Overture: Adeta Hayatın Aynası

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Duygu Dalyanoğlu

Mardin’deyiz… 2. Mardin Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Festivali kapsamında Selam Sana Shakespeare adlı oyunumuzun sergilemek üzere orada bulunuyoruz. Mardin’e vardığımız günün gecesinde dinlenmek için odalarımıza çekilmeden önce Batida’nın Overture adlı performansından haberdar oluyoruz. “İyi ki de olmuşuz” diyeceğiz sonradan… Mardin’de artık fazlasıyla “canlı” müzikli, yemeli, içmeli bir eğlence yeri haline gelmiş eski bir hanın avlusunda 9 oyuncu 40 dakika boyunca –kendi deyimleri ile- sahnede mümkün olduğunca az konuşuyor fakat çok şey anlatıyor…

Danimarka’dan gelen Batida, Overture’u orkestraya özgü bir tarzla sunulan hayatın komik ve şiirsel bir öyküsü olarak tanımlamış program dergisinde. Bir orkestrada birlikte çalan 9 üye arasında geçen büyük mutlulukların, şiddetin, trajedilerin, kederin ve eğlencenin öyküsü… Müzisyen-oyuncular çalarak, söyleyerek, dans ederek ve oynayarak yani perform kelimesinin akla gelebilecek her karşılığını yaparak hayatın içinden farklı anekdotları biz seyircilerle paylaşıyorlar…

Performans sona erdiğinde Batida’yı daha yakından tanımak istiyor ve gruptan iki kişi, Tobias Heilmann ve Katrine Wallevik ile sohbet ediyoruz…

Batida 1985’de kurulmuş ve Danimarka’daki köklü topluluklardan biri. Kendilerini bir ensemble olarak, yaptıkları tiyatroyu da müzik, oyunculuk ve hareketi bir araya getiren bir tiyatro olarak tanımlıyorlar. Bu esnada bizim en merak ettiğimiz konu grubun üyelerinin nasıl bir tiyatro ya da müzik eğitimi aldıkları oluyor çünkü izlediğimiz performansta oyuncular saksafondan trompete her türlü enstrümanı çalıyorlar. Grup üyelerinin farklı geçmişleri olduğunu öğreniyoruz. Aralarında müzik ya da tiyatro eğitimi almış olanlar da var, çocukluğundan beri bu kumpanya ile çalışan alaylılar da…

Ardından performans kurgusunun nasıl oluşturulduğunu soruyoruz. Her performansta yönetmenin ve oyuncuların tercihine göre değiştiğini öğreniyoruz. Overture’da ise İtalyan yönetmen Giacomo Ravicchio ile çalışmışlar. Commedia dell’ Arte alanında uzmanlaşmış bir yönetmen olan Ravicchio, Batida’nın bestelediği müzikler üzerine oyunda yer alan hikayeleri ve skeçleri oluştururken Commedia dell’ Arte’den esinlenmiş. Hatta oyun boyunca tüm oyuncuların taktığı siyah düz saçlı peruklar ile siyah çerçeveli gözlük, siyah kaşlar, kocaman bir burun ve siyah bir bıyıktan oluşan maskeler de Ravicchio’nun fikri olmuş. Batida üyeleri başta bu fikre şaşırsalar da ayna karşısına geçtiklerinde “neden olmasın” demişler ve bu sayede performansın tüm havası değişmiş…

Bu performansı yaklaşık 20 farklı ülkede ve 200 defa sergileme fırsatı bulmuş Batida. Türkiye’de ise Mardin dışında İstanbul ve Ankara’da oynamış daha önceden. Commedia dell’ Arte benzeri kolay “taşınabilir” bir tiyatro yaptıklarını, okul bahçesinde, sokakta, sahnede yani buldukları her “boş alanda” oynadıklarını söylüyorlar. Onlara göre bu performans herkese hitap ediyor çünkü evrensel bir dile sahip. Oyunlarını hangi yaş grubuna yönelik tasarladıklarını sorduğumuzda ise “bizimkiler tüm aileye hitap ediyor” cevabını alıyoruz. Yani 7’den 70’e herkes izleyebiliyor oyunlarını. Bu anlamda yaptıkları tiyatroyu çocuk ve gençlik tiyatrosu alanında politik olarak tanımlıyorlar çünkü çocuklara ve gençlere hayatın kendisini “saklamadan” sunuyorlar. Bazen “ölüm, yalnızlık gibi temalar çocuklar için sert kaçmıyor mu?” gibi sorular ile karşılaştıklarını anlatıyorlar. Ama hayır onlar çocukları ciddiye almaları gerektiğini düşünüyorlar ve onlara hayatın bir aynasını tuttuklarını, çocukların bunları zaten deneyimlediklerini söylüyorlar. Bu algı farklılığının sebebinin çocuklar ile nasıl iletişim kurulması gerektiğine yönelik farklı bakışlardan kaynaklandığına inanıyorlar. “Kimi tiyatrolar çocuklara cicili bicili hikayeler anlatılması ve onların sadece eğlendirilmesi gerektiğine inanıyor ama biz daha farklı düşünüyoruz” diyorlar.

Peki Danimarka’da çocuk ve gençlik tiyatrosu alanındaki hakim eğilimler nelerdir diye soruyoruz. Aldığımız cevap Türkiye’den pek de farklı olmuyor. “Ekonomik kriz Danimarka’daki tiyatroları da vurdu. Tiyatrolar birden fazla okulun almak isteyebileceği, “satan” işler yapma zorunluluğu hissediyor. Bu nedenle de kolaya kaçıyorlar, deneysel olmayan oyunlar yapmayı tercih ediyorlar. Mesela bilindik masalları sahneye koyuyorlar.”

Son olarak bundan sonra ne yapmayı planladıklarını soruyoruz. Çinli akrobatlar ve Danimarkalı başka bir tiyatro ile ortak olarak Shakespeare’den Fırtına’ya hazırlandıklarını, Mardin’den dönüşte Çin’de prömiyer yapacaklarını öğreniyoruz. Onlara bol şans dileyip, sohbetimizi sonlandırıyoruz.

Umarım sizin de bir gün yolunuz Batida ile kesişir ve bu samimi performansı izleme şansı bulursunuz.

 

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Duygu Dalyanoğlu

Yanıtla