Dans, Çocuk Seyirciler ve Çizgideki Sihir Adlı Performans Üzerine

Pinterest LinkedIn Tumblr +

İddialı Bir Koreografla Mütevazı Bir Söyleşi

Bilge Serdar*

“Herkesin karanlık bir tarafı vardır. Çocuklar için çalışmaya başladığımda karanlık tarafım aydınlandı. Kendimi aldığım eğitimden kurtardım, bunu içimdeki çocuğu kabullenerek yaptım.”

Jack Timmermans

Jack Timmermans; yukardaki başlıkta adı geçen iddialı koreograf. Ancak onun iddiası, dev sahnelerde, yüzlerce “ciddi” seyirci için, onlarca dansçıyla, büyük prodüksiyonlu gösterişli koreografiler hazırlamasından kaynaklanmıyor. Onun iddiası çocuklar için onları günlük somut gerçeklerin ötesinde, duyguların soyut dünyasına götürme amacıyla hazırlanmış koreografilerinden kaynaklanıyor. Ya da çocukların hayal güçlerinin kapılarını sonuna kadar açmak için yola çıkmış bir topluluk kurmasından. Belki de bu topluluğun 1994’ten beri aynı amaç doğrultusunda onlarca gösteriyle, yüzlerce çocuk seyirciye ulaşmasından. Aslında onların iddiası grubun adında saklı: De Stilte; Hollanda dilinde “sessizlik” anlamına geliyor. Yani grup dansın bir dil olduğu gerçeğine yaslanıp söyleyemediklerimizi söyleme iddiası taşıyor hem de çocuk seyircilerin hayal gücüne ulaşarak. Tüm bunlar Jack Timmermans’ı ve grubunu yeteri kadar iddialı yapıyor sanırım.

Ben de devlet tiyatrosunun düzenlediği Küçük Hanımlar Küçük Beyler festivali vesilesiyle bu iddialı grubun iddialı koreografıyla iki saatlik bir söyleşi fırsatı buldum; dans, dans tiyatrosu ve çocuk seyirci üzerine. Öncelikle Türkiye’de dans alanında çocuk seyirciler için yapılan çalışmaların azlığından ve hatta yokluğundan dert yanarken, bu alanın diğer ülkelerde de yaygın olmadığını, hatta var olan grupların da son yıllarda kurulduğunu, ayrıca Hollanda’nın güney bölgesinde sadece çocuklar için çalışan tek topluluğun De Stilte olduğunu duymak beni şaşırttı.

Sohbetimiz “dansın ne olduğu” sorusuyla başladı. Timmermans’ın dans hakkında söylediği ilk şey  “dansın tiyatronun şiiri” olduğuydu. Aslında Timmermans’ın bu tanımı iki yüzyıldan daha uzunca bir süre önce Diderot’nun ve yüzyıldan uzunca bir süre önce de Mallermé’nin kendi dönemlerinde dansa dair keskin fikirlerinin günümüzdeki tezahürü gibi ki Diderot  “düz yazıya göre şiir neyse, pantomime göre dans odur” diyerek dansı şiire eş tutmuş, Mallermé ise dünyanın orfik açıklaması olabilecek bir eser yaratmaya çabalarken aradığı şeyin bir ucunu, drama ve müziğin yerine, balede bulmuştur ve “tiyatronun yüksek bir ruh olduğunu, balenin ise şiirin daha yüksek üstün bir formu” olduğunu dile getirmiştir.[1]

Timmermans dans için dört anahtar kelime sıralıyor; beden, mekan, zaman ve enerji. Ve bedenin mekânla, zamanla, enerjiyle ve son olarak da diğer bedenlerle etkileşiminin bir dil yarattığından söz ediyor. Ona göre bu dil sözcüklere ihtiyaç duymaksızın kendiliğinden bir hikâye yaratır, sıradan günlük hayatımızın bir hikayesini. Ancak bu hikâyeyi özel yapan kullandığı araçtır yani danstır; dans hareketi temel alır, hareketin malzemesi ise bedendir. Sahne üzerinde devinen bir dansçının bedeni her bir izleyiciye kendi hikâyesini yaratma fırsatı sunar. De Stilte’nin de yola çıkış amaçlarından biri de zaten bu: Çok fazla açıklama yapmadan çocuklara ilham vererek ve çocukları teşvik ederek kendi hikâyelerini yaratmaları için onlara kendi farkındalıklarını kazandırmak.[2] Bu topluluk için dans bir iletişim biçimi hem de çocukları konuşma dilini anlamaya mecbur bırakmadan kurulabilecek bir iletişim biçimi. Topluluğun bu bakış açısı onlara onlarca ülkede farklı kültürden, farklı dili konuşan çocuklarla buluşma imkanı sunmuş ve her seferinde edindikleri izlenim yola çıkış amaçlarını gerçekleştirdikleri yönünde olmuş.

