(Ümit Güçlü’nin Birgün’de yayımlanan haberinin bir kısmını okurlarımızla paylaşıyoruz.)
Türkiye’de tiyatro, sahne ışıklarının ötesinde kent hafızasını ve kamusal yaşamı canlı tutan bir mücadele alanı ancak giderek kırılganlaşıyor. Sanatçılar sadece oyun üretmiyor, varlık mücadelesi de veriyor. Yüksek vergiler, yüksek salon kiraları, yetersiz devlet destekleri ve artan maliyetler, sahneleri zorluyor.
Bir yanda seyircisine saygıyla bakan sanatçılar, diğer yanda sınıfsal daralmayla yüzleşen seyirci. SoFİ araştırmasına göre sahnelerin yalnızca yüzde 11,8’i sponsorluk desteği alabiliyor. Ayrıca bağımsız tiyatrolar, büyük yapımların gölgesinde görünürlük krizi yaşıyor. Biz de bu tabloyu bağımsız tiyatroculara sorduk.
Kadıköy BOA Sahne olarak bu ay yeni sezonu açıyoruz. O halde soralım: “Tiyatro olmazsa ne olur?” Hayatımızda bir eksiklik mi hissederiz, yoksa yaşamsal önceliklerimizin yanında “olmasa da olur” mu deriz?
Tiyatro, yaşadığı mahallenin, şehrin ve dünyanın daha güzel olmasını isteyen, toplumsal saygıyı önemseyen ve destekleyici politikaları değerli bulan insanlar için güven verir. Seyircisine kendini değerli hissettirir, günümüzde giderek yitirilen saygıyı hatırlatır.
Sanatçılar, genç ya da deneyimli olsun, sahneye seyircisine saygıyla çıkar; onların amacı sadece para kazanmak değil, insanlara bir şeyler anlatmak ve daha iyisini aramaktır. En vasat bir oyunda bile gösterilen emek, saygı ve sevgi, bilet fiyatlarının çok ötesindedir. Tiyatro, seyircisiyle birlikte düşünmeyi, yaşamı tadını çıkararak deneyimlemeyi öğretir.
Türkiye’de sanatçılar mücadeleci yüreklerdir; kimi zaman kendine veya tiyatroya zarar verirler ama seyirciye asla. 2025 yılı, özellikle pandemiden bu yana tüm ekonomik ve siyasi zorluklara rağmen tiyatroya gösterilen ilgiyi doğru yönlendirmek, sahnedeki hakikatle ve entelektüel tavrımızla anlatmak elimizde. Bağımsız tiyatrolara ve genç sanatçılara saygımızı eksik etmeyelim.
Görkem Örskıran, Oyuncu (Reka Kolektif):
Reka Kolektif’in ilk oyunu ‘Aşalım Bunları’, Kadir Has Üniversitesi Yaratıcı Endüstriler Platformu’nun (KHAS YEP) sağladığı destek ve dayanışma ağı sayesinde bağımsız olarak üretildi ve dört sezon sahnelerde yer aldı. Bu süreçte Türkiye’de tiyatroyu destekleyen mekanizmaların giderek daraldığını gözlemledik. Yüksek vergiler, yetersiz devlet destekleri ve artan sahne kiraları, ekonomik krizle birleşince oyun üretim maliyetlerini hızla yükseltiyor. Sonuç, bilet fiyatlarının artması ve elle tutulur gelir üretemeyen bir sektör. Hem üretici hem seyirci, sınıfsal bir daralmaya hapsoluyor. Bu zorlukların üstesinden gelmenin en makul yolunun devlet desteklerinin artırılması ve dağıtımının tiyatro ekosistemini güçlendirecek şekilde düzenlenmesi olduğunu düşünüyorum. Çünkü sahnelerin azlığı ve yüksek kiralar, ayakta kalmak için zorunlu bir mali yük yaratıyor. Tiyatro, kentin dokusunu canlı tutan kamusal bir işlev görüyor; bu nedenle kamu kaynaklarından hak ettiği desteği alabilmeli.
Şimdi ikinci oyunumuz ‘Jonas ile Evlenmek’ için yola çıkıyoruz. 29. İstanbul Tiyatro Festivali’nde prömiyer yapacak oyunumuz için Fongogo üzerinden bir destek kampanyası başlattık. Fongogo, projelerin hayata geçebilmesi için dayanışmayla fon yaratılan bir kitlesel fonlama platformu. Seyircilerimizin katkısıyla bağımsız tiyatromuzu ayakta tutmayı ve oyunumuzu sahneye taşıyarak yolumuza devam edebilmeyi umuyoruz.
Mustafa Kara, Eleştirmen (SoFİ Genel Sekreteri):
Tiyatro sanatına bakarken sadece ne olduğuyla ilgilenemeyiz, tüm bu işlerin nasıl olduğuyla da yakından ilgilenmemiz gerekiyor. Türkiye’de tiyatronun hangi meselesini konuşuyorsanız konuşun, önce bağımsız tiyatro ekosisteminin büyük özveri ve direnç sayesinde ayakta olduğunu belirtmek lazım.
Sosyal Fayda için İletişim Derneği’nin (SoFİ) ‘Tiyatro Sahnelerinin İletişim Alışkanlıkları’ araştırması için görüştüğümüz sahnelerde ortak tablo şuydu: İnsan gücü ve ekonomik kaynaklar sınırlı, iletişim faaliyetleri çoğunlukla gönüllü emekle ve el yordamıyla yürütülüyor. Sistemin kırılgan noktalarından biri bu. Diğeri ise yeni teknolojilere ve sermayeye bağımlılık. Ekosistem neredeyse tamamen Instagram’a yaslanmış durumda; algoritma ve erişim engelleri doğrudan hayatı etkiliyor. Bilet satışında da birkaç online platform tek belirleyici. Dijital çağ bir yandan imkânlar sunsa da tektipleşme ve tekelleşme riskini büyütüyor.
Devamı için tıklayın.