Tiyatro Dünyamızdan Bir Ferhan Şensoy Geçti

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Dikmen Gürün

Nasıl da şaşırttı Ferhan Şensoy’un gidişi. Ne kadar zamansız çıkılan bir yolculuk oldu bu. Kim bilir daha neler yapacak, ne kalıcı işler üretecekti. Öncelikle, Ortaoyuncular’ın kuruluşunun 40. yılını kutlayacaktı Mart 2020’de “Şahları da Vururlar” ile ama pandemi önünü kesti.

GÜNDESTE’DEN DÜNDESTE’YE…

1986’da yazdığı ve “divan-ı kerim” olarak tanımladığı Gündeste’de yolunu aydınlatan ustaların başında gelen Haldun Taner’den şöyle söz eder: “haldun taner’dir ustam / bir de jerome savary/ ben ustamdan öğrendim/ cibre kalem tutmayı/ mürekkebi hokkayı”.  Birkaç yıl sonra, 1997’de İKSV Tiyatro Festivali’nde “Haldun Taner Kabare”yi oynadı Ortaoyuncular. Program dergisindeki yazısına “Haldun Taner bana ‘Sen kabarecisin’ dediğinde on yedi yaşındayım” diyerek başlar. Devekuşu Kabare Tiyatrosu’ndan nasıl etkilendiğini dile getirir: “Kabarenin devingenliği, güncelliği, siyasal yanı ve her gün değişkenliği içinde havamı buldum. O tiyatroya skeçler yazarak, ‘Haneler’ oyunumu yazarak, tiyatro yazarı oldum” der.

2020 yılında tamamladığı Dündeste’de de Vedat Günyol’a selam eder çünkü ilk şiirlerini “Yeni Ufuklar” dergisinde yayımlayan, ona bu alanda kapıları açan bir usta da Günyol’dur.

Gecedeste’de dil cambazları olarak tanımladığı Aristofanes, Moliere, Çehov, Anca Visdei, Pierre Hanri Cami, Aristide Bruant, Boris Vian ve de sözünü ustaca söyleyen pek çok kalem sahibi onun dizeleri arasında yerlerini alır. Uzun Anadolu turnelerini de anlatır bu kitabında. Yoklukları, varlıkları, tutuculukları, merakları paylaşır. En dikkat çeken değinmelerinden biri; 23 Kasım 1989 tarihinde, uzun bir didinme, uğraşma sürecinden sonra açtığı Ses Tiyatrosu’dur. “soyunma odamdayım ses-1885’te/ kırmızı halı kaplanmış oda bomboş/ inşaattan kalma bir tezgâhı dayadım duvara/ karşısına bir kırık sandalye/ işte bir masam  var artık/ (…) soyut padişah ellialtıncı oyun/ münir özkul profesyonel olduğu günkü sahnede/ erol günyadın çocuk gibi dolanıyor anılar içinde/ onyedi yıl sonra burası yeniden tiyatro işte.”

‘MEDDAH DEDİĞİN’

Bir an için yine Gündeste’ye dönüyorum: “münir ağbi bana bir tesbih verdi/ simsiyah şakır şakır mahpushane yapısı/ aristophanes anısı/ bir yanlış ele vermekten korkunç korkusu/ duvarda asılı bir yangındır dümbüllü’nün kavuğu” dizeleri onun geleneksel tiyatronun ustası Münir Özkul’a hayranlığının yansımasıdır. Ne kadar gençtir Ferhan Şensoy, 1989 yılında Özkul ve Erol Günaydın gibi ustalarla “İstanbul’u Satıyorum”u oynarken. Münir Özkul, Kel Hasan Efendi’den İsmail Dümbüllü’ye, ondan da kendisine geçen  kavuğu Ses Tiyatrosu’nda Ferhan Şensoy’a verirken “Öncelikle geleneksel bir kokusu olması lazım yapılan tiyatronun. Aynı zamanda çağın koşullarına uyması lazım. İşte Ferhan’ın yaptığı en önemli şey çağdaşlaştırabiliyor gelenekseli” demiştir.

