Mimesis Haber/ 20 Mart Dünya Çocuk ve Gençlik Tiyatrosu günü hakkında yazılan bildirilere, ASSİTEJ Türkiye Merkezi kurumsal web sayfası ve sosyal medya hesaplarından ulaşabilirsiniz. Uluslarası ASSITEJ Genel Merkezi Başkanı Sue Giles tarafından yazılan bildiri çocuk ve gençlerin tiyatro ve gösteri sanatlarına erişimlerini kolaylaştırmaya odaklanmıştır.
Uluslarası ASSITEJ Bildirisi
Bu kampanyanın esas amacı tüm çocuk ve gençlerin tiyatro ve gösteri sanatlarına erişimlerini kolaylaştırmak… Bu konuda yetişkinin rolünü kavramak içinse ikili bir odağa ihtiyacımız var: Birincisi; çocuk ya da genç bireyin bakımını üstlenen, onların kültüre erişimini sağlayanlar olma rolümüzken ikincisi; çocuk ve gençlere, her neredelerse orada ulaşarak eserleri üreten yetişkinler olarak ödevimiz.
20 Mart 2024, üyelerimiz için alanımızda, yaşadığımız toplumlarda ve seyircilerimiz bağlamında olan bitenlere dönüp bakma günü. Bugün çocuk ve gençlerin kültür ve sanata dair haklarının korunması konusunda uygulayıcıları bir araya getirmek için çalışan küresel bir organizasyon olarak, her birimizi ilgilendiren o soruları sormalıyız kendimize. Hak savunuculuğu dediğimiz şey, kendi etki alanlarımızın ve kişisel kaygılarımızın ötesini görmek anlamına gelir. İnsan haklarına, çocuk ve gençlerin sektörümüz ve dünyayla ilişkilerindeki önemlerine dair daha kapsamlı sorular sorabilmenin yoludur.
Ortak noktalarımız neler, her bağlamda?
Bizler tiyatro ve gösteri sanatlarının gücüne inananlarız. Bu aslında bize tanık olduklarımızın, zihinlerimizin, yüreklerimizin ve ruhlarımızın farklı farklı parçalarıyla kavrayabildiklerimizin ötesindeki fikirleri keşfetme imkânı veren güçtür. İnsandan insana bağlar kurabilmemizi sağlayan araçtır. Yaptığımız iş, fanteziyi ve düş gücünü harekete geçirerek çok ama çok meşakkatli konuları dahi oyunsallık ve duygularla işleyebilmemizi mümkün kılar. Genç bireylerin empatik bir diyalog yoluyla kişisel ve kolektif dönüşümler yaşamalarına izin veren bir faaliyettir bu aynı zamanda. Zekanın her türünü kullanır. Tüm duyulara hitap edip mucizeler yaratırken merakı da kamçılar. Dünyanın her köşesinde ve üyelerimizin bir araya geldiği her yerde yaptığımız şey işte budur. Ve uzmanlığımızın, yetilerimizin ve buluşlarımızın bir araya gelişiyle mümkündür bu.. Sokaklarda, büyük tiyatro binalarında, okullarda, evlerde ve sahnelerde çocuk ve gençler için, onlarla ve onlar hakkında oyunlar oynarız. Çocuk ve gençlerin tiyatroya ihtiyaçları vardır. Ve aslında sadece bunu yapmaya tek başlarına güçleri yetmediğinden sanatı deneyimlemek için yetişkinlerin desteğine ihtiyaç duyarlar.
