Bu Şehirde Her Şey Tek Kişi İçin Örgütlenmiştir

Pinterest LinkedIn Tumblr +

1031248_detay[Betül Memiş’in Haber Türk’te yayınlanan Tiyatroperest üyeleri ile yaptığı söyleşinin bir kısmını paylaşıyoruz.]  Tiyatroperest sezonu Behiç Ak’ın yazdığı “Tek Kişilik Şehir”le açtı… İlginç bir metin ve ‘mış’ gibi yapmayan oyunculuklar…

“Teknolojinin yetişemediğimiz sürati ile yaşadığımız iletişim çağında, yüz yüze iletişim demode bir ihtiyaç olmaya başlamıştır. Bireyler giderek, tek kişilik aileler, tek kişilik şirketler haline gelerek, kimliklerinden, birbirlerinden, doğadan ve tüm çevrelerinden uzaklaşmışlardır. Artık yeni düzen tek kişilik yaşamlar üzerine kurulmuş ve ekonominin işleyişi tek kişilik ihtiyaçlar üzerinden sağlanmaktadır. Böyle bir büyük kent yaşamı içinde üç kişi, ‘Adam’, ‘Kadın’ ve ‘Garson’ kimlik arayışı içine girerler. Belki isimleri de vardır…”

Karikatürist, roman, çocuk kitapları ve oyun yazarı, belgesel film yönetmeni Behiç Ak’ın “Teki Kişilik Şehir” adlı oyunu bu alt metinden anlatıyor meramını… (Es notu / üşenmeden hatırlarsak:Behiç Ak’ın yönetmenliğini ve senaryo yazarlığını üstlendiği “Türk Sinemasında Sansürün Tarihi – Siyahperde” adlı nefis bir çalışması da mevcut. Yapımcılığını Atıf Yılmaz’ın yaptığı, başlangıcından (filmin yapım tarihi olan) 1994’e kadar Türk sinemasındaki sansürü belgelere ve birinci elden tanıklara dayanarak anlatan belgesel film, Ankara Film Festivali’nde,‘En İyi Belgesel Film Ödülü’nü de kucaklamıştı. Belki bilahare bakarsınız diye!)

TİYATROPEREST’TEN ‘TEK KİŞİLİK ŞEHİR’

Gelelim en temizinden bir distopya anlatan “Tek Kişilik Şehir”in bugünkü merhabasına… İlk oyunu “Hayvanat Bahçesi Masalı” ile Afife Tiyatro Ödülü’ne, ikinci oyunu “Anlaşılmaz Konuşmalar” ile Sadri Alışık Jüri Özel Ödülü’ne layık görülen Tiyatroperest’in üçüncü oyunu “Tek Kişilik Şehir”i yöneten Kerem Ayan.Başarılı ve etkili oyunculuklarda ise; Onur Özaydın, Ö. Zeynep Dinsel veBurak Türker yer alıyor. Metne diyecek yok âlâ, usta ortaya çıkan sistem redakdesini iyi çizmiş, fakat oyunculukların yarattığı hissiyat da gözle görülür türden!

Teknolojinin ‘baş döndürücü’bir şekilde hızla geliştiği, insanların da bu hıza yetişme hırsıyla peşinden, adeta depar attığıbir zamanda, yalnızca kendi ihtiyaçlarına-bedenlerine odaklanan insanların içinde yaşadıkları kentten, doğadan ve birbirlerinden uzaklaşmalarını mizahi kadrajda ve bir o kadar da ironik bir dille anlatan ‘Tek Kişilik Şehir’, adından da anlaşılacağı üzere; kentte her şeyin tek kişilik örgütlenmesinden ortaya çıkan fotoğrafı resmediyor. Tiyatroperest’in altını çizdiği haliyle: “Oyun, tam olarak bilmediğimiz ama çok da uzak olmayan bir gelecekte geçiyor…” Bugün de olabilir, gelecek de… İki perdeden oluşan ve bir gökdelenin en üst katındaki lokantada geçen oyun boyunca dikize yattığınız hikayede göreceklerinizden sonra aslında pek de önemi kalmıyor zamanın hangi vakit veyakarakterlerinisimlerininne olduğunun!

