Ha Kedi Ha İnsan…

Pinterest LinkedIn Tumblr +

zeynep-oral[Zeynep Oral’ın Cumhuriyet’te yayınlanan köşe yazısının bir kısmını paylaşıyoruz.]‘CATS’ MÜZİKALİ İSTANBUL’DA…

Sonunda “Kediler” İstanbul’a geldi. 30 yıldır dünya sahnelerinin afişinden düşmeyen, müziğinden koreografisine, dekorundan kostümüne her alanda ödüller toplayan, hiç eskimeyen, müzikal tarihinde önemli bir yeri olan “Cats”, şimdi , Akbank sponsorluğunda Zorlu Sanat Merkezi’nde … (Kusura bakılmasın ben oraya “Zorlu Center Performans Sanatları Merkezi” diyemiyorum. Böyle abuk sabuk bir isimde, bu yanlışta niye ısrar edilir, anlayamıyorum.)

Önceki akşam izledim “Cats”i. Tek sözcükle mükemmeldi. Bir müzik, dans, şiir, ışık, renk ve yetenek şöleniydi. (20 yıl önce New York’ta izlemiştim. Buradakinde daha çok tat aldım. Belki de ikinci kez izlediğimden, ayrıntılara varmamdandır…)

Mükemmellik
Mükemmeldi. Nasıl olmasın ki? Sözleri İngiliz şair, oyun yazarı, eleştirmen T.S. Eliot’a uzanıyor… Kedileri anlatırken insanı anlatması oradan kaynaklanıyor… Müzikleri, dünyaya birbirinden güzel müzikaller, (Evita, Jesus Christ Superstar,) armağan etmiş A. Lloyd Webber’e ait… Zaten çoktan dünyaya mal olmuş “Memory” (Anılar) şarkısı dışında da kulakta kalan melodiler… Öyküyle iç içe gelişen müzik türleri…

İngiltere’nin en usta tiyatro yönetmenlerinden Trevor Nunn yönetmiş… Üstelik kurguyu, kimi beste, söz yazarlığını da üstlenmiş. John Napier’in bir çöplük alanını andıran, hurda otomobilden, dev lastik parçaları, kırık dökük eşyalar, paçavralarla dolu, yoğun bir atmosfer yaratan ve müthiş işlevsel dekoru… (Şaşaalı renkli ışıklar bir yana, üç halat bir dümenle gemi; iki çember bir kumaşla tren yaratıverdiler sahnede…)
… Ve Gillian Lynne’in, İstanbul’un güzelim sokak kedilerini baştan çıkaracak koreografisi… Bu kadar çok “kedi adımı” nasıl keşfedilir hâlâ inanamıyorum.
Çarpıcı kostüm, saç ve makyajla kediye dönüşmüş kalabalık bir kadro. Hepsi cambaz, hepsi şarkıcı, hepsi dansçı. Sadece ses ve bedenleriyle, devinimlerle değil, bakışlarıyla, ağızlarıyla tüm mimikleriyle de üç saat boyunca “kedileşiyorlar”

Yaşamın anlamını aramak
Tüm müzikal boyunca kediler, kendilerini ve birbirlerini anlatıyor, oyunlar oynuyorlar. Hepsinin ayrı bir kimliği, kişiliği var. Tıpkı insanlar gibi onlar da yaşamın anlamını, mutluluğun anlamını arıyorlar… İnsanlar gibi: Sevişmek, dövüşmek, kaçmak, kovalamak, öfkelenmek, eğlenmek, kıskanmak, korkmak, acı çekmek, ötekileştirmek, hayal kurmak hiç yabancı değil… (Tiyatrocu kediyi dinlerken sanki bizim eski yaşlı oyuncuları dinliyormuş gibi oldum!) Sonuç: Muhteşem bir şölen!

Müzikali, üst yazı olarak geçen Türkçe çeviriyle izliyorsunuz. Çeviriyi kimin yaptığı belirtilmemiş. Kedi isimlerinin Türkçeye uygulanması çok esprili (Cicikolar, Kuçukiler, İhtiyar Ezeli vb…) Ancak baştan sona tüm referansları İngiliz tarihi, İngiliz coğrafyası, İngiliz toplumuna ilişkin bu eserde sık sık “Allah, Allah” sözleri biraz tuhaf (!) kaçıyor. “Aman Tanrım” denebilir… Bir de duygusal eleştiri: En ahlaksız, en düzenbaz kediye “Çapuliki” demek hiç olmamış! Çok yakışıksız. Gezi’den beri tüm çapulcular ve Çapuliki’ler başımın tacı!

Cumhuriyet

Paylaş.

Yorumlar kapatıldı.