Metin Göksel
Bgst Tiyatro’nun gençlik tiyatrosu alanında uzun süredir yürüttüğü ve pedagojik izler taşıyan sahneleme deneyimlerinin bir uzantısı olan Üstat Shakespeare, yalnızca büyük bir yazarın hayatını tanıtmakla kalmıyor; aynı zamanda onun temsil ettiği tiyatro tarihine dair bir düşünme biçimi öneriyor. Oyunun temel başarısı, Shakespeare’in yalnızca “dâhi bir yazar” olarak mitikleştirilmesinin ötesine geçip onu tarihsel bağlamı, üretim koşulları ve tiyatro anlayışıyla birlikte sahneye taşımasında yatıyor. Bu bağlamda oyun, öncelikle genç izleyiciyi ve tabi hepimizi yalnızca edebi bir figürle değil, bir dönemle, bir toplumsal yapı ve bir üretim pratiğiyle karşı karşıya getiriyor. Ekip, gençlere çocuk gibi değil, yetişkin olarak yaklaştığı için oyun yetişkinlerin de izleyerek, tat alabileceği bir üsluba sahip.
Aysel Yıldırım ve İlker Yasin Keskin’in yönettiği, “Üstat Shakespeare”de sahne metni, Shakespeare’in yaşamından anekdotlar, dönemsel koşullara dair bilgiler ve seçme eserlerinden dramatik fragmanlarla örülmüş bir kolaj yapısına sahip. Bu yapı, tiyatronun anlatı gücünü didaktik olmadan öğretici kılmayı sağlıyor. Özellikle Hamlet, Macbeth, Bahar Noktası, Fırtına, 2. Richard, 8. Henry gibi oyunlardan yapılan seçmeler, Shakespeare’in dünyasına perde açarken, onun tematik çeşitliliğini göstermekle kalmıyor; aynı zamanda anlatı çeşitliliği ve oyunculuk biçemleri açısından da oyuna zenginlik kazandırıyor. Metin düzenleyenler Aysel Yıldırım, İlker Yasin Keskin, Özgür Eren, Uluç Esen Shakespeare oyunlarından sahnelerle, Shakespeare’in hayatı ve yaşadığı dönemi ustalıkla buluşturuyor.
Oyunda dramaturjik olarak dikkat çeken bir diğer unsur, oyunun Shakespeare’in çağını yalnızca anlatmakla kalmayıp, bu çağın bugünkü tiyatroyla ilişkisini de sorgulaması diyebiliriz. Oyundaki meta-tiyatro öğeleri, genç izleyicinin katılımını sağlayacak şekilde mizahi ve sorgulayıcı biçimde sahneye taşınıyor.
Bgst Tiyatro’nun estetik yaklaşımı, sade ama işlevsel bir sahneleme ile dikkat çekiyor. Tüm oyunun günümüzde yapılan bir “Globe Theatre” turu çerçevesine oturması, hem anlatıda geçiş kolaylığını hem de günümüzle bağlantıyı sağlamış. Shakespeare’in sahnede kukla olarak varlığı ise yalnızca görsellik yaratmak için değil, Shakespeare’in tiyatrosundaki temsil sorunlarını günümüze taşıyan bir araç olarak da işlev kazanıyor. Oyunda Burcu Yılmaz’ın tasarımını yaptığı, Haluk Yüce’nin eğitmenliğinde kullanılan kukla, hem tiyatronun illüzyon gücünü açığa çıkararak oyuna şiirsel bir derinlik kazandırmakta hem de oyuncu ile karakter arasındaki mesafeyi belirginleştirerek bir tür yabancılaştırma oluşturmakta. Bu da seyircinin salt özdeşime değil, eleştirel düşünmeye yönelmesini sağlamakta.
Uluç Esen’in tasarımı ile sahne geçişlerinde hızlı değişime uygun dekor ve İlker Yasin Keskin, Maral Çankaya, İlker Ergün, Büşra Karpuz’dan oluşan kadronun canlı tempolu ve tiplemeler arası hızlı geçişlere dayalı oyunculuk üslubu oyunun ritmini yükseltirken; bu sayede özellikle günümüzdeki genç seyircinin dikkatini ayakta tutmada başarılı oluyor.
