[Cansu Çamlıbel’in T24‘te yayımlanan ve Ayşe Barım’la yaptığı söyleşinin bir kısmını okurlarımızla paylaşıyoruz.]
24 Ocak’ta gözaltına alınan ve 27 Ocak’ta tutuklanan Ayşe Barım’ın ikinci duruşması yaklaşık bir hafta sonra, 30 Eylül’de. Barım bu süreç içinde sadece bir kez kamuoyuna açık bir mektup yazdı ancak bu onun verdiği ilk söyleşi. Bana ilk gönderdiği mektupta “Çok cesur olmazsam kızma lütfen” demişti. Cezaevinde tutuklu bulunan -özellikle de siyasi kimliği olmayan- kimsenin cesaret seviyesi üzerine tek yorum dahi yapılmasını doğru bulmadığımı kayda geçireyim bir defa. Dahası, Ayşe Barım’ın kendi sektöründekilerin suskunluğu nedeniyle yaşadığı travmayı bu kadar açık dile getirmesini hiç beklemiyordum doğrusu. Yani yasını tuttuğu tek şey, kapsamını dahi bilmediği bir yasa maddesi üzerinden yargılanıyor olması değil. Daha yakın zamana kadar birlikte iş yaptığı insanlar tarafından kaderine terk edilmiş olmak belki de onu bu kadar dağıtan.
“Dört ayda yedi kez bayıldım, sebebi kalp kasındaki bozulmanın cezaevinde ilerlemesi”
Tutuklandığından beri en çok merak edilen şey sağlığın oldu. Zira İstanbul Tabip Odası, 6 Ağustos’ta kamuoyuna yaptığı açıklamada, ‘ani ölüm riski’ taşıdığına dikkat çekti. Uzun zamandır hem kalp hem de beyin hastalıklarıyla mücadele ediyorsun. Anladığım kadarıyla gelinen noktada kalpteki sorun için bir cihaz takılması gerekiyor. Tıbbi terimler çoğumuzun kafasını karıştırdığı için daha basit bir dille karşı karşıya olduğun sağlık sorunlarını anlatmanı rica ediyorum.
Durumum son üç ay içerisinde gün geçtikçe kötüye gidiyor ne yazık ki. Tutuklanmamdan iki yıl önce “hipertrofik kardiyomiopati” teşhisi konulmuştu ve aslında acilen ameliyat önerilmişti. Ben bazı kardiyologların görüşü doğrultusunda ameliyatı geciktirebilmek için ilaç ve sağlıklı yaşam koşulları ile hastalığı kontrol altına almaya çalışıyordum. Cezaevi sürecinde ne yazık ki kalp rahatsızlıklarım kontrolden çıktı. İlaçların dozajı arttırılsa da durum daha da kötüye gitti. Dört ay önce bayılmalarım başladı.
Birkaç kez hücrende baygın halde bulunduğun söylendi. Kaç defa oldu bu? Bu ataklara neden olan şey nedir? Baygınlık öncesinde yaşadıklarını hatırlıyor musun? Aniden mi gelişiyor, yoksa semptomlarını önceden hissedebiliyor musun?
Dört ayda yedi kere bayıldım. Tıbbi adıyla bu durum “senkop” olarak tanımlanıyor. Basitçe kalp kasımdaki bozulmaya bağlı olarak kanı pompalamaya çalıştığında kas daha da genişliyor ve kanın çıkış yerini daraltıyor. Bu ciddi darlıktan dolayı vücuda kan pompalanmıyor ve bayılma atakları gerçekleşiyor. Bu bahsettiğim yedi bayılmanın sonuncusunda yere düşerken kafamı çarpmışım ve revirde müşahede altına alındım.
“Ameliyat sonrası gereken nekahet dönemini cezaevi şartlarında geçirmem imkânsız”
Doktorlar nasıl bir tedavi öneriyor ve bunların ne kadarı cezaevindeyken gerçekleştirilebilecek prosedürler?
Sağlık sorunlarım yalnızca kalp hastalığı ile sınırlı değil. Beynimde 10 yıl öncesinde oluşan anevrizmaya karşı takılmış iki stent var. Son hastane raporuna göre beynimde yeni bir anevrizma daha oluşmuş ve bu yeni anevrizma mevcut iki stente çok yakın bir noktadaymış. Yani kanarsa geri dönülmesi imkânsız. Tedavi riskli olduğu için de diğer stentleri uygulayan doktorumun tedaviyi gerçekleştirmesi gerekiyor. Hatta bu işlem yapılırken açık beyin ameliyatına bile dönülebilir. Çok tehlikeli olabilecek bu ameliyatları şu durumda olmama imkân yok. Çünkü sağlığım çok kötü durumda, nefes alamıyorum, uyku apnem zorluyor. Vücudum şu an çok güçsüz olduğu için bu iki ameliyata bu şartlarda dayanabileceğini düşünmüyorum. Ayrıca bu iki ameliyat sonrası nekahet dönemini cezaevi şartlarında geçirmem imkânsız.
