Toplumsal travmaların sessizlikle örülmüş katmanlarını sanat yoluyla görünür kılmak mümkün mü? Bu soruya sahneden yanıt arayan tiyatroya gönül vermiş altı kişilik bir ekip, yazar Zehra İpşiroğlu’nun Hatırlayamadıklarımız kitabından yola çıkarak etkileyici bir okuma tiyatrosu projesi başlattı. Her ay izleyiciyle buluşan bu proje, yalnızca bir edebi uyarlama değil, aynı zamanda bir yüzleşme ve tanıklık çağrısı. Projenin oyuncusu olan Ebru Suna ile hem süreci hem de sahnede yankılanan “anımsayış”ı konuştuk. “Sessizliğin Yankısı”, Hatırlayamadıklarımız ile sahneye taşınan bir itiraf; bu yolculuğun kapılarını bize açan sevgili Zehra İpşiroğlu oldu. Tiyatroya gönül vermiş altı oyuncu bir araya gelerek başlattığımız projemiz, edebiyat ve sahnenin kesişiminde büyüyen, içtenlikli bir yolculuğun ürünü. Zehra Hoca’nın son kitabı olan Hatırlayamadıklarımız bu projenin kahramanıdır. Zehra Hoca’yla tanışmamız, yıllarca istismara maruz kalmış ve bugün sesini bir aktivist olarak duyuran Meliha Yıldız aracılığıyla gerçekleşti. Onun suskunluktan söze evrilen direnişi, bizim için bu projenin çıkış noktasıydı. Hatırlayamadıklarımız, yalnızca bir roman değil; aile içi istismarın, suskunlukla örülmüş katmanlarını deşifre eden bir yüzleşme metni.
Tanınmış iki baba figürünün gölgesinde şekillenen Suzan ve Selen’in hikâyesi, okuru yalnızca anlatının değil, kendi belleğinin de karanlık dehlizlerine sürüklüyor. Bu anlatıyı sahneye taşıma niyetimiz, klasik bir tiyatrodan çok daha fazlasıydı. Biz bu metne, kendi seslerimizle temas ettik. Okuma tiyatrosu formatını yazar Zehra İpşiroğlu’nun davetiyle bilinçli olarak tercih ettik çünkü kelimelerin çıplak gücüne, sesin sahnedeki en yalın hâline inanıyoruz. Karakterleri baskın, içe kapanık, manipülatif, korkusuz, cesaretli gibi sözcüklerle tanımlayabilirsiniz; ancak biz onları sesin titreşimiyle ete kemiğe büründürdük. Her karakterin sesinde bir travma, bir bastırma, bir başkaldırı vardı ve biz oyuncular olarak bu sesleri birer tanıklığa dönüştürdük. Zehra Hoca’nın rehberliğinde gerçekleştirdiğimiz uzun provalar, bize yalnızca bir oyunu değil, bir toplumsal gerçeği sahnelemeyi öğretti. Bu çalışma, bir anlatım biçimi olduğu kadar bir farkındalık hareketidir. Her ay seyircimizle buluşuyor, oyun sonunda Zehra İpşiroğlu moderatörlüğünde interaktif söyleşiler gerçekleştiriyoruz. Bu diyaloglar, metnin ve sahnenin ötesine geçerek izleyicinin kendi hatırlayamadıklarına da dokunuyor. Ve sonunda hem sahnede hem salonda şu cümle yankılanıyor: “Çocuktum, ben de yaşadım, anlatamadım… ama şimdi anlatmak istiyorum.” Bu okuma tiyatrosu bize, sesin iyileştirici gücünü hatırlattı. Kitabı okuduğunuzda karakterleri çözümleyebilirsiniz, ama biz onlara ses olduk, hayat verdik. Şimdi o hayat, her perdede yeniden konuşuyor.