Devlet, Tiyatronun Muhalif Sesini Susturmak İstiyor

Pinterest LinkedIn Tumblr +

[Yağmur Bozacı’nın Moda sahnesi kurucularından Kemal Aydoğan ile yaptığı BirGün gazetesi’nde yayınlanan söyleşiyi okuyucularımızla paylaşıyoruz.]

Tiyatronun muhalif yapısına değinen Kemal Aydoğan, “Birileri bu devletin gözde çocuğu, seçilmişi; diğerleri de ‘tü kaka’sı, kenara itilmişi. Çünkü devlet aynı zamanda tiyatronun muhalif sözünü kendi bünyesine alıp susturmak istiyor“ dedi

Kadıköy’de tiyatro denince akla gelen ilk sahnelerden biri olan Moda Sahnesi, 2013’ten bu yana tiyatro hayatına aktif bir şekilde devam ediyor. Sahnenin kurucularından Kemal Aydoğan ile Türkiye’de tiyatro sahnelemek ve mevcut tiyatro algısı üzerine bir söyleşi yaptık.

Moda Sahnesi’ni bize tanıtabilir misiniz?

Moda Sahnesi, Bahariye caddesi ile Halil Ethem sokağın kesiştiği binanın altında, 230 kişiyle 700 kişi arasında değişebilen seyirci kapasitesine sahip Kadıköy kamusunda bir tiyatro mekânı.

Sanatın birçok dalında çok sayıda zorluk yaşanırken tiyatronun gördüğü yoğun ilgiyi neyle açıklayabiliriz?

Bundan çok emin değilim. ‘Tiyatroya ilgi artıyor’ cümlesini son zamanlarda herkes çok kullanıyor ama bir tane bilgi sunan yok, bir tane bile ölçüm yok. Bilgi olmadığı sürece ayakları havada bir cümle bu. Bu tür cümlelere niye ihtiyaç duyuyoruz? Niceliğin arttığına dair bir bilgi olmadığı gibi niteliğe dair de yok. Geçenlerde bir seyircimiz ‘Kıyı’ oyunu hakkında şöyle bir yazı yazmış: “Hiçbir zaman hiç kimsenin bir daha tanık olamayacağı bir kepazelik. Adam çıkıp milletin önünde aslında suç olan sapık gösteriler yapıyor, akla hayale gelmedik küfürler ve cinsel sahneler dolu bir soytarılık gösterisi. Ailenizle sakın gitmeyin, aslında hiç gitmeyin.” Bu seyirci Moda Sahnesi’nde Wajdi Mouawad’ın bir oyununu seyretmiş ve sonra bunu yazmış. Bu yazıyı bilgi olarak kullansak neyin arttığını tespit ederiz? Bu yazının beklentisi, bunu yazanın yaşantısının tiyatro tarafından onaylanması üzerinedir. Erkek egemen, yerleşik, muhafazakâr değer dünyasını okşamazsak bu tür hakaretleri başımıza yiyeceğiz demektir. Seyircisi artıyor bir pazarlama stratejisi cümlesi gibi geliyor. Sermaye tiyatroya para yatırmaya başlayınca tiyatronun yıldızı birden parlamaya başladı. Tiyatronun değilse bile reklam ve halkla ilişkiler başarısı olarak sayabiliriz bu gündem oluşturmayı. Orada pişen tüm tiyatrolara düşer mi? Zaman herkese tüm açıklığıyla gerçeği gösterecektir nasılsa. Gerçekliği olmayan bu tür cümlelere inanmamayı tercih ediyorum şahsen. Buna inanırsak büyük bir hayal kırıklığına uğrayabiliriz.

Bir özel tiyatronun yaşadığı zorluklar neler?

Öncelikle ekonomik. Seyirci cebinden bir para verecek, bizim de bu işi yapmamız için paraya, ekonomiye ihtiyacımız var. Ama şuan hesap yaptığımızda bir biletin 100 liraya satılması gerekiyor. Bizim gibi salon işleten bir yerden bahsediyorum. 100 liraya sattığımızda gelmesini talep ettiğimiz seyircinin bir tiyatro biletine 100 lira verecek parası yok. Çünkü biz zenginlere tiyatro yapmak istemiyoruz. Ama ulaşmak istediğimiz seyircinin de 100 lirası yok tiyatroya verecek. Dolayısıyla birbirine ulaşamama, kavuşamama tehdidi altındayız. Bu koşullarda tiyatro eğlence olarak gören bir zihniyet ile içi boşaltılarak yapılmaya başlanabilir. Tiyatronun gel-geç bir eğlence nesnesine dönüşebilir. Zaten bugün büyük çoğunluk böyle. Kamusal akıl, fikir, duygu ile yapılan tiyatroyu güçlendirmek gerekir.

Bilet fiyatlarından bahsettiniz… ŞT ve DT’de tiyatro bugün hala takip edilebilecek en ucuz sanat dallarından biri. Bu durumla nasıl mücadele ediyorsunuz?