Ferhan Şensoy Denememeler kitabındaki “Meddah Dediğin” yazısında kendine özgü kıvrak bir dille tanımlar meddahı… “Meddah dediğin, söz ebesi. Gelgörelim söz dediğin sezaryenle doğmamalı. (…) Feylesoftur meddah, al gözüm seyreyle, al kulağım kabakulak, al beyincik ben yoruldum sen yorumla! Meddah, çok tehlikeli bir tip! Aristofanes’in başı her gün belada, Nefi canını verir dili uğruna, çünkü meddah bir söylüyor, pir söylüyor, ondan sonra ne söylesen ‘söz’ olmuyor. Çağdaş toplum meddahını hoşgörmeli, ona kulak vermeli, meddahına sahip çıkmayı bilmeli, çünkü meddah toplumun sesi.” Ferhan da toplumun sesiydi saygıyla andığı o ustalar gibi. Biz de uzunca bir yazıdan bu kısa alıntıyla selam edelim dedik, Direklerarası’nın eski ustalarına ve de Münir Özkul’a, Ferhan Şensoy’a, Rasim Öztekin’e, kavuğun şimdiki sahibi Şevket Çoruh’a…

‘BERTOLT BRECHT’İN AĞBİSİ KEL HASAN EFENDİ’

Bu konuda biraz da 1995 yılında, yine İstanbul Tiyatro Festivali’nde “Üç Kurşunluk Opera”yı oynarken söylediklerine göz atabiliriz Şensoy’un, “Bertolt Brecht’in Ağbisi Kel Hasan Efendi” başlıklı o güzelim yazısında: ‘Bir tiyatro ki güldürmez, ben o tiyatroya güler geçerim’ diyen Augsburg’lu temiz aile çocuğu Bertolt Brecht, Kel Hasan Efendi’yi bilmiyordu. Bilmeden de öldü. Brecht doğduğunda, Kel Hasan Efendi 22 yaşındaydı ve Brecht’in büyüyünce düşüneceği epik tiyatroyu bilfiil yapmaktaydı” sözleriyle adeta sitem eder Brecht’e. “Brecht perdesini buluş olarak dünya tiyatrosuna getiren Bertolt Brecht, bunun daha önce Komik-i şehir Abdülrezzak Efendi tarafından kullanıldığını bilmiyordu. Bilmemek ayıp değil. Ancak yaşamı boyunca, bilmemekle yetinmeyip, bu konuyu öğrenmemekte direnen Brecht, bizim buralardan transit geçerek Çin tiyatrosuna gitti…”

‘KISA, ÖZ, GILLIGIŞSIZ SÖZLER’

Birbirinden pırıltılı zekice yazıldığı oyunlar, bu oyunların yine Ferhan tarafından yorumlanması ve hepsinde de rol alması ne önemli bir özelliktir. Onca kitap ve bu kitaplar arasında birbiri içinden geçen, ileri – geri saran, “itiraflar” olarak nitelendirdiği Gündeste,  Gecedeste, Derdeste… Oyunlarını tek tek saymıyorum ama hepsine, 1987 yılında yazdığı ve bugüne kadar 2 bin 600 defadan fazla oynayarak bir dünya rekoruna imza atan “Ferhangi Şeyler”le birlikte selam yolluyorum.

Evet, tiyatro insanla, yaşamla bire bir hesaplaşan bir sanat. Dünden bugüne sorgulayarak gelmiş. Bugünlerden yarınlara yine sorgulayarak gidecek. Ferhan Şensoy bu sorgulamayı her eserinde ustalıkla yapan bir sanatçı. Güçlü bir mizah yeteneğine sahip. İnanılmaz bir dil cambazı. Lafı dolandırmayan bir yapı ustası. Kendine özgü muhalif üslubuyla, zekice yapılmış politik esprileriyle seyirciye soruyor; örneğin “Fername”de (2007): “Cami kadar tiyatro/ Kuran kursu kadar konservatuvar/ İmam hatip lisesi kadar bale okulu olsa ne olur?” Ve devam ediyor sazı eşliğinde: “Düşünce suçu olmasa / İmam yobaz olmasa/ Savaş olmasa/ Olmasa olmasa…/ Örneğin mesela bu hükümet olmasa!” Evet, dünden bugüne değişen bir şey var mı?

1990’ların ortalarında yazdığı “Çok Tuhaf Soruşturma”da da adalet sisteminin çöküşünü irdeliyor Şensoy. Sanki oyunun simge cümlesi “Pardon, bir yanlışlık olmuş. Özgürsünüz.” Alaycı bir üslupla nasıl da masaya yatırır Ferhan Şensoy adalet mekanizmasını. Bir kara komedidir “Çok Tuhaf Soruşturma.” Peki, bugün de sorguda değil mi, bu ülkede hukuk sistemi?

Söyleyecek söz çok ama Derdeste’nin son satırları ile veda ediyorum, teşekkür ediyorum tiyatro dünyamızı, düşün dünyamızı her anlamda zenginleştiren sevgili Ferhan Şensoy’a: “(…) bundan sonra zaten / böyle şeyler yazmam ben/ bunlar itiraflardı/ bu onun son cildidir/ bundan sonra/ pek yaşamam/ ya yaşarsam/ derdeste.” 

Cumhuriyet

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Dikmen Gürün

Yanıtla