3.Uluslararası Trakya Kukla Festivali’nin Ardından

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Ceren Okur

LÜLEBURGAZ’DAN TRAKYAYI SARAN DÜŞ…

3.Uluslararası Trakya Kukla Festivali’nin Ardından


2004 yılında kurulan Uçaneller Kuklaevi karagöz oyunları sahnelerken ufkunu genişletti ve Uluslararası Kukla Festivalini Lüleburgaz’da başlattı. İki yıl boyunca düzenlenen bu festival sadece Lüleburgaz kasabasında yapılıyordu. Uçaneller Kukla Evi yerinde duramayan bir topluluk, sürekli düşlerinin peşinden gidiyor, festivalleri de öyle oldu. Grup on binlerce çocukla buluşan festivali, tüm Trakya’ya taşımaya karar verdi. 2008’den bu yana festival Trakya illerindeki tüm çocuklara seçkin kukla oyunlarını sunmaya başladı. Bu yıl 3.sü düzenlenen Uluslararası Trakya Kukla Festivali, Kırklareli, Edirne, Tekirdağ illerinde ve Lüleburgaz, Çorlu ilçelerinde gerçekleşti. Trakya’daki üç ilin tek ortak kültür etkinliği olan festival, Kırklareli Valiliği, Çorlu Belediyesi ve Özel Medikent Hastanesinin desteğiyle dokuz ayrı salonda 17 oyun 80 kez sergilenerek 28.000 çocuk seyirciye ulaştı. İzleyici organizasyonu yapılarak salonların dolması sağlandı, zaman zaman gelen çocuklar salona sığmadılar, ek gösterimler sunuldu. Fransa, Ukrayna, Rusya, Bulgaristan ve Türkiye’den 13 kukla topluluğunun katıldığı festival beş gün sürdü. Beş gün boyunca il ve ilçe merkezlerini dolaşan gruplar oyunlarını izleyicilerle buluşturdular. 5. kez festival düzenleyen ekip organizasyonu başarıyla yürüterek festivali tamamladı.

Tiyatroya Zabıta Baskını

Bir festival organizasyonun nasıl zorluklarla yapıldığını ve genellikle yetersiz imkanların içinde sorunların giderilmesiyle boğuşulduğunu hepimiz biliriz. Çıkan sorunlar genellikle ulaşım, dekor kayıpları, fiziksel şartlar ve seyirci organizasyonu kaynaklıdır. Bu festivalde ise ancak mizah dergilerinde rastlanabilecek bir sorunla karşılaşıldı. Festivalin açılış oyunu olan Tiyatro Tempo’dan “Beyaz Kalemin Renkli Dünyası” sahnelenirken salona giren zabıta ekipleri huzursuzluk yaratmakla kalmayıp, oyunu engelleme girişimlerinde bile bulundu. Bir festival düşünün ki, kendi evinde kendi belediyesi tarafından engellenmeye çalışılıyor. Üstelik kesilen bir ceza için oyun durdurulmaya kalkılıyor. Belediyenin sanata, sanatçıya ve çocuklara gösterdiği özeni bu olay kuşkuya yer bırakmayacak biçimde açıklıyor. Lüleburgaz Belediyesi festivale katkı sunup, etkinliği sahiplenmediği gibi oyun sırasında salona girip festival komitesine etkinliğin afiş çalışmalarından dolayı 2.300 TL para cezası bile kesebiliyor. Yıllardır aynı ilçede tiyatroyla uğraşan festival komitesi sanki bir yere kaçıyormuş gibi açılış oyununda bu tahsilat gerçekleştirilmeye çalışılıyor. Sanattan ve çocuktan yana olan her belediyenin desteklemesi gereken böyle festivaller ne yazık ki Lüleburgaz Belediyesi tarafından desteklenmek şöyle dursun çirkince engellenmeye çalışılıyor.

