da biri son Oscar Ödül Töreni’nde olmak üzere en iyi animasyon film dalında iki adet Oscar ödülüne sahip Japonya’nın sinema dehası, animenin yaşayan efsanesi Hayao Miyazaki’nin 1989 senesinde yaptığı, yine bir Japon olan Eiko Kadano’nun aynı isimli romanından uyarladığı orijinal ismi Kiki’s Delivery Service olan, dilimize Küçük Cadı Kiki olarak geçmiş eser cadılığa dair tüm bu klişeleri yıkmıştır.

Çünkü yaratıcıları Batılı değil Japon’dur. Yaratıcıları Japon olsa da hikayenin nerede geçtiği belirsizdir. Ancak kesin olan şudur ki bu cadı hikayesi batılı algısıyla veya fantezileriyle değil Japon zihniyetiyle ile işlendiği için diğerlerinin hepsinden farklıdır.

Olay örgüsü son derece gevşek, ancak kasvetli cadı hikayelerine tezat güneşli günlerde geçen, bir animasyon olarak renklere doygun, güzel animasyonlarla yaratılmış “Kiki’s Delivery Service” batıların anlattığı ve tanıdığı cadı tasvirine değil, kadınlığın ve iyi huylu küçük bir kızın bir hayat turudur. Ve filmde neredeyse hiç erkek karakter yoktur. Japon tarafından yaratılsa ve batılıların cadılarından oldukça farklı olsa da anlatımındaki sadeliği ve Miyazaki’nin diğer animasyonlarındaki uzak doğu inançlarından, spiritüel fantezilerinden uzak durması ama batılıların cadıları gibi de büyüler yapmaması, cinsellik-ergenlik gibi yaş sorunlarını, bağımsızlık, güvensizlik gibi temaları batılıların yaptığı çocuk filmlerinin işlediğinden daha cesurca işlemesi filmi bir Japon filminden çıkartarak evrenselliğe, olgunluğa ulaştırıyor.

Potansiyel olarak korkutucu karakterler veya rahatsız edici sahneler içeren diğer filmlerinden farklı olarak bu, tatlı bir ergenliğe geçiş macerası. 13 yaşındaki kahraman Kiki (orijinal versiyonda Minami Takayama) korkunç bir cadı değil sevimli bir rol model, ergenliğe geçiş çağında sevimli bir kız çocuğudur. Evet, o bir cadıdır ama iyi bir cadıdır ve uçmak dışında hiçbir büyülü gücü yoktur. Kiki havadayken bazı jestlerle beraber karşı cinsleriyle minik flörtler de yapar ve ancak hikaye genel olarak bunları anlatmamaktadır. Hikayenin esas üzerinde durduğu temalar cesaret , empati ve tevazu gibi temalardır.

Kiki’yi esas olarak en gözle görülür olarak diğer cadılardan ayıran şey kötü ürkütücü değil sevimli küçük bir cadı oluşu iken bu cadıları diğer cadılardan ayıran şey de üç cadının çirkin pasaklı, ürkünç cadılar değil kadınsı, güzel ve bakımlı cadılar olmalarıdır. Ama oyunu diğer cadı hikayelerinden ayıran en önemli şey bu değil, oyunun aynı zamanda yazarları olan oyuncularının Malleus oyun metninde ürettikleri ilginç fantezilerdir…

Sizlere Kiki’den bahsederek bir cadı hikayesini illa ki batılılar gibi yapmak zorunluluğunun olmadığını göstermek istedim. Bu hikayede de temelde batılılar gibi ortaçağ Avrupa’sında toplumdan dışlanmış ve bir cadı ininde yaşayan cadıları anlatsa da belli noktalarda kurt adam fantezisi gibi fantezilerle, maske üreterek çarşı Pazar dolaşmaları gibi buluşları ile kendi ayrıcalıklarını gösteriyorlar. Ayrıca bir noktadan sonra da batılı cadı anlayışından tamamen kopuyorlar

Düşmanlarının onlara oyunun bir bölümünde geçen diyalogda aşağılar bir şekilde bataklıkta bir cadı ininde yaşadıklarını ve açıkça “siz cadılar pasaklısınız, pissiniz” demesine karşılık pasaklılık bir yana üçü de oldukça bakımlı. Bu durumda düşmanlarının bu sözlü saldırısı havada kalıyor. Bunun yerine pasaklı, çirkin olmaları onları daha cadı yapar ve düşmanlarının sözünü de haklı çıkartırdı kesinlikle. Ama verdiğim Kiki örneğine bakacak ve klişelerden uzak duracağımız noktaları düşünecek olursak da böyle zorunluluk olmadığını da görüyoruz.

