“Doğru Ahmet” Çocuk Oyunu Sezonunu Açtı!

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Ceren Okur

Malum Ekim ayı yeni oyunların görücüye çıkma zamanı. Reşit olanların izleyeceği kadar ilgi görmese, reklâmı yapılmasa da çoğu tiyatro grubu eski oyunlarının tozunu aldı, akladı pakladı seyircisine hazır hale getirdi. Eski oyunlar derken, daha önce denenmiş, çocuk seyircisini eğlendirme garantisi olan, satışı kolay yapılacak oyunlardan söz ediyoruz. Çocuk tiyatrosu yapan gruplar Eylül ayında okullarla bağlantı kurmaya başlarlar. Yeni oyunlarda çıkarırlar elbet. Genellikle eskisini aratmayan, zamanın moda çocuk beğenilerine uygun oyunlardır bunlar. Klasik masallarınsa hiçbir zaman modası geçmez. Onlar çocuklar için kolayca kotarılan projeler olmaya devam eder. Bu girizgâh sezonun çocuklar için açılmasının ne kadar anlamlı olduğunu gözler önüne kabaca sermiştir herhalde.

Evet, bu sezondan çok umutlu değilim. Bir süredir grupları ve çıkardıkları yeni oyunları basın bültenlerinden takip etmeye çalışıyorum. İnternet siteleri olan ya da basın bültenlerini tiyatro haberi olarak gönderebilen grup sayısı oldukça az. Bu nedenle internetten takip edebildiğim gruplar yine de düzenli gösterim yapan, vergisini ödeyen, bilinen gruplar, yani kaptı kaçtı şov grupları değil hani şu şehir efsanesi halinde ortalarda dolaşan “aslında sadece İstanbul’da 500 çocuk tiyatrosu var” cümlesindekiler gibi. Taramalar sonucunda bazı gözlemlere ulaştım, bunları paylaşmak istiyorum. Oyunların tanıtımlarında, verilen dersin önemi ilk sırada yer alıyor. “kötüler cezasız kalmaz’’, “gerçek sihir arkadaşlıktır”, “açgözlülüğün zararları”, “küçüklere büyük adam olmanın sırrı”, “çevremizi temiz tutmalıyız”, “birlikten güç doğar” bu yılın en gözde temaları. Bu derslerin yanında elbette hala dişlerimizi fırçalamaya, elmamızı yemeden önce yıkamaya, büyüklere saygılı davranmaya, kimseye “kötü sözler” söylememeye, vurmamaya, alay etmemeye devam ediyoruz. Okurken sıkıldınız biliyorum ama durum bundan ibaret neredeyse. Kendilerini hiç ilgilendirmeyen sıkıcı oyunlar seyredecek çocuklar.

Evet, bu sezondan çok umutlu değilim. Bu tiyatroları yapan gruplarla konuştuğumda, röportajlarını okuduğumda gerçek bir tiyatro izleyeceğim duygusuna kapılıyorum, çocuğun “çocuk” yerine konmadığı bir tiyatro oyunu. Hayal kırıklığı…

Evet, bu sezondan çok umutlu değilim. Sahnelerde sihirler, prensler, prensesler, masal kahramanları ve hayvanlar var. Konuşan ve sorunları çözen ay dedeler, bilge baykuşlar, cesur kahramanlar var. Başımız sıkıştığında aklımıza mutlaka “parlak” bir fikir gelecektir ya da bu fikri bize verecek biri yanaşacaktır yanımıza. Bu kadar basit. Çocuklar bu sezonda yine kandırılmaya devam edecek.

Evet, bu sezondan çok umutlu değilim. Oyunların süresi yine çok uzun tutulacak. Çocuk oyunlarının süresi bir saati aşmaya hatta neredeyse bir buçuk saate varmaya başladı. Bu uzamada Devlet Tiyatroları’nın ve Şehir Tiyatroları’nın payı büyük, buna başka bir yazıda değineceğim. Çocuklar kantin müşterisi olarak görülecek ve büfeden abur cubur alıp oyunu gazozları eşliğinde seyredecekler, dengeli beslenmenin önemini ve kerevizin yararlarını dinlerken. Tiyatro grupları bu uzun zamanı geçirmek için yine numune olarak seçtikleri çocukları sahneye davet edecekler ve onlardan ya yarışmaya katılmalarını ya da çiçek, ağaç olmalarını isteyecekler.

