Soykırımda İnsan Olabilmek

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Bilge Az

Bu oyunu izlemeden önce, isminden kaynaklı olarak 1960 yapımı Bülbül’ü Öldürmek isimli bir edebiyat eseri üzerinde yazan, eserin ana temasını oluşturan yazı aklıma gelmişti.

“İstediğin kadar saksağanı vur vurabilirsen ama unutma, bülbülü öldürmek günahtır.”

Bence bülbülü de saksağanı da vurmak günahtır. Ve “Kuşları bile vurdular” ismindeki bu oyun da bana-bize bunu anlatacaktır. Yani ne bülbül ölmeli ne saksağan derken, bir etnik kökenin soykırımıyla kalmayıp kuşları bile vuran barbarlığı göreceğiz.

İnsanlığımızı nasıl koruyacağımızı çözmemiz gerekiyor. Bence bir tiyatro oyunu izlemek bu konuda yardımcı olabilir. Kuşları Bile Vurdular oyun metninin insanlıkla kurduğu bağlara, tiyatroda insanlığın tasvirinin nasıl yapıldığına ve bu evrende insana biçilen rol ve anlamlara odaklanan bir oyun olarak tanımlanıyor söz konusu oyun.  Sahne arkasındaki isimler arasında Montaigne oyunundan hatırlayacağımız Selena Demirli Doğan  dışında isimler de var.

İsminin anlamı “umut” olan “Nadina”, meraklı, heyecanlı, Boşnak bir kız çocuğudur. Oyun da 1992 senesinin bahar aylarında başlayan “Srebrenitsa Katliamı” sırasında Nadina’nın yaşadıklarını, yaşayamadıklarını, “tek başına” hayatta kalabilmek ve nefes alabilmek için verdiği mücadeleyi konu alır.

Nadina insan seven, kimseyi ayırmayan öğretmen bir annenin ve fırıncı bir babanın tek çocuğudur. Ardından gerçekleşecek soykırımdan o da payını alacaktır. Soykırımda gerçekleşen 4 senenin acılarını, çaresizliğini, korkularını; ışığa hasret, küf, sidik ve ceset kokan, karanlık bir odada yaşadıklarını anlatır oyun bize.

1992 yılında gerçekleştiğinden bu yana bütün insanlığın yüreğini burkan “Srebrenitsa Katliamı” Balkanlarda gerçekleşen, yaşanan ve yaşatılan ırkçılığı ve soykırımı bir çocuk kahramanın Nadina’nın gözünden anlatıyor.

Oyunun aynı zamanda yazarı olan Kübra Karatepe, oyun metninin yazımında kullandığı yalın ama çarpıcı dil aracılığıyla adalet, özgürlük, eşitlik ve ayrımcılık gibi hala daha güncel olan temaları, Nadina’nın yaşam öyküsüyle birlikte  dokuyarak, iyilik ve kötülüğü hem bireysel hem de toplumsal ve evrensel düzeyde mercek altına alıyor.

Nadina’nın soykırımla beraber hücreye kapatılması ile gelişen olaylar; daha öncesinde çocukluğunda da olsa Nadina’nın farklı etnik kökenlere karşı ufak da olsa önyargıları, riyakarlık, sınıf ve ırk çatışmaları ile beslenip büyüyen Srebrenitsa Katliamı ve devamında Sırbistan ile Bosna Hersek arasında gelişen olaylar silsilesi…

Bu soykırımda hücreye kapatılması sonucu olgunlaşan Nadina’nın üzerinden gelişen olaylar Balkanlar coğrafyasını aşarak, insanlar arası ilişkide adaletin, dürüstlüğün, eşitliğin önemini anlatan evrensel bir hikayeye dönüşüyor. Ama temelde sorguladığı şey ise : “insan olmak”.

Nadina; tüm yaşadıklarına rağmen vazgeçmez, direnir. Her zaman kurtulacağına ve güneşi göreceğine dair bir umudu vardır. Çünkü tüm özlemlerin, kokuların ve direnişlerin ışığında: ‘Nadina’, “umut” demektir; umut etmek, vazgeçmemek demektir.

***

Ne kadar diğer çağdaş tiyatro örneklerindeki gibi devasa ışık oyunları, video yerleştirmeleri, ses efektleri olmasa da bence de bu oyun yapısı ile çağdaş tiyatro örneklerinden sayılmaktadır. Ve ne kadar o saydığım teknolojik yerleştirmelere sahip olmasa da hepsinin verdiği etkiyi sadece oyuncu Kübra Karatepe’nin metni ve performansı üzerinden verebilmektedir.

Öyle ki oyun yazar ve oyuncu olarak Kübra Karatepe’yi 2024 senesinde “Yeni Tiyatro Dergisi Uluslararası Emek ve Başarı Ödülleri :  Yılın Oyun Yazarı Ödülü” ’ne  ve 2024 senesi “Üstün Akmen Tiyatro Ödülleri Yılın Oyun Yazarı Adaylığı” ‘na kavuşturmuş.

Etkileyici gerçekçiliğiyle ürperten, insani vurgusuyla sarıp sarmalayan hem çağdaş tiyatroya hem de dramatik tiyatroya da önemli bir örnek sayılabilecek olan bu oyun Münferit Tiyatro yapımı ile Eylül Sahne ve çeşitli sahnelerimizde izleyebilirsiniz.

 

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Bilge Az

Yanıtla