Neşeli Kuklalar

Festivalde biri yurtdışından ikisi ülkemizden üç oyun seyredebildim. Oyunlardan ilki Çek Cumhuriyeti’nden Pavel Vangeli Kukla Tiyatrosu “Neşeli Kuklalar”. Oldukça samimi bir havada oynanan oyun Mesut Sarıoğlu’nun (Uçaneller Kuklaevi – Festival Koordinatörü) yaptığı konuşmayla başladı; oyun arasında çeviri yapacağını belirtti. Vangeli altı ayrı skeçten oluşan gösterisinde marionette kuklaları kullanmıştı. Her skeçte içerik değişiyor, skeçler birbirine episodik yapıyla bağlanmıyordu. Uçan melek kuklaları ilk skeçte bizi eski Prag’da bir gezintiye çıkardı. Meleklerin ardından şeytanın söylediği eğlenceli bir caz şarkısıyla varyete devam etti. Keman çalan palyaço, gemi kazasından kurtulan iki kuklanın macerası, bir kabile kızı ile Amerika’lı cazcı sevgilisinin aşkı, iskeletlerin mezardan çıkmasıyla yaşananlar diğer skeçlerin konularını oluşturdu. Vangelis’in kuklaları teknik olarak güçlü, yaratıcı ve eğlenceli gösterimlere izin veren yapıda kuklalardı. Kukla-oynatıcı ilişkisi de birinin diğerine ağır basmayacağı şekilde dozunda ayarlanmıştı. Skeç geçişlerinde kuklaların arkasındaki fon, mekanızmasından izleyicinin gözünün önünde çevrilerek değiştirildi. Basit, kolay ve yeterli bir çözümdü fon için. Vangelis elle boyanmış kanvas fonu çevirirken yeni skeçle ilgili bilgileri anlatıyordu. Skeçlerin içinde bir öykü olmamasına rağmen, kimi zaman Vangelis’in kuklaları oynatma biçimi, kuklalarla ilişkisi kimi zaman da, yabancı dilde de olsa çoğunlukla anlaşılan söz ve davranış komikleri izleyicinin dikkatini sürekli sahnede olmasını sağladı. Oyunda çıkan, mikrofonun pilinin bitmesi, bir kuklanın iplerinin dolanması gibi teknik sorunlar Vangelis’in esprili ve sıcak yaklaşımlarıyla rahatça aşıldı. Usta kukla oyuncusunun neredeyse bu teknik sorunları oyunun bir parçası haline getirmesi görülmeye değerdi.

Memo’nun Önlenemez Yükselişi

Merakla beklediğim Semaver Kumpanya’nın çocuk oyunu ise “Memo’nun Önlenemez Yükselişi” yaratıcı kuklaları ile seyircilerin beğenisini kazandı. Dünyayı tanımak için yollara düşen oyunun kahramanı Memo para kazanması gerektiğini öğrenir ve tek amacını para kazanmak olarak belirler. Günümüz insanının rantiye yaşamasını gösteren ve değer üretmeden para kazanmanın yollarını seyirciye gösteren Memo, bu arada izleyiciye bol bol ders vermekten de kaçınmaz. Ernst Wenström’ün “Benim Küçük Üçkağıtçım” öyküsünden serbest olarak uyarlanan öykü, çocuklara ne kadar hitap ediyor tartışmalı. Çocukların dünyasında yer almayan emek-değer ilişkisi sonucu rantı öğrenmelerini beklemek ve bunun sevgi ile aşılabileceğini öğretmek çocuklar açısından sorunlu bir yaklaşım. Konu çocukların dünyasında yer bulmadığı gibi, bütün oyun boyunca aslında sevimli “Memo” karakteri ile çocuklara nasıl kısa yoldan üretmeden para kazanılacağı, reklamın ne kadar faydalı olduğu gösteriliyor. Oyunun sonunda bunların yanlış olduğunu belirtmek ne kadar çocukların dikkatini çekecektir orası kuşkulu bir durum. Çocukların aklında söylenenlerin değil gösterilenlerin kaldığını unutmamalıyız.

Oyun çocuk oyunlarında alıştığımız tempoda bir şarkıyla başlıyor ve her masalın içinde gerçek payı olduğunu bize hatırlatıyor. Oyuna geçmeden önceyse bir kukla, oyunu sessizce seyretmemiz gerektiğini izleyiciye hatırlatıyor. Mesaj kaygıları oyunda bununla bitmiyor. Yoksulların aç birini gördüklerinde ellerinde ne varsa paylaşmak istediklerini, çiçekleri koparmanın doğru olmadığını, paramız varsa mal alabileceğimiz yoksa bedenimizi kullanmamız gerektiğini, büyük kentte para kazanabileceğimizi, insanın neye gözünü dikerse onu kazanabileceğini, anneler, babalar, sevgililer gününün para harcatmak için çıkarıldığını oyunda ki cümlelerden öğreniyoruz. Bu mesajların oyunun sonunda yanlış ya da doğru olup olmadıklarını öğrenemiyoruz üstelik.

