Çocuklar İçin 45 Dakikalık Odaklanma Deneyi; İzmir Şehir Tiyatrosu’ndan ‘’Soytarılar Okulu’’

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Faik Kündeş

Bugünlerde tüketim meselesi üzerine hepimiz çokça konuşuyor, tartışıyor ve üzerine kafa yoruyoruz. Neyi tükettiğimiz, nasıl tükettiğimiz, ne kadar sürede tükettiğimiz, neyi ne kadar sürede tüketmemiz gerektiğine dair tartışıyor, belki bir orta yol bulmaya çalışıyor ancak bir türlü sonuca varamadığımız bir dönemeçten geçiyoruz. Hiçbir şey izleyemiyoruz, hiçbir şey okuyamıyoruz, bekleyecek vaktimiz de olmuyor çoğu zaman. Tüm bu soruların cevaplarını bulacak kadar çok çay tüketmek de istemiyoruz belki. Bu yüzden cevaplarını da uzmanlarından alarak hızlıca tüketmek istiyoruz ama o kadar çok cevap ve uzman var ki hepsini tüketmemiz de pek mümkün görünmüyor. Çay ve kahve eşlikçisi olarak bolca zihin mesaisi harcadığımız bu meseleye dair bugün tüketim kavramının yanına en çok yakışan iki kelimeyi ekleyerek uzun uzun yazmak isterdim ama ne benim yazacak ne de sizin okuyacak vaktiniz olmadığı düşüncesi beni vazgeçirdi. Meraklısına o iki kelime; ‘’Tüketim toplumu’’ ve ‘’Tüketim Kültürü’’.

Doçent Doktor Hakan Öğütlü’nün 2024 yılında Frontiers in Psychiatry dergisinde yayımlanan Çocuk ve Ergenlerde Dikkat Eksikliği/Hiperaktivite bozukluğu Yönetimi Üzerine ‘’DETECT’’ Uzlaşı Raporu isimli makalesinde Türkiye’de 3-10 yaş arası çocukların dikkat tablosu çıkarılmış ve bu tabloda dikkat çekici sonuçlar var. Rapora göre; klinik düzeyde olanlar yaklaşık %7–12 aralığında; daha geniş bir grup ise dikkat ve odaklanma konusunda “sınırda” ya da etkilenmiş durumda. Ekran maruziyeti, uyku ve aile-çevre koşulları bu işin en görünür tetikleyicileri olarak öne çıkıyor. Genel tabloda ise dikkat eksikliğinin hem klinik hem halk sağlığı boyutunda Türkiye’de dikkat edilmesi gereken bir konu olduğuna dikkat çekilmiş.

Günün sonunda teknolojinin tüm imkanlarına sahip olmasına rağmen odaklanma, takip etme konusunda zorlandığımız televizyon, sinema dünyasının yanında tiyatro camiasının işinin daha da zor olduğunu söylemek gerek. Çünkü tiyatro izlemek televizyon ve sinema dünyasının aksine konfor alanlarımızın dışına çıkmak demek aynı zamanda. Bir yolculuk, bir hikâyeye tanık olmak için olay yerine gitmek demek. Hele ki mesele çocuk seyirci olunca ebeveynler olarak onların eline tablet, telefon vererek çok rahatlıkla tüketebilecekleri bir çözüm bulabiliyoruz. Tüm bu güçlüklerine rağmen şehirdeki oyunları takip eden, oyunları izlemeye gelen ebeveynlere ve çocuk tiyatrosu seyircilerine tüm tiyatro emekçileri adına teşekkür etmeliyim.

Bu yazı tüketimin tükettiği şey olan üretim meselesini tiyatro sanatı bağlamında ele almaya çalışacak. Az önce minnetlerimi sunduğum seyircilere bir de önerim var. İzmir Şehir Tiyatrosu’nun ‘’Soytarılar Okulu’’ oyunu bu sezon da sahnede.

O zaman dikkatimizi kaybetmeden hemen oyuna geçelim, künyeden kısaca bahsetmek gerekirse;

Alman oyun yazarı Friedrich Karl Waechter’in yazdığı, Yücel Erten’in Türkçe’ye kazandırdığı oyun; otoriter öğretmen Dr. Sinir ile yerinde duramayan dört haylaz soytarının derslerde yaşadıkları eğlenceli ve öğretici maceraları sahneye taşıyor. Burak Şentürk’ün yönettiği “Soytarılar Okulu”nda Ferahi Aksavaş, Selen Şeşen, Melis Caba, Dilara Ecem Okudan, Deniz Gürzumar ile Sonay Eren sahne alıyor. ‘Bir burun yeter’ mottosuyla sahnelenen oyunun dramaturjisini Ege Kızık üstlenirken, sahne tasarımı Anıl Işık, giysi tasarımı Deniz Bilgili, ışık tasarımı İsmail Sağır imzası taşıyor. Oyunun müzikleri ise İzBBŞT oyuncuları Selen Şeşen ve Deniz Gürzumar tarafından bestelendi.

Oyunun künyesinden de bahsettiğimize göre başlıktaki güçlü iddiamızı gerekçelendirmekte fayda var.
Soytarılar Okulu bir çocuk oyununun en temel unsuru olan tempo konusunda oldukça başarılı. Diğer taraftan merak unsurunu oyun boyunca diri tutabiliyor. Ayrıca yönetmen Burak Şentürk ve yaratıcı ekip ‘’çocukların tepki verdiği şey ne?’’ sorusuna çok güzel çalışmış. Sahnenin araçlarının kullanılma biçimi gayet estetik ancak daha da önemli olan bu araçların kullanılma süreleri. Oyun danslarla, şarkılarla, gölge oyunlarıyla renklendiriliyor. Eğlence oyunun ilk dakikasından başlayıp seyircinin selamlandığı ana kadar devam ediyor. 45 dakika boyunca üzerine düşünülmemiş, geçiştirilmiş hiçbir sahnenin olmaması tebriği hak ediyor. Öyle ki odağımızı kaybetmeye veya dikkatimizin dağılmasına bile izin verilmiyor. Bunu bir yetişkin izleyici olarak deneyimlemiş olduğumu hatırlatmak da fayda var.

Çocuk Tiyatrosu alanında çocuk seyircinin oyuna dahil edilmesiyle ilgili çeşitli görüşler var. Kimi görüşler çocuk seyircinin oyuna dahil edildiğinde dikkatinin ve odağının arttığını söylese de utangaç ve sosyal kaygıları olan çocuklar için olumsuz bir deneyim olabileceğine dair aksi görüş belirtenler de var. Aynı zamanda aktif katılımın oyunun temposunu düşürebilme ve sahne akışını bozabilme riski de var. Bu tartışmalar ışığında oyunun dramaturgu Ege Kızık’ı tebrik etmek gerek. Oyun boyunca pasif bir izleyici pozisyonunda olan çocuklar oyunun son kısmında oyuna harika bir rejiyle dahil ediliyor. Bu dahil olma süreci profesyonel oyuncuların kontrolünde, hikâyenin genel akışıyla zekice bağlanılarak gerçekleştiriliyor. Ve bu bağlantı oyundan çıkan çocukların oyun izleme deneyiminin yanı sıra aynı zamanda bir oyunda oynamış olmanın hazzını yaşamalarına olanak sağlıyor.

Soytarılar Okulu, dikkat eksikliğini konu eden değil ama dikkat üzerine düşünülen bir oyun olarak çocuk tiyatrosunda pedagojik olanın yanında sunuş biçimiyle estetik bir alan da yaratıyor, bu da oyunun en büyük başarısı.

 

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Faik Kündeş

Yanıtla