Gerçek Bir Barış İçin Otoriter Şiddete Son

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Türkiye’nin Batı illerinde daha önce benzeri yaşanmamış kitlesellikte bir sivil itaatsizlik eylemi yaşanmakta. Daha önce Güneydoğu’da Kürt hareketi tarafından gerçekleştirilen benzeri eylemlerden farklı olarak, bu kez isyanın öznesi Batı bölgelerinin orta sınıflarının da katıldığı muazzam çeşitlilik içeren bir kitle. Bizler direnişin kitleselleştiği ve polisin Taksim Meydanı’ndan çekildiği ilk günlerden bugüne kadar,  tümüyle barışçı yöntemlerle gerçekleştirilmiş olan 18 günlük bu direnişin Taksim’de bıraktığı güzellikler üzerine konuşmayı planlarken 15 Mayıs Cumartesi günü   güvenlik güçlerinin,  çoluk çocuk demeden çok sayıdaki sivili parktan süpürmeye dönük görülmemiş sertlikteki müdahalesi gerçekleşti. Ve dayanışmanın damgasını vurduğu iki haftalık serüvenden geriye eser kalmadı. Şehir yine kan ve dumana boğuldu.

Aslına bakılırsa son bir kaç gündür adım adım ilerleyen ve şiddetin “geliyorum” dediği bir süreç söz konusuydu. Önce bizzat direnişçilerin de protesto ettiği birkaç münferit olay kullanılarak ve bilinçli bir dezonformasyon dalgası yayılarak AKP tabanını oluşturan dindar kesimlere direnişçilerin muhafazakar değerleri hiçe sayan “yozlaşmış saldırganlar” olduğu mesajı verilmeye başlandı. Ardından hedef gösterme harekatı başladı. Örneğin Memet Ali Alabora’nın “tiyatro yoluyla halkı ayaklanmaya kışkırtma” gibi saçma bir iddiayla hükümete yakın bir gazete tarafından hedef gösterildiğine tanıklık ettik. Bu ancak ifade özgürlüğüne hiçbir tahammülün olmadığı faşizan yönetimlerde görülebilecek bir demokrasi ayıbıydı. Ardından genç oyuncu kitlesel bir mitingde bizzat başbakan tarafından hedef tahtasına koyuldu ve açıkça “hesap sorulacağı” tehditleri savruldu. Oysa demokratik bir yönetimde ülke liderinin konuyla hiçbir ilgisi olmayan bir kaç “sanatçıyı” konutunda ağırlayarak fikirlerini almak yerine, bu konuda çok daha fazla söyleyecek sözü olan Memet Ali Alabora’yı dikkate alması, dinlemesi ve karşıt bir fikri de savunsa onunla diyalog kurmayı denemesi beklenirdi. Bu sorun hala ciddiyetini korumakta ve Memet Ali Alabora’nın yaşam güvenliği tehdit altında. Şimdi demokrasiden ve dayanışmadan yana olan tüm sanatçılara ortak bir görev düşmekte: Memet Ali Alabora yalnız değildir, olmamalıdır.

Tüm bu gerilim başbakanın -şimdi, AKP’ye yüklenen dış basının gözünü boyamak için yapılmış taktik bir hamle olduğu anlaşılan- Taksim Direnişi temsilcileri ile yaptığı görüşme sayesinde biraz düşmüştü ki  Başbakanın Ankara mitinginde yaptığı tüm direnişçileri ve destekçilerini hedef tahtası haline getiren konuşma gerçekleşti. Artık tek tek bireyler değil topluluğun tamamı hedef gösteriliyordu. Zaten bunun akabinde Taksim ve aynı zamanda tüm İstanbul, polisin orantısı şiddet gösterilerine ve çok sayıda vatandaşın sokaktaki direnişine sahne olmaya başladı. Bu durum kısa sürede tüm ülkeye yayıldı. Tamamen barışçı amaç ve yöntemlerle yürütülen bir protesto eylemine dahi tahammül edilememesi, Türkiye’nin bir savaş alanına dönüştürülmesi kesinlikle kabul edilemez. Tek kelimeyle “faşizm” olarak adlandırılabilecek bu anlayış hiçbir sorunu çözmeyecek, Türkiye’nin geleceğini belirleyecek “barış süreci”nin işleyişini olumsuz etkileyecek, demokratikleşmenin ilk koşulu olan ortak yaşama kültürüne ciddi zararlar verecektir. Aklı selim her kişi ve grubun, barışçı yöntemler kullanmak şartıyla, bu kabul edilemez durumu değiştirmek için elindeki her türlü olanakla mücadele etmesi önümüzdeki günler için büyük önem taşımaktadır.

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: EDİTÖR

Yanıtla