[Kübra Yeter’in Evrensel‘de yayımlanan ve Kozak Yukarıbey Köyü Tiyatrosu oyuncularıyla yaptığı söyleşinin bir kısmını okurlarımızla paylaşıyoruz.]
Bergama Tiyatro Festivali’nin ilk gününde tarihi Arasta’daydık. Kozak Yukarıbey Köy Tiyatrosu’nun Doğanın Gözyaşı isimli oyununu bekliyorduk. Tahta sandalyeler yavaş yavaş doluyor, Yukarıbey Köyü’nün kadınlarının performansını merakla bekliyorduk. Yönetmenliğini Tuncay Akdeniz’in, genel sanat yönetmenliğini Vedat Murat Güzel’in üstlendiği oyunun yazarları da oyuncuları da yine köyün kadınlarıydı. Kadın oyuncular sahneye çıktığında tüm gözler üzerlerindeydi. Oyun başladı. Karşımızda her repliğinde seyirciyi alan, her sahnesinde devleşen dört kadın vardı. Günlük yaşamlarını, geleneklerini, köyün âdetlerini tüm gerçekliğiyle anlatıyorlar, çam ağaçlarının onların yaşamındaki öneminin altını keskin bir şekilde çiziyorlardı. Fakat büyük bir derdi vardı Kozak Yaylası’nın “fıstık” zengini olan bu kadınların: Doğaya düşman definecilerin altın hırsı.
Hepimizin malumu Ege bölgesi yıllardır altın madeni uğruna kâr hırsı gözünü bürümüş şirketler tarafından talan edilmekte. Köylü yıllardır bu talancıların karşısında mücadeleyi ilmek ilmek örüyorlar. Kimi zaman ağaçlarına sarılarak kimi zaman sopalarıyla bu talancıların karşısına çıkarak kimi zaman da sanatın gücüne sığınıp o mücadeleyi birçok insana ulaştırarak. Kozak Yukarıbey Köyü Tiyatrosu işte Doğanın Gözyaşı oyununda böyle bir mücadeleyi seyirciye hatırlatıyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin köy tiyatrosu projesi aracılığıyla bir araya gelen bu kadınları diğer köy tiyatrolarından ayıran en önemli şey ise köylerinin dışına da oyunlarını taşımış olmaları. Festivaldeki oyunlarıyla birlikte Ege’de dokuzuncu oyunlarını sahnelemiş oldular. Ve gittikleri yerde seyirciye şunu söylüyorlar oyunlarıyla: “Bizim bir tasamız var, anlaşılır anlaşılmaz ama biz anlatırız!”
Biz de bu vesileyle oyundan sonra Kozak Yukarıbey Köyü Tiyatrosu oyuncularıyla bir araya gelip ayaküstü sohbet ettik. Sözü onlara bırakalım:
Bugün burada çok kıymetli bir performans sergilediniz. Sizi sahnede izlemek bizler için çok anlamlıydı. Sahneye çıkmadan önce neler yapıyordunuz? Nasıl bulaştınız bu tiyatro illetine?
Semiha Hanım: Biz Kozak Yukarıbey’de yaşıyoruz. Çoluğumuzu, çocuğumuzu evlendirdik. İşten güçten sonra normal hayatımıza geçtik. Çoluk çocuk da gidince köyün işleriyle, günlük ev bark işleriyle uğraşır olduk. Sonra bir gün tiyatro geldi köye. Bizi geleneklerimiz arasında da oyun oynamak vardı. Önceleri bayramlarda seyranlarda oyun evleri kurar kendi aramızda oyunlar oynardık. Köye gelen oyunu gördükten sonra da biz de yapmak istedik. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nden de bir teklif geldi “Böyle bir ekip kurmak ister misiniz, siz de yapın” diye. Biz de kursa gittik ve tiyatroya başladık. Provalar yaptık, çalıştık, kendi hikâyelerimizi yazdık. Hocalarımız bize yardım etti. İlk oyunumuzu oynadık. Sonra bir baktık ki devamı geliyor.
“BU TARZ ŞEYLER AYIP GÖRÜLÜRDÜ, KULAKLARIMIZI TIKADIK, BİR HEVESLE BAŞLADIK”
Daha önce hiç böyle bir deneyiminiz yoktu. Çekinceniz olmadı mı, size cesaret veren neydi?
Biz Yukarıbey’de bayağı sıkı ortamda büyüdük. “Kızlar öyle yapmaz, karılar bunu etmez, doğru durulu” gibi laflarla. Bu tarz şeyler her zaman ayıp görülürdü. Çarşıdan, meydandan tek başına geçemezdin. Böyle bir ortamda büyüdük ama içimizde tiyatroya karşı bir heyecan ve heves vardı. Yapmak istiyorduk. Biz de kulaklarımızı tıkadık bir hevesle başladık.
Nasıl göz aldınız peki bu kadar lafı sözü?
Bir heves işte. Bizim işlerin bu kadar büyüyeceğinden haberimiz yoktu. Ama tek başına da olmadı tabii, eşlerimiz de arkamızda durdu, bizi desteklediler. Çevremizdeki insanlar destek oldukça bunu göze aldık. Sahneye ilk çıktığımızda alkışlandığımızda çok mutlu olduk ama laf eden de çok oldu. Bizi yadırgadılar. Ellerinizi niye öyle yapıyorsunuz, niye dans ediyorsunuz gibi çok laf söylendi. Yadırgandık. Bu işlerle uğraşacağınıza gidin çocuklarınıza, torunlarınıza bakın dediler. Dinlemedik. Sahnelere çıktıkça bize bir özgüven geldi. Çarşı meydana gelince de gelip geçiyoruz. Hiçbir şeye darılmıyoruz bile. Önceden heyecanlanırdık şimdi ben sahneden kendimi daha rahat hissediyorum. Seyircilerin de tepkileri çok güzel.
Devamı için tıklayınız.