Van’dan Bir Masal…

Pinterest LinkedIn Tumblr +

akdamar 1‘Bir varmış, bir yokmuş, evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, pireler berber, develer tellal iken, ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken…’ diye başlıyordu ve huzura yelken açmasıyla, hafiften uykuya daldırıyordu ya masal… Bu defa uyutan değil, uyandıran bir masalla karşınızdayım! Hem de büyüklerin değil, küçüklerin yazıp-oynadığı ve adını da ‘Bir Varmış Bir Yokmuş’ koyduğu… Minicik elleri, heyecanlı gözleri ve kocaman yürekleriyle masalın tamamını, kısaca; kendi masallarını, kendi yaratanların diyarından ve aleminden bir mevzuyla selama duruyorum bugün. Geçtiğimiz haftalarda, büyüklerin dünyasında, küçük bedenleriyle bir grup şahane / küçük adam ve küçük kadının, Van’da gerçekleştirdiği işlerini seyreyledim-izledim. Evrenin, yaş dediğimiz boyutuna, tecrübelenip de er(e)memişlerdi belki ama tek basamaklı yaşlarında, zor şartların çemberinde, gayet süper
götürüyorlardı hayatı.

‘Orda bir köy var uzakta’nın, günümüz minimal majörlüğünün, küfre düşen yamacında; beşeri şartların ardından deprem gibi bir afetin de ortaya serdiği yoksunluğa rağmen, Vanlı çocukların, en temizinden hissiyatlarla yarattığı ve büyüklerin de bu yapılanları belgesele çektiği ‘Bir Varmış Bir Yokmuş’ şahaneliğini, (sinema salonundan tiyatro sahnesine devşirilen) Cevahir sahnesinde dikize yattım. (İzlerken ki arzum; memleketim coğrafyasında nefes alan her insan yavrusu, bu belgeseli izlemeli oldu.) Ve sonrasında mevzuyu biraz daha derinlemesine aralayıp, sizlerle paylaşmak istedim. Hani belki-m masallara inanır da, yeniden meşke gelirsiniz diye! Bu minvalde de yüzlere tebessüm, us’lara serinlik getiren bu projenin tasarımını yürüten tiyatrocu Özlem Tokaslan’la kelama düştüm ama öncesinde, ‘nedir bu derin masallara daldıran şahane proje’ diyenlere gelsin! İşte ortaya çıkanlar, belki bir ucundan sizler de tutmak isterseniz niyetine!

11. AKDAMAR ÇOCUK VE GENÇLİK TİYATROLAR ŞENLİĞİ

‘Bir Yokmuş Bir Varmış’, 2011 Van depreminin ardından, Vanlı çocukların tiyatroyla ve sanatla buluştuğu süreci anlatan bir belgesel. ‘Bu senin umduğun gibi bir masal değil’ diyerek yola çıkan Van Devlet Tiyatrosu’nun düzenlediği 11. Akdamar Çocuk ve Gençlik Tiyatrolar Şenliği’ni konu alan belgeselin, diğerlerinden farklı bir yanı var. Van Devlet Tiyatrosu’nun, 11 yıldır düzenli olarak gerçekleştirdiği şenlik, yaşanan yıkım sonrası her zamankinden zor koşullar altında, Van’da yaşamına devam etmeye çalışan çocukların katılımıyla gerçekleştirilmiş: ‘Depreme İnat, Yaşasın Sanat!’ sloganıyla. Van Devlet Tiyatrosu çalışanlarının özveri ve emeğiyle gerçekleştirilen festivalin amacı, çocukları sanatın iyileştirici ve birleştirici gücüyle buluşturmak. 6 ayda tamamlanan belgesel, şenliğin
provaları ve atölye çalışmaları da dahil olmak üzere, bütün aşamalarına tanıklık ediyor. Oyuncu Özlem Tokaslan’ın tasarımını, Neslihan Akpınar’ın da yönetmenliğini üstlendiği atölye çalışmalarının yürütücülüğünü ise Van Devlet Tiyatrosu Oyuncuları gerçekleştirmiş. Galası, Şubat 2013’te, Van’da gerçekleştirilen belgeselin yapımcılarından da olan Tokaslan; festivalde bu yıl görev yapan Van Devlet Tiyatrosu Oyuncuları’ndan bazılarının, 2000’li yıllarda, festivale katılmış ve festivalden etkilenerek konservatuvar okumaya karar vermiş oyuncular olduğunu ve şimdi bu oyuncuların, kendi öğrencilerini yetiştirdiklerini belirtiyor.