Evet, bu sezondan çok umutlu değilim. Bilindik “çocuk oyunu” konularından yola çıkılmış metinler sahnelenmeye çalışılacak bu yıl. Oyuncaklar canlanacak, prensesler zorla evlendirilmek istenecek, obur krala oyunlar oynanacak, tavan arasından sihirli sandıklar bulunacak ve bütün bunlar bol düşüp kalkmayla, arka arkaya çarpışmayla harmanlanacak. Bütün bunlar ekonomik davranmak adına az kişiyle, özensiz dekor, kostümlerle gerçekleştirilecek. Oyuncunun sesi duyulmayacak, müzik sesi sağır edercesine açılacak. Görsel ve işitsel kirlilik yaratılacak sahnelerde. Çoğunlukla sahne bile bulunamayacak ya da çocuklar sahneyi görmekte epey zorlanacaklar. Bir koltuğa ikişer kişi oturtulacak. Ne de olsa onlar çocuk, sığışıverirler.

Evet, bu sezondan çok umutlu değilim. Yukarda sözünü ettiğim türden oyunlar oynayan tiyatro grupları Anadolu’da kapı kapı dolaşacaklar. Oyunlarını “tiyatro” aşkına oynayıp ceplerini doldurmaya devam edecekler. Çocukların ödediği bilet paraları oyunun kalitesini artırmaya yönelmeden önce okula yardıma gidecek. Bu yardımın oranları hakkında sıkı pazarlıklar yapılacak, mini mini yavrularımız “sanatla” tanışmadan önce. Sponsorlar yine çocuk tiyatrosundan bihaber olacaklar. Belirli gruplara destek olarak tiyatro üzerinden reklâmlarını yapacaklar. Bazı iyi niyetli sosyal sorumluluk projeleri bu senaryolara kurban gidecek, amaçlarını gerçekleştiremeyecekler. Çocuklar bu yıl yine estetik yönü gelişmemiş, tiyatro sanatının yanından yöresinden geçmeyen oyunlara maruz bırakılacaklar.

Evet, bu sezondan çok umutlu değilim. Bütün bu saydıklarım yapılırken tiyatro grupları, okul yöneticileri kendilerini gururlu hissedecekler bir etkinlik gerçekleştirdikleri, çocuklar tiyatro izledikleri için. Onların referansları çocukların eğlenmeleri olacak. Çocuklar eğleniyorsa sorun yok diye bakacaklar tiyatroya. Çocuklar oyunun sonunda oyuncuları alkışladıklarında beğeni ifade edilmiş, taşlar yerli yerine oturmuş olacak. Gıdıklasanız gülen ve eğlenen çocuklar işte bu kadar hafife alınacak. Tiyatro ise sahnede kostüm giymiş belirli söz ve hareketleri tekrarlayan oyuncuların yaptıklarına indirgenecek.

Evet, bu sezondan çok umutlu değilim dedim. Tümüyle umutsuz olmadığım anlamına geliyor bu. Yukarda nasıl grup ve oyun ismi vermediysem umutlu olduklarım için de genel konuşacağım. Örneğin bir tiyatro grubu “bencilliğin, mülkiyetçiliğin, yalnızlığın ve iletişimsizliğin” hikâyesini anlatmaya çalışacak çocuklara. Brain Way rejisi ilk kez sahnelenecek, gerçek bir katılımcı tiyatro örneği görmeyi umut ediyorum. Mimden, objeden, kukladan yola çıkarak hikâyeler anlatmaya çalışan, deneysel çalışmalar yapan gruplar olacak. Ders vermeden, bir şey öğretmeye çalışmadan, amacı sadece iyi tiyatro yapmak olan, bu amacı sahne diline çevirebilen gruplar da olacak bu yıl sezonda. Yani “Doğru Ahmet’in” başrolü oynamadığı oyunlar izleyebileceğiz, sayıları çok az da olsa.

