Kadir İnanır: Öcalan Yasaklanan İsyan Filmimdeki Apo'dur!

Pinterest LinkedIn Tumblr +

[ Türkiye sinemasının yaşayan en büyük aktörlerinden Kadir İnanır’ın uzun süredir Kürt sorunu üzerine kafa yorduğunu bilen Radikal Gazetesinden Ezgi Başaran Kadir İnanır ile bir söyleşi gerçekleştirdi. Kadir İnanır’ın özellikle son sürece nasıl baktığı, bu konudaki fikir birliklerini, ayrışmaları, siyasi aktörleri nasıl yorumladığı söyleşide tek tek soruluyor ve enteresan yanıtlar alınıyor.  Röportajın bir kısmını aşağıda paylaşıyoruz…]

Abdullah Öcalan size göre kimdir?
Öcalan bana göre bir Apo. Benim ‘İsyan’ filmimdeki Apo. Film şöyledir:
Feodal yapı içerisinde ağanın baskısıyla kaçakçılığa sürüklenen bölge halkını “Ben kaçakçılığa gitmiyorum” diyerek isyana teşvik eden ve özgürlüğe kavuşturmak için dağlara çıkaran adamı anlatır. Bu filmi çektiğimde Öcalan henüz ortada yoktu. Ama film hâlâ yasaklı. Çünkü filmdeki adım Apo… Hiçbir yerde benim ‘İsyan’ filmimi gördünüz mü?

Görmedim…

Eh işte… 1986’da ‘Katırcılar’ diye de bir film çekmiştim. Bana kalırsa sinematografimin en güçlü filmidir. Hatasızdır, özgündür. Orada neyi anlatıyorduk? Uludere’de katledilen o kaçakçıların hikâyesini… ‘Katırcılar’ filmini yasaklamamışlardı, meğer sonra filmde anlattığım insanların üstlerine bomba atacaklarmış. Yazıklar olsun. 1986 nere, 2012 nere… Bazen hiçbir şey değişmiyor, sadece ben, yani insanlar eskiyor gibi geliyor.

Bıkkınlık mı var?
Hayır asla. Benim yapımda vazgeçmek, hayata küsmek, umutsuzluk yoktur. Ama mücadeleciyim, umudumu koruyorum diye bazı gerçekleri görmeyeceğim, gördüğümü söylemeyeceğim anlamına gelmez.

Öcalan’a dönersek… Verdiğiniz örnek itibariyle onu özgürlük savaşçısı olarak gördüğünüzü mü anlamalıyım?
Bakın… Siz eğer bir ülkede yaşayan insanların bir bölümünü o ülkenin ‘öteki’ vatandaşı gibi iteler, hor görür, adaletsiz bırakırsanız, birileri de gelir bu işlerin böyle olmadığını söyler ve bunun kavgasını yapmaya başlar. Bu temelde Kürt meselesi olarak başlamadı. Marksist bir görüşün bölge halkının haklarını almak için başlattığı mücadelenin adıydı. Sonra o halkın kimliğiyle biçim değiştirdi. Ben bunları birisinden duymadım, orada bir ömür tükettiğim için biliyorum. Yani Kürt sorunuyla ilgili bilgilerim, birebir şahit olduklarımın sonucunda oluştu.

Filmlerinizden söz ediyorsunuz…

Evet. Bizi orada bunca film çekmeye iten, halkın üzerindeki baskıyı göstermekti. Çünkü bu baskıdan müthiş insan çatışmaları, hikâyeleri çıkıyordu. Sayıları 200’ü geçmeyen ağaların milyonlarca insanı sömürmesiyle ilgili o filmler çok ilgi gördü.

Türk sinemasının Kürtleri stereotipleştirme konusunda yaptığı katkılara ne diyeceksiniz?