2024 Dünya Tiyatro Günü yaklaşırken kendi alanımızda; savaş, terör, siyasi ve hane içi çatışmalar, yoksulluk, şiddet, göç, evsizlik, ayrımcılık ve nice başka sorunun mağduru genç bireylerle aileleri için ve onlarla beraber üretilen işlerin farkındayız. Kimileri “Böyle bir dünyada nasıl tiyatro ve gösteri sanatlarının geleceğinden bahsedebiliriz? Etrafımızı sarmış olan trajedi ve adaletsizlik yanında bunun ne önemi olabilir?’’ diye sorabilir. Bense gençler için ve onlarla birlikte tiyatro ve gösteri sanatları yapmanın umutla kesintisiz bir ilişkisi olduğuna inananlardanım. Sanat yapma biçimimiz, çocukların günlük yaşantılarında karşılaştıkları tema ve durumları yorumlayıp onlarla doğrudan ilişki olanak sağlar. Genç seyirciyle onları dinleyen ve anlayan bir tonda iletişim kurar. Sanat yoluyla sağlayabildiğimiz tüm bu güvenli yöntemler çocuk ve gençlerin kendi koşullarını yine kendilerinin değerlendirip ifade edebilmelerine imkân verdiği için değerlidir. Zira bunlar gerçeği yansıtırken yeni olanakların varlığını da anımsatır. Genç bireylere farklı bir geleceği, yeni yordamları hayal edebilecekleri düşünce alanları açar. Yaratım umutlu bir eylemdir.
Biz sanatçılar ve gençlerin kültür-sanata erişimlerini sağlayan yetişkinler için sorgulamak işte bu yüzden önemlidir. Oyuna dair uzmanlığımızın farkına varıp buna sahip çıkmadan; öyküler, kaçış olanakları, neşe ve eğlence olmadan, bu özel seyirci grubundan yayılan şefkati ve insanlığı keşfetmeden kendimizi anlamamız mümkün müdür? Onları gerçekten temsil edecek yapıları kurmadan, çocuk ve gençlerin katılımı olmaksızın kendi umudumuza tutunabilir miyiz?
Belki de artık her şeyin bize bağlı olmadığını anlamanın zamanı gelmiştir. Çünkü ancak çocuk ve genç bireylerle birlikte yol alarak, onların hayal güçleri ve farklı seçeneklere dair o içsel, kendine has duyumsayışlarını fark ederek güçlenebiliriz.
Sue Giles, Uluslarası ASSITEJ Genel Merkezi Başkanı
Yazı Assitej Türkiye Merkezi web sayfasından da okunabilir:
https://www.assitej.org.tr/Etkinlik.aspx?duyuru_id=186
Yazının orjinali için de https://assitej-international.org/2024/02/10/world-day-of-theatre-and-performance-for-children-and-young-people-2024/
20 Mart 2024 Dünya Çocuk ve Gençlik Tiyatrosu Günü Ulusal Bildiri
Çocukluğa dair yerleşik düşünce, kendi sınırlarını oluştururken çocuğun hangi marifetlerini, eğilimlerini ve isteklerini konu dışı bırakır? Ne gibi çocukluk deneyimlerini görünmez kılar? Koyduğu sınırlarda ısrar ederken neye kulaklarını tıkar, neye erişimimizi kısıtlar, bir yetişkin olup da “yetene” kadar çocuğu nerede tutar? Bu gibi soruları yeterince dert edindiğimizde, peşine düşebileceğimiz başka bir soru beliriyor karşımızda: Bu sınırlar nasıl değişir ya da, “Bir şey, başka bir şeye nasıl dönüşür?”
Sınırlar esnetilebilir, aşılabilir, yeniden çizilebilir. Bizi birbirimizden ayırmak yerine hakikatli karşılaşmalar yoluyla aynı hizada buluşmamızın ifadesi olabilir. Bunu hiçbir şeyden olmasa, sınırlılık içinde sınırsız imkân doğurabilen, bir şeyi bambaşka şeylere dönüştürebilen tiyatro sanatından biliyoruz. Ve tam da bu nedenle çocuk ve gençlik tiyatrosunda çizilen sınırlarla yetinmeyi ve “bulduğumuzu” varsayıp arayışı bırakmayı – hem sanatsal hem de etik açıdan – kabul etmiyoruz.
