(Tuğçe Çelik’in hazırladığı ve Birgün’de yayımlanan söyleşiyi okurlarımızla paylaşıyoruz.)
Konusu yazar E. T. A. Hoffmann’ın bir hikâyesine dayanan, Léo Delibes’in müziğini yaptığı bale eseri Coppélia, İstanbul’da seyircinin karşısına çıkmaya hazırlanıyor. İlk kez 1870’te Paris’te sahnelenen eserin konusu oyuncakçı Coppelius ve ürettiği bebek Coppélia’nın etrafında gelişiyor.
İskoçya’nın ulusal baletopluluğu Scottish Ballet’nin sahneleyeceği Coppélia uyarlaması ise klasik bir bale eserini çağın dijital aynasında yeniden kuruyor.
İngiltere’nin ödüllü yönetmen ve koreografları Jessica Wright ve Morgann Runacre-Temple (Jess & Morgs) ile Scottish Ballet’nin Sanat Yönetmeni Christopher Hampson tarafından sahneye taşınan bu versiyonda, Dr. Coppélius bir ‘teknoloji girişimcisi’ olarak karşımıza çıkıyor.
Onun insanı yeniden yaratma tutkusu ise artık laboratuvardan değil veri akışlarından besleniyor.
Bedenin dijitalleştiği bu sahnede, dans yalnızca bir hareket değil; veri, kontrol ve arzu ekonomisinin bir yansıması haline geliyor. Beden, teknolojik sistemlerle kaynaşırken ‘insan’ kavramının merkezî konumunu kaybediyor; yerini, duygudan koda, hücreden piksele uzanan bir varoluş geçirgenliği alıyor. Eser, 7-8 Kasım tarihlerinde Zorlu PSM Turkcell Sahnesi’nde seyirciyle buluşacak. Jess & Morgs ve Christopher
Hampson ile Coppélia’yı konuştuk.
Eseri, dijital çağ için yorumlama fikri nasıl ortaya çıktı?
Jess & Morgs: Her zaman sinematografik anlatı ile dansın kesiştiği noktaya ilgi duyduk. Bu nedenle Coppélia’nın yolculuğunun bir kısmı da filmlerimizden dışa doğru ilerlemekle ilgiliydi. Günümüzde teknoloji, yaşamlarımızın dokusuna tamamen işlemiş durumda. Bu da bizi, teknolojinin ‘iyi’ ya da ‘kötü’ olup olamayacağı, etkisinin onu çevreleyen toplumsal bağlama mı bağlı olduğu gibi sorgulamalara itti. Ayrıca sosyal medya aracılığıyla dışa vurduğumuz farklı benlik versiyonlarına duyduğumuz takıntıyı da incelemek istedik.
Scottish Ballet ile ilk olarak Tremble filminde birlikte çalışmıştık ve onlarla yeniden işbirliği yapmayı, ancak bu kez bir adım öteye taşıyarak canlı performans ile projeksiyon filmini harmanlamayı arzuladık. Manipülasyon ve illüzyon yaratmaya dair ilgimizi besleyen bu fikir, olağanüstü bir yaratıcı ekiple birlikte gelişti. Bu prodüksiyonu İstanbul seyircisiyle buluşturmak için sabırsızlanıyoruz.
Dr. Coppélius’un teknoloji girişimcisi olması ne ifade ediyor?
Jess & Morgs: Bu karakter dikkatimizi teknolojiyi tasarlayan, kontrol eden ve ondan kâr elde eden kişilere yöneltti. Dr. Coppélius karakterine modern bir karşılık ararken teknoloji dünyasının karizmatik ve kimi zaman eksantrik figürlerinden ilham aldık. Böylece bale sahnesini, kurucusu ve CEO’su Dr. Coppélius’un yönettiği Silikon Vadisi tarzı bir şirkete dönüştürdük.
Dansı, dijital teknolojiyle birleştirmek balenin özünü değiştiriyor mu?
Jess & Morgs: Evet, çünkü canlı çekim sayesinde karakterler geleneksel bale sahnesinde mümkün olmayan bir yakınlıkta izlenebiliyor. Bu da daha ‘gerçekçi’ performanslara olanak tanıyor ve hikâyeye daha sinematografik bir okuma kazandırıyor. Yani formlar arası bir geçiş söz konusu: bale ile sinema arasında.
Empati hangi tarafa yöneliyor?
Jess & Morgs: Eser boyunca robotun duyarlılığı ile insanın duyarlılığı arasındaki etik soru irdeleniyor. Franz ve Swanhilda laboratuvar gibi yabancı bir ortama giriyor ve orada yoğun, sarsıcı deneyimler yaşıyor. Bunların sonunda insan olarak kalıyorlar; sadece ve bütünüyle insan. Bu hem muhteşem hem de zor bir şey. Bu yolculuğu doğru aktarabilirsek, seyirci onların hikâyesiyle bağ kuracaktır. Ayrıca kimliklerimizin yapay zekâ tarafından ‘hasat edilmesi’ fikriyle de oynuyoruz: Kendi sanal kopyanıza veya sevdiğiniz birinin dijital versiyonuna ne zaman değer vermeye başlarsınız?
TEKNOLOJİNİN ROLÜNÜ KEŞFETME YOLCULUĞU
Scottish Ballet’nin Sanat Yönetmeni Christopher Hampson klasik eserleri günümüze taşımanın önemini vurguladı. Hampson, “Klasik eserleri günümüz izleyicisine ulaştırmak, sanat biçimimizi olabildiğince geniş bir kitleyle paylaşmak için zorunlu. Coppélia uyarlaması bunu mükemmel biçimde başarıyor: Sosyal medya ve içerik üretimi gibi güncel ögelerle bugünün yaşamına doğrudan dokunuyor” dedi. Hampson, balenin geleceği insan bedenine mi yoksa teknolojiye mi daha çok yaslanacak sorusuna ise şu yanıtı verdi: “İkisine de yer var. Sonuçta dans, insan ifadesini hareket yoluyla aktarır. Yaratım sürecinde teknolojinin rolü ise gelecek kuşakların keşfedeceği bir alan. Coppélia prodüksiyonumuz da bu keşif yolculuğuna çoktan başlamış durumda.”