Sezonun İlk Gününden İki Oyun

Müjdat Gezen Çocuk Tiyatrosu, Sihirli Pastalar

Bu yıl ilk kez kendi çocuk tiyatrosu birimini kurarak düzenli gösterime başlayan Müjdat Gezen Çocuk Tiyatrosu’nun yeni oyunu Sihirli Pastalar’ı 2 Ekim’de yaklaşık 230 kişilik Bahariye Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nde seyrettim. Birim bu yıl sezona Müjdat Gezen’in maddi, manevi desteğiyle ve 20 kişilik oyuncu kadrosuyla giriyor. Funda Özdemiroğlu ve Aydan Gündüz’ün yazdığı Sihirli Pastalar’ın yönetmeni birim sorumlusu Binnur Şerbetçioğlu. Oyunda sarayda geçen bir hikâye üzerinden açgözlülüğün zararları anlatılıyor. Güvenilmez vezirin planlarını ise elbette sıradan cesur bir genç alt üst ediyor planladığı oyunla, sonunda da prensesle evlenmeye hak kazanıyor. Sihirli Pastalar’ın özenli bir çalışma olduğunu söyleyemem. Çocuk tiyatrosunda sıkça rastladığımız bilindik seyirci tavlama yöntemlerine sıkça başvurulmuş sekiz kişilik bir oyun var karşımızda. Oyun metni sağlam olmayınca sıkça karşılaştığımız gibi oyuncular farsa ve söz oyunlarına yönelerek seyirciyi güldürmeye çalışıyorlar. Oyunculuğun, rejinin, tasarımın yeterli ve nitelikli olduğundan da söz edemiyoruz. Müzik ve danslar yeterince çalışılmamış çıkıyor karşımıza Sihirli Pastalar’da. Yaklaşık elli dakika süren oyunda ara verilerek büfe çıkarının gözetilmesi de oyunun eksilerinden biri. Salonun üçte ikisinin dolu olmasına karşın yetişkin izleyici sayısı çocuklardan daha çoktu. Bunda ilk oyunları olmasının payı var. Sıcaklığın ve samimiyetin seyirciye geçmediği oyunda, yetişkinler arkadaşlarını izleyerek çocuklardan daha fazla zevk aldılar. Binnur Şerbetçioğlu bir söyleşide şöyle diyor:  “Eğer pedagojik araştırmalar yapıp nitelikli oyunlar yazar, oyunların müziğinden dekoruna kadar her şeyi özenle seçer, sahnede çocukları kandırmak yerine onlara gerçekleri anlatırsak, çocuklardaki tiyatro sevgisini perçinlemiş oluruz.” (http://mimesis-dergi.org/2010/10/artik-mujdat-gezen-cocuk-tiyatrosu-var/). Ne kadar doğru bir yaklaşım çocuk tiyatrosu adına. Umarız bu düşünceler başka oyunlarda sahne diline çevrilebilir.

Tiyatro MİE, Fareli Köyün Kavalcısı

Salim Dörtcan’ın yazıp yönettiği Fareli Köyün Kavalcısı klasik bir masal uyarlaması. Barış Manço Kültür Merkezi’nde prömiyerini seyrettiğim oyunda salon tümüyle doluydu. Tiyatro MİE’nin pedagojik dikkatini bu oyunda da görmekteyiz. Masal çocuk gözüyle uyarlanıp sahneye getirilmiş. İBBŞT’nin Fareli Köyün Kavalcısı uyarlamasında fareleri neredeyse sahnede göremezken bu oyunda fareler başroldeler. Masalda çocuğun ilgisini çekecek öğeler özellikle öne çıkarılıp süslenmiş, oyunun içinde ders vermekten kaçınılmış. Hatta masalın sonu bile ders vermemek, oyunu uzatmamak adına doğru biçimde değiştirilmiş. Arasız seyredilen oyunda danslar, müzik, reji ve koreografi başarılıydı. Yüksek ses sorununun aşıldığı nadir çocuk tiyatrolarından biri olan Tiyatro Mie, aynı özeni oyunculuklara da taşımış. Eğitimli oyuncular sahneden sıcaklığı seyirciye geçirmede başarılıydılar.

Müzikalde 15 şarkı söyleniyor ve oyun bir saate yakın sürüyor. Çocukların sıkılmadan izleyeceği, özenli bir yapımla karşımıza çıkıyor bu yıl MİE. Oyunun sonunda çocukların samimi alkışları da bu gözlemi doğruluyor. Tiyatro MİE müzikal yapımlar kulvarında uzun yıllardır arayışlarını ve daha iyi olma gayretini sürdürüyor. Benzer türde oyunlar yapanların örnek alması gereken bir oyun Fareli Köyün Kavalcısı.

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Ceren Okur

Yanıtla