Eğitim ve Eleştirinin Sesi

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Dikmen Gürün

Seçimler bitti. Pek çoğumuz için umutlar umutsuzluğa dönüştü. Şimdi nedenler, niçinler tartışılıyor. Zaman gösterecek bu tartışmaların nereye varacağını. Ya da bir yere varıp varmayacağını… İktidar cephesindeyse farklı bir kazan kaynatılıyor: şeriat gelmesini isteyenler, okullarda kızların ve erkeklerin ayrı oturmasını önerenler, kendi çizgilerine uymayan gençleri her anlamda bastıranlar, cinsel tercihleri nedeniyle bir kesime zinhar hayat hakkı tanımayanlar, kadınlara/küçücük kızlara uygulanan şiddeti görmezden gelenler… Ekonomik çöküntü pek kimsenin umurunda değil sanki. Neden olsun ki? Öyle ya da böyle, seçimler kazanıldı! Peki, Türkiye gibi laik bir ülkede imamların okullarda görevlendirilmeleri hamlesine ne demeli? Bu hususta yükselen karşı sesler yeterince güçlü mü? Hayır. Meclis’in açılmasıyla birlikte anayasanın “değişmez” denilen ilk dört maddesi de tartışmaya açılacak kuşkusuz. Şimdiden kapısı yapılıyor. Aslında, 2000’li yıllardan başlayarak sistemli bir şekilde içi boşaltılan eğitim sisteminin sonuçlarıdır bütün bunlar.

HIZLI BİR AKIŞ

14 Mayıs’tan bu yana ne kadar hızlı akıyor her şey. Tabii ki geçmiş yıllara dayanan bir politikanın yayılmacı niteliğinin daha da köpürtülmesinin sonuçları bunlar. Hiçbiri yeni değil. Sadece, günümüzde daha keskin çizgilerle tırmanıyor olaylar. Sağlam bir toplumsal düzenin temelleri olan eğitimden ekonomiye, hukuka, adalete uzanan yapılanmaların yeterince gelişmediği toplumlarda bu yayılmacı akış ve yükseliş kaçınılmaz. Eğitim sistemimizin çöküşü, cehaletin tepe yapması, uyumsuzluk, sevgisizlik, saygısızlık, şiddet… Her alanda ve her anlamda yaşanan sert kırılmalar…

KARŞI DURUŞ

İngiliz oyun yazarı David Hare tiyatro üstüne yaptığı konuşmaları derlediği Obedience, Struggle& Revolt başlıklı kitabında toplumsal sarsıntılar karşısında sessiz kalmanın ya da yeterince ses çıkarmamanın ne denli anlamsız ve yanlış olduğuna değinirken elbette mücadele etmenin kaçınılmazlığını da vurgular. Önerisi isyan edilmesi değildir. Anlamlı, amaçlı ve asla kısık sesli olmaması gereken bir karşı duruştur. Resme bu topraklarda yaşananlar açısından baktığımızda Hare’in söylediklerini zaafa uğratılan eğitim sisteminin belli kesimlerin elinde daha fazla yıpratılmasını engellemek için bilinçli bir karşı duruş olarak yorumlayabiliriz. Ya da “eleştirinin gücü” diyebiliriz.

EĞİTİM, EĞİTİM, EĞİTİM

Ne güzel söylemiş Atatürk 1925’te Samsun’da bir okulda yaptığı konuşmada: “Dünyada her şey için, maddiyet için, maneviyat için, hayat için, muvaffakiyat için en hakiki mürşit ilimdir, fendir. İlim ve fennin dışında mürşit aramak gaflettir, cehalettir, dalalettir.”1

1946 yılında Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel’in sözleri de eğitimin önemini aynı incelikle vurgulamaz mı? “Eğitim ve kültür hayatımızın akışını takip etmekte uğranılan güçlükleri, bununla uğraşanlar çok iyi bilirler… Hatırasız şuur, hafızasız, hele ileriye doğru bakış mümkün olamayacağı için, hiçbir olayı bilgimizin aydınlığından kaçırmamak zorundayız…

Evet, ülkece, ekonomik ve sosyal pek çok badireler atlatarak bugünlere geldik. Bugün de bilim rüzgârları baskın çıkacak ve bir kez daha genç kuşakların ileriye yönelik umutlarını yeşertecektir.

Cumhuriyet

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Dikmen Gürün

Yanıtla