Oyunun belki de en dikkat çekici yönlerinden biri, Shakespeare’i romantize eden bir anlatıdan uzak durarak, onu yaşadığı toplumsal, siyasal ve kültürel koşullarla birlikte sahneye taşıması. Bilindiği gibi Brecht, tarihsel figürlerin ve olayların geçmişe ait birer nostalji değil, bugünün anlaşılması için birer araç olarak ele alınması gerektiğini savunur. Ona göre “tarihselleştirme”, bugünün kaçınılmazmış gibi görünen gerçeklerini sorgulanabilir hale getirmenin bir yoludur.
“Üstat Shakespeare”de de benzer bir strateji izlenmiş: Shakespeare’in yükselişi, tiyatroyla olan ilişkisi, sarayla olan bağları, sansürle karşılaşmaları, döneminin sınıfsal yapısı ile birlikte aktarılmakta. Böylece genç izleyicinin, Shakespeare’in evrensel bir ‘deha’ olmasından ziyade, belli bir sınıfsal ve tarihsel formasyonda üretim yapan bir sanatçı olduğunu kavramasına kapı aralıyor. Bu da onu tarih-dışı bir idol olmaktan çıkarıp, tarih içinde bir özneye dönüştürüyor.
Bu tarihsel perspektif, aynı zamanda bugünün sanat üreticileri ve tiyatro emekçileri için de önemli bir sorunsalı gündeme getiriyor: Bugün tiyatro, hangi koşullarda üretiliyor? Hangi sansür biçimlerine maruz kalıyor? Hangi güç ilişkilerine yaslanarak var olunuyor? Shakespeare’in sarayla kurduğu ilişkiyle günümüz sponsorlu veya devlet destekli tiyatrosu arasında ne tür benzerlikler ve farklar var?
Bu sorular doğrudan oyunun içinde açık biçimde sorulmaz ama anlatım biçimiyle tiyatrodan çıktıktan belki bir süre sonra sorular aklımızın bir köşesinden ortaya çıkar. Bu yolla oyun, genç seyirciye yalnızca bir yazarla tanışmayı değil, sanatın üretim koşulları ve politik bağlamı üzerine düşünmeyi de önerir diyebiliriz.
“Üstat Shakespeare”, Bgst Tiyatro’nun uzun yıllara dayanan gençlik tiyatrosu pratiğinin bir ürünü olarak, tiyatronun eğitsel işlevini didaktikleşmeden yerine getiriyor. Oyunun pedagojik başarısı, seyirciyi edilgin bir konumdan çıkararak, eleştirel ve katılımcı bir özneye dönüştürmesinde yatıyor.
Bu yaklaşım Paulo Freire’in “diyalojik eğitim” modelini hatırlatır: Öğretmen (burada anlatıcı/oyuncu), bilgi aktaran değil; öğrenme sürecini birlikte inşa eden bir figürdür. Oyuncuların zaman zaman anlatıcı rolüne bürünmeleri, sahneleme ile anlatı arasında geçişkenlik sağlamaları ve doğrudan seyirciye hitap etmeleri, bu anlayışın sahneye taşınması olarak okunabilir.
Bugüne kadar birçok üniversite, lise ve festivalde oynanan “Üstat Shakespeare”, genç seyirciye Shakespeare’i sevdirmek için yazılmış sıradan bir oyun değil. Shakespeare’i, ait olduğu toplumsal bağlamla birlikte sahneye taşıyarak, sanatçının ve tiyatronun tarih içindeki yerini tartışmaya açıyor. Bu anlamda hem pedagojik hem politik bir sahne deneyimi sunuyor.
Brecht’in “tarihi sahneye koymak, bugünü değiştirmeye hizmet etmelidir” anlayışı, oyunun derin yapısında hissediliyor. Shakespeare’i tarihselleştiren oyun, aslında bugünü tarihselleştirmeye çağırıyor. Gençlere yalnızca tiyatro sevgisini değil, tarihe, topluma ve sanatın üretim koşullarına dair eleştirel bir bilinç kazandırmayı denemek az bir şey olmasa gerek.