“Ben tutuklandığım kanunun kapsamını dahi bilmiyordum”
Tutuklanma gerekçesi olarak önüne ‘Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüse yardım etme’ iddiası konulduğunda ne hissettin? “Ben hayatım boyunca politik biri olmadım” diyen biri için bu nasıl bir şok, tarif edebilir misin?
Büyük bir şok yaşadım, halen de yaşıyorum, atlatabilmiş değilim. İlk gözaltına alındığımda ne olduğunu anlayamadım. Beni bir sabaha karşı saat 05.00’te almaya geldiler ve gözaltına alınma gerekçesi olarak TCK 312. maddeyi söylediler. Ben o anda bu kanunun kapsamını dahi bilmiyordum. Bana isnat edilen suçun içeriğini ancak nezaretteki ilk avukat görüşünde öğrenebildim. Yine de tam ne olduğunu bilmek istemedim bir süre. Ben tek başına var olmuş, kendi halinde bir kadınım. Türkiye Cumhuriyeti hükümetini “cebren ve şiddet ile ortadan kaldırmaya” çalıştığım hangi gerekçeyle, hangi kanıtla iddia edilebilir? Bunu aklım almıyor gerçekten.
Adım adım ilerlemeye çalışalım. Sana yönelik iddiaların kökeninde senin Gezi Parkı protestolarının planlayıcılarından biri olduğun savı var. Gerçi bunu tutuklanmadan önce emniyetteki ifadende de tutuklandıktan sonraki ilk duruşmada da anlattın ama yeniden sorayım, yeniden anlat. Mayıs ve Haziran 2013 yılındaki protestolar sırasında Gezi Parkı’na kaç kez ve neden gittin?
Gezi’ye sadece bir kez, basın orada olduğu için o tarihte bizimle çalışan oyuncularımın yanında bulunmak üzere gitmiştim. 15 gün sonra diziler bitince de tatile çıkmıştım. Bunların hepsi kanıtlı. Ama bana isnat edilen suçların ne kanıtı var ne tanığı. Şirkettekiler dahil tüm bilgisayarlar ve hesap giriş çıkışları incelendi, hiçbir şey bulunamadı, bulunamaz. MASAK raporuyla da sabit, hiçbir suç unsuru tespit edilmedi.
“Eğer tutuklanmamın sebeplerinden biri 19 Mart’a hazırlık ise o zaman ben bir sektör adına burada rehin tutuluyorum demektir”
Ocak ayı sonunda tutuklandığın zaman elbette ki hiçbirimiz yaklaşık iki ay sonra ülkenin 19 Mart sürecine gireceğini bilmiyorduk. Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanacağını, ardından da işin CHP’ye yönelik topyekûn bir yargı hamlesine dönüşeceğini tahmin dahi edemezdik. Ancak Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alındığı andan itibaren devletin aldığı tedbirlere, sosyal medyada estirilen havaya, yakılan dolar rezervlerine falan da bakınca senin tutuklanmanı aslında 19 Mart’a bir hazırlık, kendilerince bir mayın temizleme yöntemi olarak görüldüğü gibi bir izlenim de çıkıyor ortaya. Senin oyuncular üzerindeki etkin üzerinden bir kurgu var sanki… Sen bile tutuklanabildiysen, herkesin başına her şey gelebilirdi! Yani senin başına gelenlerden korkup sinmiş olan popüler oyuncuların 19 Mart operasyonuna karşı sessiz kalacağını hesap ettiler sanki. Bu yoruma katılır mısın?
Evet, bu da sebeplerden biri olarak gösteriliyor. Ben neymişim, ne etkiliymişim, demek istiyorum! Eğer öyleyse, o zaman ben bir sektör adına burada rehin tutuluyorum demektir. Öyleyse de gerçekten yazıklar olsun. Bir insanın hayatı ile böyle oynanabilir mi? Kim bunu yapıyor, planlıyor, gerçekleştiriyor? Benim tutukluluğumla ne elde edilecek? Tüm sektörün benim bir lafımla hareket edeceğini düşünebilmek de başlı başına bir hayal gücü. Benim böyle bir etkim olmadığı gibi, bu sektör de böylesine kolayca güdülebilecek bir grup değil. Herkesin kendi fikri, kendi muhakemesi ve kararı var. Tümünü yok sayıp, Türkiye’ye bunca döviz getiren koca bir sektörü bir kadının güdümündeymiş gibi algılatmak da çok büyük haksızlık. Bu iddia gerçekse, o zaman ben, herkesi etkileyeceğim varsayımıyla iftiralara uğratılmış, sosyal medyada linç ettirilmiş, bir gerekçe uydurularak özgürlük hakkı elinden alınmış, ani ölüm riskine rağmen bir hücrede tutulan bir kurban mıyım? Sağlığım ve hayatım bir grup insanı korkutabilmek adına mı elimden alındı? Gerekçeli itirazlarımız hâlâ kabul edilmediğine göre demek ki görevim de henüz bitmedi? Gerçekten çok üzücü… Buna inanmak istemiyorum ben adaletin varlığına güvenmek istiyorum.
Devamı için tıklayınız.