Dekor olarak sekiz blok kullanan Semaver Kumpanya bu platformların seyirciye dönük yüzlerini açarak yeni sahneleri başarıyla yaratabildi. Yoksul ev sahnesinde tasarım çok başarılı olsa da dört kuklanın çok küçük bir yere sıkışması rahatsız ediciydi. “Çek Çek Salih” kuklasındaki yaratıcılık, şemsiyenin turbo bir araç olarak kullanılması, inişteki yavaşlatılmış hareketler oyun içindeki çok güzel buluşlardan sadece biri. Aynı yaratıcılığı fon perdesi olarak kullanılan kırkyama ve eklenti tekniğiyle düzenlenen perdede de görüyoruz. Zaman zaman oyuncu-kukla ilişkisinde kopukluklar olsa da genel olarak izleyicinin beğenisini kazanan bir oyun oldu. Çocukların aklında ne kaldığı ise verilen mesajlardan anlaşılabilir. Çocuğa elbette ekonik sistemin sorunlarını anlatabiliriz ama bunu çocuk diliyle yapmadığımız sürece, çocuğun dünyasındaki karşılığını bulmadığımız sürece sadece geçerli olan ekonomik sisteme hizmet ederiz. Oyunculuk güçlerini, sahnelemede ve kukla yapımındaki yaratıcılıklarını oyun metni seçiminde de kullansalardı ortaya çok daha iyi bir oyun çıkacağı açıkça görülüyor.

Bremen Mızıkacıları

Festivalde izlediğim son oyun ise ev sahibi Lüleburgaz Uçaneller Kuklaevi’nden Bremen Mızıkacıları. Oyun, Bremen köyünün müzisyeni “Sayın Çok Uyuyan Müzisyen Beyfendi”’nin öyküsünü anlatır seyirciye. Müzisyenimiz uyumak istemektedir ama bir türlü rahatça uyuyamaz, bunun için çareler aradıkça önce horoz, sonra kedi, köpek ve eşek oyuna dahil olur. Sürekli gürültü çıkaran ve müzisyenin tembelliğini yüzüne vuran kaynana tiplemesinin kuklasıda yetişkinlerin dikkatini çekmek için kullanılır oyun boyunca. İki kişi tarafından oynanan oyunda kadın oyuncu tipten tipe girerken erkek oyuncu sadece müzisyeni canlandırır. Kuklalar ise kadın oyuncu tarafından oynatılır çoğunlukla. Uçaneller Kuklaevi’nin kukladaki yaratıcı tasarımlarını oyun boyunca görürüz. Basit, gündelik objelerden gözümüzün önünde bir iki hareketle kuklalar yaratırlar. Bir sinekliğe takılan göz ve kanatla horoz, yumağa takılan şiş, gözlük ve kulaklarla kedi, berenin içine konulan yastıkla köpek, bastona takılan göz ve kulağın üç ayaklı bir sandalyeye takılmasıyla eşşek kuklası sahnede bir çırpıda yaratılıverir. Oyunda yetişkinlere ait espriler (baba filminin müziği ve gülümsemenin eşliğinde, maestroyu vurma hareketi, kaynananın konuşmaları)kullanılmasına rağmen oyunun temposu ve öyküsü çocuklar için hazırlanmıştı. Temposu yüksek olan bu oyunda, kahramanlar tipten tipe girerken söz oyunlarına, yanlış anlamalara ve hareket komiklerine fazlasıyla yer verilerek öykünün ve kuklaların sadeliği yitirilmişti. Çocuk oyunlarında fazla hareket, durum ve söz komiği kullanıldığında öykünün etkisi yitiriliyor, çocuk tiyatrosunda sanatsal formdan uzaklaşılıyor. Çocukların sürekli hareket ve değişiklik beklentisi içinde olmadığını kabul ederek, oyunları saflaştırmak gerekir. Konuyu dağıtmadan söze ve harekete boğmadan vermek mümkündür.

Bremen Mızıkacıları oyunu genel olarak masaldan yola çıksa da masalı farklı bir öyküyle yorumluyor. Çocukların alıştığı masal örgüsünü kırması doğru bir yaklaşım olmuş oyunda. Hayalet görüntüsünün ses, müzik ve efektle desteklendiği sahne ise bir yetişkin olarak beni bile irkiltecek boyutta gerçekçi kullanılmıştı. Bir oyunda hayalet imgesi yaratmak özellikle çocukların beş ve altı yaş dönemlerinde nedensiz korkular çağında olduğunu bilen biri olarak beni düşündürdü.Çocukların belirttiğim yaşlarda kabus görmelerini tetikleyecek bir sahne ve gerçeküstü gibi görünecek ürkütücü sahnelerden kaçınmak gerek. Oyunda bu sahneyi hayvanların yarattığı yeterince belirtilmemişti, sadece masalı bildiğimiz kadarıyla bu çıkarımı yaptık. Çocuklar bu çıkarımı yapamayabilir, üstelik çoğu masalın özgün halini de bilmeyebilir. Çocuk oyunlarında, çocuk izleyicide geri dönülmez zararlar açmamak adına bu tür uygulamalarda dikkatli olmalıyız. Oyunda kostüm ve dekor uygulaması da yaratıcı bir yaklaşımla çözülmüştü. Renkli, işlevsel ve estetikti.