Türk sinemasının avukatlığını yapamam ama benim filmlerimde asla o tür kalıplar olmamıştır. Elbette birçok filmde Kürtler komik unsur olarak yer almıştır. Lazlar da aynı konumdadır mesela. Bizim sinemacılarımız böyle işler yaparlar. Fakat sonuçta ne oldu, iş geldi hiçbir kalıba sığmaz oldu. Bıçak kemiğe dayandı. Kürtlerin kimliklerinin, dillerinin, kültürlerinin hatta geleceklerinin peşine düşmeye başlamasına hepimiz anbean şahit oluyoruz artık. Öcalan da onların liderlerinden birisi ve ülkenin geri kalanı olarak onu yeni yeni tanıyoruz bence.

“Kürtlere ne zulüm yapıldı, onlar devlette de özel sektörde de yükseldiler” argümanına cevabınız ne olur?

Bir kere buna argüman denmez. Çünkü baştan aşağı mantıksız. İki… Birilerinin devlet katında yer bulması yahut sanayi yapması bir halkın refah, hak, hukuk çerçevesinde yaşadığına dair kanıt oluşturamaz. Bölgedeki Kürtlerin hep sömürülen olduğunu kim inkâr edebilir? Bu söylediğiniz cümleyi argüman diye sunanların gözleri mi yoktu acaba? Oradaki insanların sadece dilleri ve kimlikleri değil, tarımı, hayvancılığı da ellerinden alındı. Böylelikle büyük göç başladı. Geldikleri şehirlerde, yattıkları odalarda ben insanım diyen kimse kalamaz yahu! Hiçbirisi severek ve isteyerek gelmedi şehirlere. Evet içlerinde ticaret yaparak palazlananlar olmuştur ama kalabalık olarak hep kenarda köşede itilen insanlar oldular. Diyarbakır Cezaevi’ni, faili meçhulleri hiç hesaba katmasanız bile manzara budur. Ekonomik, sosyal yoksulluğun üstüne katliamlar, işkenceler yapıldı bu insanlara.

İmralı sürecine ne diyorsunuz?

Eğer sen halkların özgürlüğü ve kardeşliği diye bir vicdana sahipsen, kazandığımız her şeyi adilce bölüşelim diye demokratik yapıdan yanaysan, Kürtlere haklarını vereceksin. Bu siyasal bir konudur. Dolayısıyla müzakere masasında çözülür. Süreci destekliyorum ama hataları da söylemek zorundayım.

Ne gibi hatalar?

Dağdakilere özgürlük ve hak vereceğim deyip, ondan sonra onlarla kucaklaştı diye bir milletvekiline terörist diyorsan… Ne diyorsun ben anlamıyorum, samimiyetle. Bu tür çelişkilere mahal vermemeli çünkü son derece hassas bir süreçten geçiyoruz. Bugün artık Kürt sorununun çözülmesi için herkes elini taşın altına koyacak. Aslında taşın altına koymak da yetmez. O eller ezilecek! Her iki tarafta da. Bu taviz vermek değildir.

“Kürt kardeşlerim ayrı, PKK ayrı” şeklinde sınıflandırma var mı sizde?

Hayır yok. PKK nedir? Bir Kürt partisidir. PKK kimlerden oluşur? Kürtlerden. O Kürtler neden bizim kardeşimiz değil? Ne zamandan beri kardeşimiz değil? Niye o dağa çıkmışlar? Bu sınıflandırmalar da siyasi. Ben siyasetçi değil sanatçıyım. Daha da önemlisiyim, sadece insanım. Şunu da unutmayalım: Bugün ne PKK ne Öcalan ne BDP ne de Kürt halkı Türkiye’den ayrılma gibi bir hayalin peşinde. Bunu istemiyorlar ve istemediklerini de söylediler. O yüzden yalandan yere politikalar üretip gerginlikler yaratmayalım. Barış sürecinden kim dönerse, çok canı yanar. Çünkü halkın heyecanını ve desteğini boşa çıkarmış olur. İşte o zaman bu cennet ülke, olur sana cehennem…

Devamı için Radikal

Paylaş.

Yorumlar kapatıldı.