ANADOLU’DA TİYATRO YAPAN ARKADAŞLARIMIZI UNUTMAYALIM

* Bu projeye ilk başladığınız halet-i ruhiyenizle, bugünün hissiyatı arasındaki kayıplar ve kazanımlar neler?

Özlem Tokaslan: 17 yıldır, Devlet Tiyatrosu oyuncusuyum. Bu serüvenin, ilk 9 yılını, Van Devlet Tiyatrosu’nda yaşadım. Bu bağlamda da profesyonel hayatıma, Devlet Tiyatrosu’nda ve Van’da başlamaktan gurur duyuyorum. Van Devlet Tiyatrosu, 1997’de kuruldu. Ben ve diğer 19 genç oyuncu arkadaşım, kendimizi hiç tanımadığımız bir coğrafyada sahne alırken bulduk. Genelde haberdar olunmayan bir gerçektir ki; konservatuvardan mezun olduktan sonra genç oyuncular, bölgede, aralıksız çalışır ve daha önce hiç deneyimlemediği bir süreci başarıyla atlatmak sorumluluğu ve zorunluluğuyla karşı karşıya kalırlar. Tiyatroyu, sanatı, bulunduğunuz şehre doğru tariflemek, seyirci potansiyeli oluşturarak beklentileri karşılamak gibi durumlar şöyle dursun, beklenti oluşturacak zemini hazırlamak gibi yükümlülükleriniz de vardır. Biz, bunun farkında olan bir ekiptik. Aynı anda, 3 – 4 oyunun provasını ve icrasını gerçekleştirirdik, bir yandan da seyirci çalışmasında aktif görev alırdık. Neler yaptığımızı ya da başardığımızı, ne yazılı-görsel basın, ne sanat eleştirmenleri, ne de büyük merkezlerdeki meslektaşlarımız bilirlerdi. Usta oyuncu Altan Erkekli, Afife Ödülleri’nde ödülünü alırken
konuşmasında; “Anadolu’da tiyatro yapan arkadaşlarımızı da unutmayalım. Onlar, Anadolu aslanlarıdır ve çok önemlidirler” dediğinde, nasıl mutlu olduğumuzu ve heyecanlandığımızı
hatırlıyorum da…

HER OKUL BİR TİYATRO

* Büyük gibi algılanan ama artık küçük kasabacıklar haline gelen kentlerin yahut o mesleğin icracılarının, yapılan işleri hatırlaması ya da deklare etmesi neden önemli?

Ö. Tokaslan: Bizim için çok önemliydi, hem de çok. Görünmezken birden görünür olmak gibi bir his… Çok yorucu ve psikolojik olarak da gayet yıpratıcı zamanlar geçirdik. Birbirimize dayanarak, tutunarak ilerledik hep. İşte Akdamar Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Şenliği böyle bir dönemin-duyguların ürünüdür.

* Projeyi kaleme alan ve şenliğe dönüştüren kimler?