5-6 yıl öncesine göre bir seyircinin devlet/şehir tiyatrosuna maliyeti 175 lira. Yani her bir seyircide 160 lira zarar ediyor. İnanılmaz bir şey değil mi? Ama hiçbir seyirci 160 lira zararla oyunun oynandığını bilmiyor. Bu dediğim 5 yıl öncesinin fiyatı. Seyircinin cebinden 15 lira çıkıyor, o işin bu tarafında. Oysa DT’den, ŞT’lerden ucuz bilet alabilmesini biz ‘özel’ tiyatro yapanlar verdiğimiz vergilerle seyirciye sağlıyoruz. Böylece biz kendi ayağımıza çelme atıyoruz. Devlet bizden yüzde 30’a yakın vergi alıyor tiyatro yaptığımız için. Yani 50 liraya bilet satıyorsak 15 lirası devletin. Geri kalan 35 lirayla da şunları yapalım istiyor: salon kirasını, prodüksiyon masrafını, oyuncu yevmiyelerini, çalışanların sigortalarını ve maaşlarını ödeyelim; sonra da evimize çorba götürelim. Mümkün değil ki bu. Bağımsız tiyatro yapan her grup, her insan büyük bir ekonomik yükle tiyatro yapıyor.

Özel tiyatrolara devlet desteği ne kadar önemli?

Geçen yıl yüz tane özel tiyatroya 5 milyon lira dağıtmışlardı. Ortalama tiyatro başı 50 bin lira ediyor. Devlet tiyatrosunun da 5 yıl önce bütçesi 200 milyon liraydı, 54 tane sahnesi vardı. Yani her bir sahneye 4 milyon lira düşüyor. 100 tane özel tiyatroya 5 milyon lira, 54 tane sahnesi olan devlet tiyatrosunun her bir sahnesine 4 milyon lira. Burada bir kere eşitlik yok. Burada bir vatandaşlık hakkı problemi var. Diyorum ki; birileri bu devletin gözde çocuğu, seçilmişi; diğerleri de ‘tü kaka’sı, kenara itilmişi. Çünkü devlet aynı zamanda tiyatronun muhalif sözünü kendi bünyesine alıp susturmak istiyor.

Sizce Türkiye’deki tiyatro izleyicisinin profili nasıl? Sizin izleyicinizin profili nasıl?

Bizim izleyicimiz, yaş ortalaması 30 civarı, öğrenci ağırlıklı. Bizim yaptığımız işler biraz daha genç kuşağın duygusal olarak, form olarak anlayabileceği ve kendini onun içinde iyi hissettiği oyunlar. Bir tür konvansiyonel tiyatrodan kopmaya çalışan tiyatro formlarıyla ilgili, ilişkili seyirci diyebilirim.

Tiyatro sahnelerinin artışı, koltuk sayılarındaki artış tiyatronun gelişimi için asıl faktörlerden midir? Değilse mevcut tiyatro anlayışımızı nasıl geliştirmek mümkündür?

Katiyen asıl faktörlerden değil. Çünkü bu sonuçtur. Tiyatronun gelişimindeki asıl faktör eğitimdeki zafiyetlerin, olumsuzlukların keşfedilmesi; problemin farkına varılması. İkincisi ise tiyatro sahnelerinin yapısı, sayıca çok azlığı. Her mahallede birden çok camii var, her mahallede bir tiyatro sahnesi yok. Salonların alt yapısı, teknik personel; teknik personel okulu yok Türkiye’de. Herkes kara düzen öğreniyor, terminoloji bilinmiyor. Formasyonu yok. Dolayısıyla eş zamanlı tüm problemlerin yapısını kapsayan bir çalışmayla bunun çözülmesi gerekiyor. Yoksa dolu koltuk, boş koltuk kısmına gelmedik daha.

Basında tiyatro tanıtımıyla, eleştirisiyle ne denli yer alıyor?

Bence çok kötü. Eleştiri yok zaten bir kere. Tanıtım yazısı yazan 1-2 arkadaş var. Tanrı’ya şükür ki sosyal medya çıktı ve her tiyatro kendini tanıtıyor. Bu nedenle hiç kimseye ihtiyacımız yok. Basın sınıfta kalmış durumda.

Bu seneki repertuvarınızdan biraz bahsedebilir misiniz?

Yeni Bir Şarkı diye bir oyun yaptık. Marguerite Duras’ın bir oyunu. Caner Cindoruk’la Melis Birkan oynuyorlar. Yılın ikinci oyunu da tiyatro festivaline yaptığımız ‘Ver Parayı’ adlı oyun. Andreas Sauter ve Bernhard Studlar’ın yazdığı bir oyun. Amerika’daki 2008 Ekonomik Krizi’nin Almanya’daki yansıması üzerine yazılmış. Biz de alıp Türkiye’ye uyarladık. 15 Kasım’da İstanbul Tiyatro Festivali’nde oynadık. Onun dışında da geçen yıldan kalan Hamlet, Kıyı, Bütün Çılgınlar Sever Beni, Maraton, Balerin devam ediyor. Ayrıca Anlaştık Mı? diye bir çocuk oyunumuz var. Bunların dışında Duygular Şelale adında bir konser gecesi düzenliyoruz.

BirGün

Paylaş.

Yanıtla