Sahne sanatı olarak ortaya çıkışından bu yana – 17.yy sonu 18. yy başı – dansta incelerek de olsa süre gelen, dansın bir hikayeyi anlatma çabası ve bu çaba olmaksızın sahnede kendisi için var olması arasında Timmermans’a kendi koreografilerinin hangi tarafa daha yakın olduğunu sordum. Aslında bu soruyu biraz da dans ve tiyatroda gittikçe belirsizleşen sınırları ve türler arasındaki geçişi ya da böyle ayrımların ne kadar gerekli olduğunu anlama çabasıyla, kendi soru işaretlerimi gidermek için yönelttim. Timmermans uzun cümlelerle anlatmaya çalıştığım, tarihten örneklerle süslediğim soruma kısacık bir cevap verdi:

“Sadece tek bir önemli ayrım var: iyi performans kötü performans. Bunun dışında bir performansı dans ya da dans tiyatrosu diye ayırmak gerçekten de o kadar önemli değil!!!”

Aslında yeteri kadar açıklayıcı olan bu cevap performansın iyiliği ya da kötülüğü üzerine yeni soruları beraberinde getirdi. Timmermans’a göre bir performansın kalitesi aslında ona bakanın bakışından bağımsız değil. Yani kendi deyimiyle “nasıl izlediğimiz?”, diğer bir deyişle bakışımızın niteliği -açıklığı, sabrımız ve konsantrasyonumuz-  performansın niteliğini belirliyor. Tam bu noktada Timmermans Gustave Flaubert’ten bir alıntıyla konuyu daha da açıyor:

Eğer herhangi bir şeye yeteri kadar uzun bakarsanız, ilginç hale gelir”.

Timmermans’ın bu sözleri herhangi bir performansın- özellikle bu bir dans gösterisiyse- izleyicisi ile buluştuğunda izleyicinin zihninde tamamlandığı şeklinde özetlenebilir. Bu konuda benim için net olmayan bazı noktalar Timmermans’ın bir performansı izlerken ona doğru sorularla yaklaşmak gerektiğini vurgulamasıyla netlik kazandı. Ona göre dans söz konusu olduğunda sorulması gereken soru “bu gösteri neyle ilgiliydi?” yerine “ne gördün?” ya da “ne hissettin?” olmalıdır. Çünkü gösterinin “neyle ilgili” olduğu sorusu seyirciyi gösteriden anlam çıkarmaya yöneltir, hâlbuki dans zihinsel bir mesele olmaktan çok duygularla ilgilidir. Timmermans’ın deyişiyle bir çorba içtiğimizde bu çorbadan ne anladın sorusunu sormayız. Tadı nasıldı diye sorarız, tıpkı bir dans gösterisi için sormamız gereken doğru sorunun bu olması gerektiği gibi. Timmermans çocukları günlük somut gerçeklerin ötesine taşıma hedefini de işte bu yolla gerçekleştiriyor yani dansın duygulara dokunma gücüyle…

Konuşmanın bu kısmı beni “neden çocuklar için dans önemli?” sorusunu sormaya yöneltti. Timmermans bu soruyu “Sanat bir aynadır” cümlesiyle yanıtladı. Ve şöyle devam etti:

Herhangi bir sanat nesnesine baktığımızda aslında kendimizi görürüz. O sanat nesnesiyle ilgili bir yorum yaptığımızda aslında kendimiz hakkında da bir şeyler söylemiş oluruz. İşte bu yüzden sanat aynadır ve işte yine bu yüzden sanat, konuştuğumuz bağlamda dans, aydınlatıcıdır”.