Ö. Tokaslan: Van Devlet Tiyatrosu Sahne Amiri Murat Tangal tarafından kaleme alınmış bir projedir. 2000 yılında, oyuncu arkadaşım Kamil Korunan’la birlikte çocuk ve gençlik tiyatroları şenliklerini, ayrı ayrı organize ettik. 2002’de, ikisini birleştirerek adını ‘Akdamar Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Şenliği’ olarak değiştirdik ve şenliğimizi gelenekselleştirdik. Tiyatro izleyicisini sağlam bir alt yapı ile yetiştirmek ve tiyatroyu yaygınlaştırmak için en iyi yol, çocukların tiyatral üretimin ve bu yaratıcı etkinliğin içinde olmasını sağlamaktır, düşüncesiyle yola çıktık. Tüm zorluklara rağmen, önce 12 okulla başladık; ‘Her Okul Bir Tiyatro’ sloganı ile oyun sahnelediğimiz okul sayısını, 100 okula kadar çıkardık. Yılda, 700 ile 1000 arasında çocuk, Van Devlet Tiyatrosu Sahnesi’nde oyunlar sahneledi. Yaşanan depremin ardından, şenliğin organizasyon sisteminde, bazı değişiklikler yaptık. Bu şenliğin
yararına ve gerekliliğine daha da fazla inandık. Şimdi ise uluslararası bir festivale dönüşeceği umudunu taşıyoruz. Sanatın, kan kaybettiği günümüzde, geleceğin sanatçılarını ve sanat takipçilerini yaratmada, büyük önem taşıyan bu şenliğin organizasyonunu, çok daha büyük bir heyecan ve inançla gerçekleştirmekteyiz.

* Son gelinen aşamada, şenlik başlangıçta çizdiği rotada mı ilerliyor?

Ö. Tokaslan: Evet. Sanatla buluşan pek çok küçük kardeşimiz, hem çok iyi bir tiyatro izleyicisi haline geldi, hem de yeteneklerini keşfederek özgüvenli, hoş görülü birer bireylere dönüştüler. Sonrasında da konservatuvar mezunu olup, Van Devlet Tiyatrosu’nun sanatçı kadrosunda yer aldılar.

* Devletten, belediyeden ya da yöre halkından destek alabiliyor musunuz?

Ö. Tokaslan: Evet destek aldık, alıyoruz. Şenlik, devlet tiyatroları tarafından gerçekleştirilmekte. Deprem sonrası, 11.’si yapılan şenliğin, tüm hazırlık, gösterim aşamaları ve atölye çalışmaları dahil olmak üzere; Yüzüncü Yıl ve Marmara Üniversiteleri Sinema Televizyon Bölümleri’nin ve Devlet Tiyatroları’nın katkılarıyla belgesel filme dönüştü. Montaj aşaması, İşler Prodüksiyon desteğinde yapıldı.

* Proje yapılırken, bu süreçte pedagojik eğitmenlerden destek aldınız mı?

Ö. Tokaslan: Evet. Hem uzman psikolog, hem de öğretmenler eşliğinde çalıştık.

ÇOCUKLARIN SAHNE ALDIĞI BÖYLE BİR ORGANİZASYON YOK!

* Çocukların, motivasyonlarını belli bir kadrajda tutmak ve üstelik onların yaşadığı şartları da göz önünde bulundurursak çok zor; tam da bu manada yaptığınızın çok kıymetli olduğunu düşünüyorum. Bu noktada, (kentte yaşayan-sanallığa sıkışmış) bizlerin ve (kayıp-yokluk ve yoksunlukla harmanlanmış) onların gerçekleri arasındaki farkları nasıl değerlendiriyorsunuz? Orada, onlarla nefeslenmiş bir tiyatrocu olarak…

Ö. Tokaslan: Asıl yokluğun ve yoksunluğun, insanı merkez almayan bir yapının içinde yaşamak olduğunu düşünüyorum. Bu anlamda, nerede yaşadığımızın bir önemi kalmıyor. En zor şartlarda yapabileceğinin en iyisini başarabilen, kendini sahne üstünde, özgürce ifade etme şansı bulan çocuklarla birlikte yaşadığım süreç bana bunu öğretti.

* Çocuklarla yaşadığınız ve şimdilerde hatırlarken gülümsediğiniz veya tebessüm ettiğiniz bir anınız var mı?