Kadınsılıkları ile klasik cadılardan ayrılırken üstlerine giydikleri elbiseler de klasik cadıların giydiği çullar değil, 1600-1700 arası Barok dönemine ait son derece şık elbiselerdir. Ve kostümler cadıların kadınsılıklarını daha da ön plana çıkartıyor. Oldukça da iyi tasarlanmış. Ayrıca kostümde cadı şapkası-süpürge gibi basmakalıp cadı objelerinden uzak durarak başka cadı klişelerinden uzak durmuşlar. Ama ne var ki giydikleri çoraplar günümüzde kadınların sıkça giydiği farklı bir post modern objedir. Günümüz kadınlarının sıklıkla giydiği file şeklinde çoraplardan giymişlerdir…

Eksik gördüğüm diğer öğelere karşın kostüm tasarımı bence son derece eksiksiz ve kusursuz. Daha da geliştirilir mi bilemem. Ama bu haliyle bile hem oyunla uyumlu gidiyor hem de günümüz post modern giyim tarzına oldukça uzak olduğu gibi ortaçağı da çok güzel özetliyor. Ayrıca oyuncular sahne performanslarının ve güzelliklerinin yanında kostümlerini de çok başarılı bir şekilde üstlerinde taşıyabiliyorlar. Kostüm tasarımcısı da başta belirttiğim gibi Nurdan Üstün, Nurcan Kaşarcı’dır

Kesinlikle klasik cadılar gibi pasaklı, pis olmak zorunda olmadıklarından bahsettim. Klasik cadı tiplemelerinden ayrılmaları tabi ki de gerekli. Ama kullandıkları ve kendilerini daha kadınsı gösteren günümüz post modern makyaj teknikleri yerine daha efektif, yenilikçi, kadınsılığı değil aksine pasaklılığı çağrıştıran bir makyaj ve saç tasarımı ile kendilerini kasti olarak pasaklı, pis gösterebilir veya gotik bir makyaj-saç tasarımı ile korkunç gösterebilir ama bu korkunç veya pasaklı görünümlerine tezat olarak da mevcut kullandıkları kostümleri, oyunda zaten bolca yaptıkları kadınsı jest ve mimikleri ile bir de pasaklı makyajının altında yatan orijinal görüntüleri ile pasaklı görüntülerinin altında yatan kadınsı görünümlerini gösterebilirlerdi. Böyle olursa hem klasik cadılar gibi pasaklı ve pis olacaklar ama bu görünümün arkasında yatan orijinalleri yanında sevimli jestleri-mimikleri ve kadınsı tavırları ile de onlardan ayrılabileceklerdi. Bence böyle olması çok daha cadı olmasa bile çok daha gerçekçi ve orijinal olurdu. Veya üzerine çalışılmış koyu tonların hakim olduğu, konturları belirgin ve sert kontrastlı bir gotik makyaj-saç tasarımı hatta barok dönemini anlatan kostümler yerine gotik kostüm tasarımı ile hem oldukça ürkütücü cadılar olabilir hem de daha da kadınsı gözükebilirlerdi. Örneğin Malefiz karakteri ile Angelina Jolie oldukça ürkütücüdür. Ama bir o kadar da kadınsıdır. Bunu sağlayan da Malefiz karakterine yapılmış olan kontrastlı, konturları belirgin ve beyazın en koyu tonunun baskın olduğu gotik makyaj tasarımı ve ürkütücü gotik kostüm tasarımıdır.

Oyunda cadıların isimleri yok, birbirlerini oyun metinlerinde figüranların veya karakterlerin isimlerinin olmadığı oyunların metinlerinde karakterlerin isimlendirildiği gibi Cadı1 , Cadı2, Cadı3 diye çağırıyorlar. Tip düzeyinde kalmamış karakter olarak yaratılmış oyun kişileri için bence bu çok büyük bir eksik. Ama oyunun üreticileri açısında düşünürsek de karakterlerine isim bulmak o kadar da zor olmasa gerek. Yani bunun kasıtlı bir tercih olması, espri olarak böyle yapılmış olması büyük bir ihtimal. Ama bence kasıtlı yapılsa da güzel durmamış. Oysa cadılara, cadılıklarını yani kadınsı ve sevimli cadılıklarını yansıtabilecek çok spesifik cadı isimleri bulabilirlerdi.

Bu oyunu yazarlarken Küçük Cadı Kiki bir referans noktası olarak alınabilirdi. Veya o animeden ilham alarak da yapabilirlerdi (tabi ki aynısını beklemiyoruz.). Oradaki ergenliğe yeni girmiş cadı karakteri bir önerme olabilirdi. Ama bu yola başvurmamışlar. Cadı Kiki’de de neredeyse hiç erkek karakter olmadığı gibi bu oyunda da neredeyse hiç erkek karakter yok. Sadece oyunun gelişen zamanlarında yüzünü görmediğimiz bir erkeğin bahsi açılacak. Ve bu erkek de ergen değil daha olgun bir erkek olacak. Bir de cadıyı hamile bırakan kurt adam karakteri var tabi ki. Bu da oyunu eğlenceli bir oyundan çıkartarak daha erotik temalı bir oyun haline sürüklüyor. Ancak oyunun tamamı bu kurt adam fantezisi üzerinde durmadığı için de oyunun tamamının böyle olduğunu söylemek yanlış olur kesinlikle.