Uçaneller Kuklaevi Tiyatrosu Açılışı

Festivalde aynı zamanda Uçaneller Kuklaevi kendine ait tiyatro salonunun açılışı yaptı. Açılışta orada olup çocuk tiyatrosuna emek harcayan, katkılar sunan Uçaneller Kuklaevi ile birlikte olmayı çok isterdim, ne yazık ki mümkün olmadı. Bu yüzden sizlere Mesut Sarıoğlu’nun sözleriyle açılışı aktarıyorum; “Uçaneller Kuklaevi Sahnesinin öyküsü birbuçuk yıl öncesine dayanıyor. Sahnenin bulunduğu yer bizim çalışma alanımızdı. Kırmızı Başlıklı Kızı oynamaya başladığımızda oyunun bu küçük mekanda sahnelenmesi için küçük bir yükselti ile çocuk sandalyeleri alarak işe başladık. Oyunu oynadıkça diğer oyunlarımızın da burada oynanabileceğini keşfettik. Ancak çok kısıtlı bir sahne ve çocuklar için az sayıda oturma yeri vardı. Sonrasında Lüleburgaz Belediyesi bize oyunları izlediğiniz salonu Ekim ayından itibaren yasaklayınca, bizim küçük atölyede neleri değiştirebileceğimizi düşünmeye başladık. Önce mekanı daraltan duvarları yıkarak işe giriştik. Yandaki dükkanı da kiralayarak ve aradaki duvarı tamamen ortadan kaldırarak yola devam ettik. Aslında yaptığımız işin özeti bu . Yıkarak yürüyoruz biz!

Salonun her anında bizim ekip çalıştı. Bu parasızlıktan çok masal kahramanı olmayı sevmemizdendi. Kaynak yapan, duvar ören, badana yapan, halı kaplayan oyuncular bizim masalın kahramanlarıydı.

Hayalimiz hep kendimize ait bir kulisin ve ışık odasının olmasıydı. Oldu . Salon için 25.000 Tl kadar bir kaynak harcadık. Salon 75 kişilik. Koltuklara karar verdiğimiz de masal tamamlanacak.

Salonun açılışında 7 ülkeden 40 sanatçı bizimleydi. Bir de gökyüzünde onlarca uçurtma. Konuklar uçurtmaların bir mizansen olduğunu düşündüler. Ama değildi. Bir kasaba, çocuklarının tiyatrosunu uçurtmaları ile selamlamaya çıkmıştı. Çok güzeldi. İnanması zor ama tam kurdeleyi keserken ince ince yağmur yağdı. Doğada kasaba gibi katıldı masala. Açılışta ilk göz ağrımız Günışını’nı oynadık.” Düşlerinin peşinden giden Uçaneller Kuklaevi’nin tüm düşlerinin gerçekleşmesini dilerim.

Yaratıcı Şiltler

Festival komitesi kentlerde iyi organize olarak az kadrosuyla iyi bir iş çıkardı. Lüleburgaz Belediyesi’nin destek vermemesine rağmen iyi organize edilmiş, konukların ve izleyicinin mutlu olduğu, amacına ulaşan bir festival düzenlemeyi başardılar. Katılan gruplara şiltlerinin verildiği törende bütün gruplar bir araya gelerek güzel bir gece geçirerek, kaynaştılar. Şiltelerde Uçaneller Kuklaevi çalışanları yaratıcılıklarını ortaya koymuştu. “Gün Işını” oyunlarından bir kukla tiplemesini her grup için ayrı ayrı şilt halinde yaparak sıcak bir anı yaratmayı başardılar. Yerinde duramayan festivalin gelişerek devam etmesi sevindirici bir durum. Umarız gelecek yıl zabıta baskınlarının olmadığı, belediyenin kendi festivaline sahip çıktığı bir festival olur.

 

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Ceren Okur

Yanıtla