Ö. Tokaslan: Gölge tasviri ve kukla atölyesine katılan Eda adlı kardeşimizin, evdeki atık malzemelerle tasarladığı ve ‘Özlem Abla’ adını verdiği kuklayı, bana hediye ettiği anı, tüm yaşamım boyunca unutmayacağım. Arkadaşlarıma dönerek; ‘İşte benim ödülüm, almak istediğim başka bir ödül yok’ dedim.

SENEYE 23 NİSAN – 8 MAYIS ARASINDA VAN’DAYIZ!

* Şenlik, diğer Anadolu ilerinde de yapılabilir mi?! İsteyenlere yardımcı olmak mahlasında, ilk aşamada ne yapılmalı?

Ö. Tokaslan: Devlet Tiyatroları pek çok ilde, önemli festivaller gerçekleştirmekte. Van, çocuk ve sanatın buluşması noktasında, çok önemli bir merkez, çünkü dünyada, çocukların sahne aldığı böylesi bir organizasyon yok. Bu anlamda, ilk ve tek. Milli Eğitim Bakanlığı’na ait okullarda, öncelikle öğretmenlere drama eğitimi vererek çocuklarla her yıl, oyunlar çalışılması ve bu oyunların sergilenerek sahnenin çocuklara bırakıldığı bir şenlik atmosferinin oluşturulması çok güzel olur. Devlet Tiyatroları’nın Anadolu’daki varlığının önemi ve misyonu burada ortaya çıkıyor.

‘Bir Varmış Bir Yokmuş’un, gelecek yıllardaki projesi ve hedefi nedir?

Ö. Tokaslan: Belgeselimizin, tüm Türkiye ve dünyada izlenmesi, film festivallerinde yer alması, kısaca Van’da yaşanan bu önemli sanat buluşmasının, herkes tarafından bilinmesinin, sanata olan duyarlılığın gelişmesi noktasında, artı değer olacağını düşünüyoruz. Çünkü; çocukların, Devlet Tiyatrosu Oyuncuları ile yaşadıkları prova süreçleri, öncesi ve sonrası ile konu alan ‘Bir Yokmuş Bir Varmış’ın, sanatın iyileştirici gücünü gözler önüne serdiğini düşünüyoruz.

* Son olarak bu da önemli dediğiniz ve paylaşmak istediğiniz bir durum, hissiyat varsa seve seve paylaşmak isterim…

Ö. Tokaslan: Çocukların, sanat buluşmasını sağlayan Van Devlet Tiyatrosu Oyuncuları, üstlerine düşeni, en iyi şekilde yaptılar ve yapmaya da devam ediyorlar. Lütfen gidin ve bu şenliğe sizler de katılın, paylaşın! Buradan bir kez daha davet etmek istiyorum: Seneye, 23 Nisan – 8 Mayıs tarihleri arasında, Van’da buluşalım.

İçimden geldi notu: ‘Bir Varmış Bir Yokmuş’ belgeselinin yönetmeni Neslihan Akpınar, yapımcıları Özlem Tokaslan, Neslihan Şeref Akpınar, yapım asistanı Serap Kurt, kameramanlar Murat Mühürdaroğlu, Mesut Pilatin, Özgür Polat, Ahmet Hamdi Gülaçar, Kaan Kutlu, Miraç Eraslan, Arzu Ertaylan, kurgu Kıvanç Aslan, Neslihan Şeref Akpınar, Özlem Tokaslan, müzik Kemal Günüç, Özge Arslan, Derya Aras, proje tasarım Özlem Tokaslan.

HABERİNİZ OLSUN!

BEYOĞLU ÇOCUK VE GENÇLİK MERKEZİ KAPATILMASIN!

