TiyatroİN´in Yeni Yapımı – “Kim Bu Ben?”

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Erdoğan Mitrani

TiyatroİN geçen yaz başlarında sahnelenmeye başlayan, Onur Ünsal’ın başarıyla yönettiği ‘Anne’nin ardından sezonun ikinci yapımı olarak Rose Leilani’nin yazdığı ‘Kim Bu Ben?’ adlı oyunla karşımızda.

TiyatroİN´in yeni yapımı - “Kim Bu Ben?”

‘Kim Bu Ben?’, büyük bir kumarhane zincirinin dijital teknolojilerinden sorumlu veri analisti olan yazarının ilk ve tek oyunu.

Yetimhanede beraber büyümüş Daphne ve Adam, bir gün sanal kimliklerinin çalındığını fark eder. Çalınan kimliklerle işlenen suçlar hayatlarını karartmaya başlar.
Tüm dünya onların bir canavar olduğunu düşünürken, onlar hayatlarını karartan bu büyük gizemi çözmeye karar verir. Dünyaya kendilerini dinletebilecekler miydi? Birbirlerine güvenebilirler miydi? Ya da gerçek kimlikleri hiç var olmuş muydu?
 Hiçbir şeyin göründüğü olmadığı ve kimsenin gerçek benliğinde olmadığı akılları karıştıran bir gerilim…

Yukarıdaki kısa tanıtımın ardından yazıya şöyle devam etmem gerekir: Oyun başladığında izleyiciler hiç beklemedikleri bir sürprizle karşılaşırlar.

Bunu yaptığımda, o cümlenin ardından gelenlerin tamamı ‘spoiler’ olacak. Bu sebeple önemle rica ediyorum; oyunu henüz izlememişseniz okumaya mutlaka ara verin, yazının bundan sonraki kısmını ve peşinden gelecek ‘Büyülenme’ oyununa ait izlenimlerimi ancak oyunu seyrettikten sonra okuyun!

Ancak şunu da hemen belirteyim. “Kim Bu Ben?” tiyatro mevsiminin kaçırılmaması gereken en önemli oyunlarından biri. Yazıyı sonra okuyun ama oyunu mutlaka izleyin.

Oyun başlar başlamaz, parçalı ve farklı düzeyde elemanlardan oluşan fon perdesinde projeksiyonların da eşlik ettiği bir dış ses, birazdan izleyeceğimiz oyunun, ilan edilen oyundan farklı olduğunu, adının ‘Rapture / Büyülenme’ olduğunu söyleyerek bu hileli tanıtımın nedenlerine açıklar.

İngiltere İçişleri Bakanlığı, Aralık 2021’de evlerinde şüpheli koşullarda ölmüş bulunan iklim aktivisti Noah ve Celeste Quilter çiftinin ölüm raporuna yayın yasağı getirmek istediğinde muhalif bir grup, oyun yazarı Lucy Kirkwood’dan Quilter’ların yaşadıklarını oyunlaştırmasını; olaydaki tartışmaya açık ve cevaplanmamış soruları araştırmasını talep eder. Teklifi kabul eden Kirkwood, araştırması sırasında yaşadığı rahatsız edici olaylar sebebiyle takma isim kullanmaya karar verir. Oyunun yazımı tamamlandıktan sonraki hukuki sorunlar ve artan sansür dayatmaları sebebiyle Royal Court tiyatrosu, Quilter’lar için adalet sağlamak ve halkı bilinçlendirmek amacıyla, oyunu başka bir isimle sahnelenmeye karar verir.

Oyunda anlatılanları çoğunun yayın yasaklı olduğunu, yasaları çiğnemenin de hafife aldıkları bir durum olmadığını belirten dış ses bunu, bu yasağın meşruluğunun sorgulanması gerektiği için yaptıklarını söyler. Sahne aydınlanır ve Büyülenme başlar.

Lucy Kirkwood’un belgesel oyunu

‘Rapture /Büyülenme’

The Guardian gazetesinin çöpçatanlık eşleşmesinde tanışarak birbirlerini 9 ve 9 buçuk puanla değerlendiren Celeste (Beyza Şekerci) ve Noah’nın (Onur Ünsal), Kasım 2011’deki buluşmalarıyla başlayan, o gece yatakta devam eden ilişkileri giderek benzersiz bir aşka dönüşür.

İlk tanışmanın ardından oyuna bir kişi daha katılır. “Adım Lucy Kirkwood… Oyunun yazarıyım. Daha doğrusu Lucy Kirkwood’u canlandırıyorum” diyerek doğrudan seyirciyle iletişim kuran Neslihan Arslan, oyun boyunca anlatıcı olarak kimi zaman sahnede izlenenleri yorumlar, kimi zaman da bölümleri birbirine bağlayacak bilgiler aktarır.

1983 doğumlu İngiliz oyun yazarı, senarist Lucy Ann Kirkwood, Türk seyircisinin yabancısı değil. Talimhane Tiyatrosu yapımı, başoyuncusu Esra Bezen Bilgin’e çok sayıda ödül getiren It Felt Empty When The Heart Went At First But It Is Alright Now / Önce Bir Boşluk Oldu Kalp Gidince, Ama Şimdi İyi’ oyunu Türkiye’de uzun süre sahnelendi.

Kirkwood, Quilter’lardan elde edilen belgelerle, bilinmeyen bir kaynak (büyük olasılıkla onları sinsice izleyen komşu, bekli de gizli bir ajan) tarafından gizlice çekilmiş kayıtları birleştirerek, kıt kanaat geçinmeye çalışan, çocuk sahibi olmaya uğraşan, arada dünyayı kurtarmak için çaba gösteren bu sevimli ikilinin tanışmalarından ölümlerine kadar geçen on yıl boyunca başlarına gelenleri aktarmaya ve irdelemeye çalışır.