Hikayeye ismini veren Malleus ise cadılar tarafından üretilmiş bir çekiçtir. Kral tüm çekiçleri toparlayarak yok etmiştir. Birisi hariç: Malleus. Herkes de bu çekicin peşindedir. Ancak cadılar bunu vermemeye kararlıdır. Hikayenin bu kısmı ortaçağ Avrupa öykülerine çok benzese de kurt adam fantezisi altından çıkacak olan gerçek hikaye ve kardeşlerinin, sarayın gözdesinin yüzünü taklit ederek her gün çarşı pazar gezmesi akabinde onun altından çıkacak olan hikaye tamamen orijinal ve oldukça da yaratıcıdır.

Bir de oyunun hem yapımcı hem yazarı olan oyuncuların oyun için özel besteledikleri ve kendilerinin seslendirdiği bir şarkıları mevcut. Şarkı da oldukça eğlenceli ve orijinal olmuş. Oyun başlamadan önce koltuklarımızda bu şarkıyı dinlerken dahi oyunun kasvetli cadı hikayesinin oyunu değil eğlenceli bir oyun olacağını anlıyoruz. Ama oyun ne kadar eğlenceli bir oyun olursa olsun cadı ininin bahsettiğim gibi ışık tasarımları ile kasvetli ve loş olarak gösterilmesi ve cadıların da eğlenceli, sevimli, kadınsı olsalar dahi bu özelliklerini hiç kaybetmeden makyaj ve saç tasarımları ile az da olsa ürkütücü belki de biraz da olsa pasaklı olmaları, hatta kadınsılıklarının gotik elbiseler ve makyaj ile daha da vurgulanabileceğini de düşünmekte de ısrarcıyım. Kadınsı ve sevimli olmaları ise onları diğer cadılardan ayıran etmen, oyunun eğlenceli oluşu da oyunu diğer cadı hikayelerinden ayıran faktör olduğu için değişmemesi doğru olur…

Oyun içinde yer yer oyuna özel besteledikleri şarkıyı acapella olarak söyleyerek oyunu son derece keyifli bir hale getiriyorlar. Oyun için özel besteledikleri şarkıyı sahnede acapella olarak söyledikleri zaman ise seslerinin de en az fizikleri ve yüzleri kadar güzel olduğunu görüyoruz.

Ekibin ilk oyunu olduğunu da düşünürsek, bir çok ekip gibi internetten hazır müzikler kullanmak yerine oyun özel şarkı üretmeleri ve bunu da canlı olarak söylemeleri oyun için uğraş verdiklerinin, yaptıkları işe saygılı olduklarının ispatıdır.

Oyuncular yeni ve genç olabilirler. Bunun yanı sıra oyunda kadınsılıklarını, güzelliklerini de kullanıyor olabilirler. Ama oyunu izlettiren esas sebep bu değil. Kadınsılıkları ve güzellikleri de performanslarının önüne geçmiyor. Oyunu izleten esas sebep oyuncuların oyun boyunca son derece üstün performansları, acapella olarak söyledikleri besteleri kendilerine ait olan şarkılarının çok eğlenceli ve coşkulu; oyunun ise eğlenceli, ilk defa tiyatro koltuğuna oturmuş bir izleyicinin bile anlayabileceği kadar belirgin ve iç içe geçmiş hikayelerinin olması, hikaye anlatımlarının ise son derece akıcı, anlamın ve anlatılan konunun çok belirgin olmasıdır.

Çok donanımlı bahsettiğim gibi sahne tasarımı ve anlatımı teknolojik olarak destekleyen tasarımları olmayabilir, çok büyük prodüksiyonlu, reklamı ve popülaritesi oldukça fazla olan, medyada bolca yer almış bir oyun olmayabilir. Bahsettiğim gibi bir çok eksiği olabilir. Ve bu eksiklerinden kaynaklı olarak da harika bir oyun olabilecekken, olamamış direkten dönmüş olabilir. Ama öbür yandan bakıldığı vakit de büyük sponsorlar veya bu işe yıllarını vermiş, isim yapmış ekipler ile değil sadece tiyatroya yeni başlayan üç gencin kendi çabaları ile oluşturulmuş bir oyun izliyoruz. Bu sebeple de hak ettikleri yeri bulamamış olduğunu düşünüyorum. Hatta bu haldeyken bile oynandığı her tiyatro sahnesinde her temsilde kapalı gişe oynanmayı başarabilmiş. Söz konusu oyunun, gençlerin ilk oyunu olduğunu ve bu noktaya getirene kadar çalıştıkları koşulları düşünürsek de bu da oldukça iyi bir başarı. Ama bence bu oyun hak ettiği yerde değil. Bu oyun en büyük sahnelerde en iyi sahne tasarımları ve efektler ile oynanmayı hak eden bir oyun bence. Belki de gelecekte öyle de olacak. Başarılarından dolayı ekibi kutluyorum. Malleus, sezon boyunca Tatavla Sahne, Oda Tiyatrosu, Kadıköy Eğitim Sahnesi sahnelerinde. Kesinlikle gidip izlemenizi öneriyorum.

*Oyunu 15.03.2024 tarihinde oda tiyatrosunda seyrettim

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Bilge Az

Yanıtla