Van’dan sonra daha batıya, bir türlü çilesinin bitmediği İstanbul’a geliyorum… Haberdar olmuşsunuzdur; “Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na bağlı Beyoğlu 75. Yıl Çocuk ve Gençlik Merkezi kapatılıyor” başlıklı haberden… Gündem her gün, hatta saat başı değişse de / değiştirilse de, birileri bir yerlerden yakalayıp mevzuları, fil hafızalarına kazıyorlardır diye umut ediyorum. (Bugünlerde içime umut fanileri kaçtı, ses etmeyin!) 1998’de kurulan ve 2002’den bu yana hizmet veren Beyoğlu 75. Yıl Çocuk ve Gençlik Merkezi’ne, 8-18 yaş aralığındaki sokakta çalışan, çalıştırılan ve risk altındaki yaklaşık 250 çocuk geliyordu. (Es notu: Di’li geçmiş zamanlara düşmemesi arzusuyla yazılan bir kelamdır bu. Umut demiştik ya, neyse kaldığımız yerden devam!) Bu çocuklara yönelik faaliyetler yürüten kurum, İl Sosyal Hizmetler Müdürlüğü’nün resmi kararı iletmesinin ardından kapatılacak. Kurumun yerine Sosyal Hizmetler Merkezi’nin kurulması planlanıyor, sokakta çalışan ve çalıştırılan çocuklara yönelik çalışmalara ise son verilecek. Merkezdeki 80 gönüllü arasında yer alan Boğaziçi Üniversitesi’nden öğrenciler başlattıkları (change.org) imza kampanyası ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’e sesleniyor: ‘Beyoğlu Çocuk ve Gençlik Merkezi kapatılmasın!’ Bilahare bakarsınız da, nida edersiniz niyetine!

ÇOCUK DER’GİBİ

Yalnız benim, Beyoğlu Çocuk ve Gençlik Merkezi’yle mevzum, sadece bu haberin gündeme düşmesiyle sınırlı değil, şöyle ki; ömrümün en dostları başlığındaki yerlerinden, bir vakitler bu köşeden de deklare ettiğim gazeteci Semra Çelebi ve Fevziye Salaş, işte bu kapatılıp da, yine kendi alemlerine bırakılmak istenen çocukların buluştuğu merkezde, imece usulü, kendilerinin deyimiyle ‘biz yol gösterelim derken, onlar bize fener oldu, hep birlikte bir derginin sayfalarını ilmek ilmek ördük’ dedikleri bir dergi çıkardılar. Tüm bu süreçte, ben yamaçlarındaydım, bundan mütevellit de Beyoğlu Çocuk ve Gençlik Merkezi’nde, hayatın renksizliğinden bu sayede biraz olsun uzaklaşan çocukların ve yaratmaya çalıştıkları derginin takibindeydim. Gazeteci Çelebi ve Salaş, fotoğrafçı Pınar Korun ve öğretmen Derya Basut’un öncülüğünde, merkezdeki çocuklarla birlikte çıkarılan dergi, ilk aşamada, sadece kağıt ve çocukların yazdığı haberler, çektiği fotoğraflardan oluşuyor gibi görünse de, (biraz beylik olsun) ben gördüm; yüzlerindeki, çocukların onlara inanmış hallerini ve onların da çocuklara verdiği emeğin kıymetini… Çoğu memleketlerinden kopup Tarlabaşı, Dolapdere, Kasımpaşa ya da Beyoğlu’nun arka sokaklarında bir hayat kurmuş ailelerin, yaşıtlarıyla eşit yaşam koşullarına sahip olmayan çocukları onlar ve işte yine sadece onlar diyerek geçtiğimiz bu çocukların çıkardığı derginin adı “Çocuk Der’gibi”ydi… Onlar, hayallerini kadraja alıp, kaleme vurdular, parayla satılmayan ve ikinci sayısı olmayan tek ve özel bir dergi çıkardılar. Şu kısa ömrümüzde, çocuk yaşlarında, bir şeyler yaptıklarını sananlardan daha değerli bir şey yaptıkları kesin! Bir gün, bi üstadım söylemişti; güzel şeyler hep biter ve bırak bitsin de, nasılsa asla unutamazsın!

HaberTürk  / Betül Memiş 

Paylaş.

Yanıtla