Quilter’ların kimi zaman sağlam, kimi zaman kırılgan ama her dem derin sevgi dolu birlikteliklerinde Noah’nın teknoloji karşıtı tutumu giderek Celeste’e de bulaşır. Gözetime ve veri toplamaya karşı giderek paranoyak bir tutum geliştirmeye başlayan çift, hükümet karşıtı görüşler ve devlet sırlarına ait açıklamalarla kendini tehlikeye atar. Komplo teorileri geliştikçe neyin gerçek, neyin kurmaca olduğu giderek muğlaklaşır. Cep telefonu aracılığıyla devamlı taciz edilirler, devamlı gözetlendikleri kaygısına kapılırlar.

Aslında bu paranoyak bir davranış değildir. Hem meraklı bir komşu tarafından hem de Netflix ya da benzeri kanallar tarafından kontrol altına alındıklarına inanmakta haksız değildirler.

Kirkwood’un, fiili saldırıya, belki de cinayete kadar götüren bu baskıyı belgelendirmek için, YouTube videoları, gizli veya serbest amatör kayıtlar gibi ikilinin nefret ettiği teknolojiyi kullanması, anlatıya bir kara mizah boyutu da katar. Güç ve gerçeklik üzerine kurulmuş bu çok katmanlı gerilimde, acımasız, beceriksiz ve yetersiz bir yönetimin yarattığı hüsran ve umutsuzluk da sık sık öne çıkar.

Engin Hepileri, oyuncularının benzersiz sahne empatisinin de desteğiyle, ‘Büyülenme’nin her an didaktizme kayabilecek metnini müthiş tempolu, soluk soluğa izlenen bir oyun olarak sahneliyor. Onur Ünsal’ın çevirdiği, sahne tasarımını da Hepileri’nin yaptığı oyunun ışık tasarımını Cem Yılmazer, kostüm tasarımını Asena Saban, koreografiyi Büşra Firidin, videoları Okan Temizarabacı üstleniyor. Müziğini sanatın pek çok farklı dalıyla buluşturan Kenan Doğulu ilk kez bir tiyatro eserinin müziklerini yapıyor.

Hepileri, dört dörtlük oyuncu yönetiminde dualiteli / ikilikli bir yoruma gitmiş. Yazarı canlandıran Neslihan Arslan, belgeselci sükuneti ve kararlılığıyla Quilter’larla en ufak bir iletişime girmeden, olaylara karışmadan, sadece izleyicilere hitap ederek ikiliye yaşatılanları aktarıyor. Yalın ve duru yorumunun antitezi olarak, Beyza Şekerci ve Onur Ünsal, tanışmalarından âşık olmalarına, keyifle ya da zorlanarak yaşadıklarına, kendilerine dayatılanlara tepkilerine, tüm olayları büyük coşkuyla yaşıyorlar.

Otuzlu yaşlardaki genç oyuncu kuşağının en iyilerinden Onur Ünsal, sevimliliği, doğallığı ve inandırıcılığı ile izlenmesi müthiş heyecan verici bir aktör. Tutkulu oyunculuğunu ‘En Kısa Gecenin Rüyası’ndan beri özlediğimiz Beyza Şekerci’ye de bulaştırmış. O kadar ki, izleyici, ikiliye bağlanmaya, mutluluklarına sevinmeye, mahrem, edepli ama belirgin sevişmelerinden keyif almaya, çok istedikleri çocuğa kavuştuklarında sevinmeye, işler bozulduğunda gerçekten üzülmeye başlıyor. Yarattıkları bu interaktif empati, seyircinin olaylarla sadece eleştirel değil, duygusal olarak da özdeşleşmesini sağlıyor.

Geldik çok katmanlı sürprizlerle dolu oyunun son sürprizine. İngiltere’deki sahnelemede, yönetimin Quilter’lara reva gördüklerini üzüntüyle karşılayan bir tiyatro eleştirmeni, bu başarılı belgesel oyunun anlattıklarını derinlemesine araştırmaya kalkmış. Sonuç sıfır! Quilter’lar hakkında ne web’de ne de başka ortamlarda en ufak bir bilgi/ belge yok! Kendisi gibi ilgilenip araştırıp eli boş dönenler sayesinde de oyunun belgesel değil, tamamen kurmaca olduğunu anlamış.

‘Rapture’u ilk takdim edişinden son kelimesine, sadece inandırmak istediklerine inanmamızı sağlayan Kirkwood böylece, izleyici algısının şekillendirilebilirliğini, tiyatronun gerçekle nasıl oynayabileceğini, teatral gerçeğin nasıl bazen yaşanandan da gerçek olabileceğini kanıtlıyor!

Sonuç olarak, iklim krizini, pandemiyi, neoliberalizmi, bireyselleşmeyi, dijitalleşmeyi, gözetlemeyi ve gözetlenmeyi, özetle kapitalizminin tüm şifrelerini irdeleyen, aşk dolu kriminal bir gerilim.

Ayrıca tiyatronun özünü, ne olduğunu, teatral gerçeğin nasıl inşa edildiğini ele alan bir tiyatro dersi. Sezonun olmazsa olmazı. 7 Nisan 20.30 Moda Sahnesi, 30 Nisan 16.00 Fişekhane ve sezon boyunca İstanbul sahnelerinde, mutlaka izleyin.

Hepinize iyi seyirler dilerim.

Şalom

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Erdoğan Mitrani

Yanıtla