Kibritin Ucunda (2024): “Eşsiz Bir Yazım, Kusursuz Bir Yönetim, Dâhiyane Bir Yorum” /

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Yaşam Kaya

Geçtiğimiz günlerde Zorlu PSM %100 Stüdyo’da Murat Mahmutyazıcıoğlu’ nun kaleminden çıkan, Kayhan Berkin’ in yönettiği, Rıza Kocaoğlu’ nun oynadığı ‘Kibritin Ucunda’ adlı oyunda idik. Son beş yıla damgasını vuran tiyatro oyunlarıyla ismini Türkiye Tiyatrosu’na kazıyan bir yazarın kaleminden çıkan bu yeni eserin, Zorlu PSM’de yaptığı işlerle adından söz ettirip özellikle Dogville oyunuyla hafızıma kazınan bir yönetmenle buluşması bizlere yepyeni kulvarlar açtı. Kendisini ilk kez DOT sahnesinde izledikten sonra tiyatrolarda pek görünmeyen bir oyuncunun elinde şahane bir yoruma dönüşen çarpıcı oyun var sahnede. Beyaz yakalıların hikayesini psikolojik girdap ve yaşam çıkmazı içindeki haksızlık boyutunda irdeleyen konu için yazılacak, söylenecek çokça cümle bulunuyor.

Konuda, otuzlu yaşlarında Kerem adlı bir karakterin iş hayatında yaşadıkları sergilenirken, psikolojik geçmişine doğru uzandığımızda bizden olan olaylarla karşılaşıyoruz. Babasının ölümü, istemeyerek elde ettiği kariyeri, evliliğe ve aşka olan bakış açısı içinde Kerem’ in dünyasında savrulan kişilerden birisi oluyoruz sahnede. Yazar Murat Mahmutyazıcıoğlu, ergenlik döneminden günümüze kadar bir erkeğin yaşadığı tüm dinamikleri iç sesin karmaşasında bizlere sunuyor. İşten evinin derinliklerine kadar gördüğümüz Kerem’ in dünyasına sürekli birileri müdahale eder halde. Bir gece başlıyor olaylar. Karakterin zihninde kendi doğrularının ve yanlışlarının muhakemesi bulunmakta. Maslak’ta plazaya hapsolmuş bir hayat düşünün; insan ne kadar kendi gerçekliğini yaşayabilir? Soru net! Aslında bu hapsolma hikâyesi, adamın tüm hayatı için geçerli. Gençliğine, ailesine, aşkına hapsolmuş bir kişilikle tanışıyoruz. Kerem’ in evliliğe karşı hisleri, sevgilisinin söyledikleriyle yüzleşmeleri, işten istifa etme arzusu… derken kaybolup giden bir yaşam dikiliyor burnumuzun dibinde. Peki ya sonrası?…

Kayhan Berkin’ in sinematografik teatral zihnine hayranım. Yönetmen, bugüne kadar yönettiği oyunlarında sürekli yeniyi denemekten kaçınmıyor. Sahnede dönen olaylarda oyuncuyu rolden role sokan yönetmen, iç ses/dış ses dinamiğini nokta atışı konunun içine yerleştirmiş. Boş bir sahne var sanıyorsunuz karşınızda, ama konu ilerledikçe aslında sahnenin her bir köşesinin ayrı bir psikolojik durak olduğunu anlıyorsunuz. Her durakta kendi içinde kaybolmuş bir adamın isyanı sizi sarıyor. Oedipus Kompleksinden depresyonun en majörüne kadar geniş bir yelpazede izliyoruz olayları. Yönetmenin psikolojiyi aktarırken uyguladığı sahne/ışık/rol üçlemi son derece başarılı. Oyuncu, anne, eş, baba, komşu, taksi şoförü, güvenlik görevlisi, polis… gibi çeşitli rollerde 45 dakikada oradan oraya savrulurken, Rıza Kocaoğlu’ nun devleşen oyunculuğu belirginleşiyor. Karakterler arasındaki geçiş o kadar hızlı ve o kadar net ki, size anlatılan öyküde hiçbir karmaşa yaşamadan olaylara eğiliyorsunuz. Oyuncunun performansında oluşan yavaş tempo son derece doğru bir tercih. Zaten Rıza Kocaoğlu’ nun dinamik psikoloji üzerinden rollere eğilmesi, ana karakterin anlatımını gölgelememiş. Muazzam bir oyunculuk var sahnede.

Oyunun sonunda gördüklerimiz, sınıfsal ayrım içinde kendi kimliğini bulmaya çalışan, aslında bu kimlik etrafında sorgulamalar yapan bir karakterin isyanını temsil ediyor. Psikolojik izdüşümler ise zaten Kerem’ in değil, aslında bizlerin yaşadığı hayatın aynası. Murat Mahmutyazıcıoğlu eşsiz bir yazımla beyaz yakalı Kerem’ in bir gecesini anlatmış; Kayhan Berkin kusursuz bir yönetimle oyunu sinematografik düzlemde sahneye aktarmış; Rıza Kocaoğlu da dahiyane psikolojik rol analiziyle bu karaktere hayat vermiş. Sezonun en etkili psikolojik çalışması var sahnede. Kusursuz çalışmayı kaçırmayın!

Life Art Sanat

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Yaşam Kaya

Yanıtla