Günümüzde her ne kadar ticari anlamda çocuklara yönelik ilgi hızla artmaya devam etse de çocuklarla bir arada yaşamaya ilişkin hakkaniyetli bir tartışma; çocuğu gelecek, toplum, aile veya başka herhangi bir bütünün potansiyel bileşeni olduğu için değil, kendi içinde ve kendi için değerli gören bir yaklaşım aynı ivmeyi yakalayabilmiş değil. Ülkemizde ve dünyada yaşanan ekonomik, siyasi, çevresel vb. krizler, savaşlar, afetler ve diğer olumsuz olayların en çok çocukları etkilediği bir gerçek. Üstelik sadece böyle büyük ölçekli olaylarda değil, gündelik hayatımızda en yakınımızdaki çocuklarla kurduğumuz ilişkilerde de aynı örüntünün izlerini, hatta ona kaynaklık eden besleyici damarları bulmamız neredeyse kaçınılmaz. Tüm bu sorunlar çözülmeden çocuk ve gençlik tiyatrosundaki sorunlar da tam olarak çözülemez kuşkusuz. Yine de tiyatro kendine çizilen sınırların ötesine geçmeye cüret edebilir, bu sorunların çözümüne yönelik bir adım atabilir, bir çatlak açabilir. Açıyor da!
Bu çatlağın anahtarı bir tür dayanışma fikrinde gizli olabilir mi? Öncelikli olarak da çocuklarla ve gençlerle dayanışma fikrinde. Onlara neyin iyi olduğunu dayatmak yerine özgürleştirici, güçlendirici bir yaklaşımı benimseyen oyunlarda. “Çocukların tek boynuzlu atların gerçek olmadığını bilirken tek boynuzlu atlarla ilgili iyi hikayelerin gerçeklerden bahsettiğini de bildiklerine”* güvenen dramaturjik seçimlerde. Bir başkasına açılmayı sağlayan oyunsu dönüşümü merkeze alan, boşluklara, kolektif hayal gücüne yaslanan sahneleme fikirlerinde. Çocuk ve gençlik tiyatrosunun her yaştan seyirci için dönüştürücü olabileceğine samimiyetle inanan yapımlarda. Güçlendirici bir işbirliği, dostane bir rekabetle yan yana gelerek, özenle, anlayışla, sevgiyle önümüzdeki on yılı, sonraki yüz yılı dönüştürecek yeni bir çocuk ve gençlik tiyatrosu dalgası başlatarak geçirebiliriz. Tiyatronun kamusallığının, bir arada yaşama gücümüze etkisini hep birlikte deneyimleyebiliriz. Oyunlarımızı izlemeye gelen çocuk ve gençlerle, sanatsal deneyim aracılığıyla filtresiz, doğrudan karşılaşmalar yaşayabilir, birbirimizden öğrenebiliriz.
Hayal gücünü kışkırtan ve hayal gücüne saygı duyan, çocuğun bakış açısıyla bugünün dünyasına yeni fikirler, heyecanlar, eylemsellikler getiren bir tiyatro! Yarının yetişkinleri için değil, bugünün çocukları, gençleri ve yetişkinleri için daha özgür ve daha cesur bir tiyatro! Bu, kuşkusuz yarınları da etkileyecektir ama önceliğimiz bu değil, hiçbir zaman da olmamalıydı. Bizi bir zamanlar kendi biricikliğimize, çevremize, toplumlarımıza ve gezegenimize karşı biraz daha duyarlı, biraz daha cesur, biraz daha özgür kılabilmiş tüm sanat eserlerine, kişilere ve karşılaşmalara selamla!
*Ursula K. Le Guin, Kadınlar, Rüyalar, Ejderhalar.
Boş Sahne
Boş Sahne tarafından yazılan ulusal bildiri için; aşağıdaki linke tıklayabilirsiniz.