Timmermans’a göre dansı çocuklar için özel kılan da budur. Dans aynı durumla ilgili farklı çağrışımlar yapma gücünü içinde barındırır. Yani bir dans gösterisini izlerken her çocuk farklı şeyler görür. Çünkü her biri hayatta farklı deneyimlere, farklı bir kültüre, farklı kişiliklere ve farklı zevklere sahiptir. Bu yolla dans bir yandan, her bir çocuğa kendi farklı dünyasını yaratma şansı sunarken, bir yandan da diğer farklı dünyaları sezdirme fırsatı verir.

Timmermans çocuk seyirci ve dans arasındaki ilişkinin bir diğer boyutunu öğrenme biçimlerimizle kurdu. Bunu da şöyle açıkladı:

Doğduğumuzda taklit etme ve ifade etme yoluyla kendimiz hakkında bir şeyler öğrenmeye başlarız. Çocuklar arkadaşlarını ya da yetişkinleri taklit ederek bilgi edinirler. Ayrıca başkalarının fikirleriyle örselenmemiş fantezileri ve serbest oyunları da öğrenmelerine aracılık eder.”

Bu aslında bizi çocuk seyirciler için dansın neden önemli olduğu konusunda iki temel noktaya taşır: taklit etme ve ifade etme. Timmermans’a göre taklit etme, bizi bir grubun parçası yapan doğal öğrenme biçimimizdir; ifade etme – ki bunun kendisi için en önemlisi olduğunu söylüyor – bağımsız bir birey olarak kendimizle ilişki kurmamızı sağlar. Dans her ikisini içinde barındırır: hem taklidi hem de ifadeyi. Yani dans çocuklar için doğal bir bilme biçimi haline gelir ancak, burada edinilen bilgi genel bir yargı, kavram, durum vs. olmaktan çok bireye özgüdür ve sözcüklerle ifade edilebilenin ötesindedir.

Grubun Çizgideki Sihir adlı performansını izlememiş olsaydım, Timmermans’la tüm bu konuştuklarımızın uygulamada gerçekleştirmenin pek de mümkün olmadığını düşünebilirdim. Ancak yazının başında da dediğim gibi iddialı bir grup olan De Stilte yola çıkış amaçlarını gerçekleştirmiş görünüyor. Çizgideki Sihir dört yaş ve üzeri seyirciler için hazırlanmış bir performans. Anlatmaya çalıştığı belirli bir hikâyesi yok. Timmermans seyircileri bir çizgi ve üç (iyi) dansçının dansıyla baş başa bırakıyor. Performansta belirgin bir hikâyenin olmayışı, gösterideki her bir anın yeni bir hikâye yaratma potansiyelini ortaya çıkarıyor. Ancak tabi ki bu sahnede gelişi güzel yapılan her dansın aynı işlevi yerine getirebileceği anlamına gelmiyor. Çizgideki Sihir’in üretkenliği Timmermans’ın koreografinin her bir anının üzerinde fazlasıyla çalışmış olmasından ve ince detaylardan kaynaklanıyor. Bu üretkenliğe hizmet eden en önemli detaylardan biri de oyundaki “çizg”. Çizgi kimi yerde dansçılara dans ederek eşlik ederken, kimi yerde iki kişiyi ayıran bir sınır haline geliyor, kimi zaman da bir kaleye ya da oyun arkadaşına dönüşüyor. Çizgi bazen dansçılar tarafından çiziliyor, bazen de ışık yardımıyla çizilerek bağımsızlığını kazanıyor ve performanstaki dördüncü kişi gibi hareket ediyor. Diğer bir ayrıntı da dekorda gizli. Timmermans dansçılara ve çizgiye eşlik etmesi için yalın bir dekor seçerek, büyük ölçülerde rulo kâğıtlar kullanmış. Bu kâğıttan duvarlar performans esnasında dansçılar tarafından yerleri değiştirilerek farklı amaçlarla kullanılıyor. Sahne üzerindeki tüm bu değişkenlerin varlığı Timmermans’ın şu sözleriyle daha da anlam buluyor:

“Yetişkinler için bir performans hazırlarken, tek bir atmosfer yaratmak yeterli oluyor. Ancak çocuklar için bir performans hazırladığınızda onları gösterinin içinde tutmak için sürekli atmosferi değiştirmeniz gerekir.”

Timmermans’ın bu sözleri aslında çocuk seyirci için bir koreografi hazırlamanın sanılanın aksine hiç de kolay olmadığını vurgular nitelikte.

Gösteri oldukça soyut aslında. Timermans’a bu kadar küçük izleyiciler için bu kadar soyut bir gösterinin bir risk olup olmadığını sorduğumda benim düşündüğümün tam tersi bir cevap alıyorum. Ona göre soyut dans daha küçük yaştaki seyirciler için, yani 4- 6 yaş arası seyirciler için, daha kolay. Bunu şöyle açıklıyor:

Onlar her anı yeni bir an olarak görüyorlar. Daha büyük seyircilerse performansı anlamak için daha çok soru sorduklarından biraz daha gerçekçi olmak gerekiyor.”

Bunu belki de Timmermans’ın daha önce söz ettiği doğru soruları sorma gerekliliğiyle ilişkilendirebiliriz. Büyüdükçe, başka bir deyişle daha çok gerçeğe maruz kaldıkça, doğru soruları yitirmemiz ya da cevapları bulmak için yanlış sorular sormamız ve hatta herhangi bir cevap bulmamızın hiç de gerekmediği yerlerde yanlış şeyleri anlamlandırma çabamızdır bizi soyut dans izlerken zorlayan ya da küçük seyirciler için soyut dansı daha çekici kılan. Küçük çocukların izledikleri bir şeyden zevk almaları, heyecan duymaları için onları doğru biçimde harekete geçirecek göstergeler yeterli oluyor sanırım, gerisini onların hayal gücü hallediyor. Onların izledikleri herhangi bir şeyi anlamlandırmak için “gerçek” kırıntılarına ihtiyaçları yok bizim aksimize.

Bu sohbeti, keskin doğrularla ve yanlışlarla, yapabileceklerimiz ve yapamayacaklarımızı söyleyen işaretlerle, sınırlarımızı çizmeye kalkışan cüretkâr bakışlarla, olası bir sınır ihlalinde bize derhal haddimizi (!) bildiren insancıklarla, elbet bir gün akıllanacağımızı sanan ve hatta uman ermişlerle, ‘hiçleştirme’ politikasını düstur edinip parayla güç satın alan cahil egemenlerle ve onların alıcılarıyla çevrili günümüz dünyasına bağlamak, başlıktaki mütevazı kelimesinin aksine fazla mı iddialı olur? Aslında olmayabilir de. Çünkü gelişmiş bir hayal gücü koruyuculuk işlevi görebilir. Hatta belki biraz da şanslıysak üretkenlik işlevi de görür ve yaşamın katlanılabilirlik derecesini arttırır. Sanatı değerli kılan şeylerden biri de bu değil midir? Özellikle çocuklar için hayal gücünü besleyebilmesi sanatın en önemli işlevlerinden biri olabilir mi? Büyük bir özenle yaratıcılığı törpüleme görevini yerine getiren eğitim sistemimiz için sanat tam da bu yüzden bir tehdit haline gelmez mi? Hele söz konusu sanatın ana malzemesi insan bedeniyse… Ve insan kendi bedenine bile yabancılaştırılıp, uzaklaştırılmışsa… Tüm bu sorulara verilebilecek olası -aslında aşikâr- cevaplar çocuklar için neden dansın, dans tiyatrosunun önemli olduğuna dair Timmermans’ın verdiği cevapların dışında ülkemize özgü alternatif cevaplar. Özellikle genç seyirciler için var olan tiyatro etkinliklerinde kaliteyi arttırma yolları ve alternatif bakış açıları aranıyorken çocuklar için dans, dans tiyatrosu yeni bir soluk olabilir.


*Ankara Üniversitesi Tiyatro Bölümü/ Çocuk Tiyatrosu -Oyun -Tiyatro ve Drama Yükseklisans Programı, Matematik Öğretmeni

[1] Diderot ve Mallermé’nin dans ile ilgili görüşleri André Levinson’un The Idea Of Dance: From Aristotle To Mallermé adlı makalesinden alınmıştır.

[2] Bu bilgi topluluğun kendi internet sitesinden (http://www.destilte.nl) alınmıştır.

*Ankara Üniversitesi Tiyatro Bölümü/ Çocuk Tiyatrosu -Oyun -Tiyatro ve Drama Yükseklisans Programı, Matematik Öğretmeni

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Bilge Serdar

Yanıtla