İNTİHAR KULELERİ İNŞA ETMEK

Şehir gittikçe betonlaşmış, toplu yapılan tüm sosyal iletişimler tek tipe indirgenmiş -lokantalardaki tek kişilik masalar gibi- teknolojinin hızına erişebilmek için tüketim çılgınlığının limiti aşılmış ve sonucunda yalnızlaşan insanların sadece nefes aldığı bir şehir oluşmuş… Bu hissiyattan uzak kentli insanın bulduğu çare de gökdelenlere intihar kuleleri inşa etmek olmuş. Düşünün ki yeni bir sektör ortaya çıkmış; intihar sektörü…

Bu oyunu seçme sebebiniz nedir?

2011-2013 sezonunda oynadığımız “Anlaşılmaz Konuşmalar” gibi güçlü bir metinden sonra yeni oyunumuz için de yaklaşık bir yıl süren bir araştırma sürecine girdik. Bu süreçte yurtdışından da çok sayıda oyun getirtip okuduk. Okuduğumuz oyunların büyük bir kısmının konu edindiği dertler ilgi çekici olsa da bizim coğrafyamızın biraz uzağında kalıyordu. Önceki sezonlarda oynadığımız Edward Albee (Hayvabat Bahçesi Masalı) ve Andrew Bowell (Anlaşılmaz Konuşmalar) imzalı iki oyunun daortak bir paydada buluşması, Tiyatroperest olarak dert edindiğimiz konuların başında; insanlar arasında zamanla artan iletişimsizliğin ve toplumun bireyi gittikçe yalnızlaştırması üzerine kurulu bir düzen eleştirisinin geldiğini farkettik. Bu noktada “Tek Kişilik Şehir”,10 yıldan fazla bir süre önce yazılmasına rağmen tam da bugünün hissiyatını yansıtıyor diye düşündük. Daha doğrusu yakın bir gelecekte başımıza gelebileceklerin bir öngörüsü olabileceği hissi, oyunu seçmemizde büyük etken oldu.

METİN BİZE OYUNCU OLARAK DA NEFES ALDIRDI

Diğer oyunlarınızdan bir farkı var mı?

Diğer oyunlarımızdan en büyük farkı, üç metninde ortak olduğu meselesini en komik dille anlatıyor olması. Aynı sorunu, yani bireyin toplumdan soyutlanmasını bir de eğlenceli bir açıdan görmek ve değerlendirmek istedik. Ayrıca bu durum, oynadığımız ağır metinlerden sonra bize oyuncu olarak da nefes aldırdı.

Daha öncesinde Tilbe Saran, Cüneyt Türel ve Köksal Engür gibi usta isimlerden izlediğimiz oyunu sahneye taşırken ne gibi değişiklik yaptınız?

Tilbe Hoca ve Cüneyt Hoca’nın öğrencisi olma şansımız oldu ama maalesef onların oynadığı oyunu izleyemedik. Onların oynadığı “Tek Kişilik Şehir” ile ilgili sadece etrafımızdan duyduğumuz güzel yorumlar ve internet ortamından erişebildiğimiz birkaç fotoğraf var. Bu yüzden iki oyun arasında ne gibi farklılıklar olduğunu tam olarak bilemiyoruz. Ama elbette ki sahnelemeyle ilgili değişiklikler olduğunu biliyoruz. Örneğin; oyununun geçtiği lokantada zaman zaman kar, yağmur yağıyor, rüzgar çıkıyor. Biz bunları seyircinin görmesini tercih ettik. Hocalarımız ise konuyu daha soyut ele almışlar. Onların oynadığı tarihten bu yana yaklaşık 12 yıl geçtiği için, hayatlarımızın son 12 yılında yaşadığımız iyi kötü bütün tecrübelerin oyuna bakışımızda ister istemez bir farklılık getirdiğini düşünüyoruz. İnanın, o güzel ekip bu oyunu tekrar oynasaydı muhtemelen oyunun önceki haline göre büyük değişiklikler olurdu. Bu arada keşke Cüneyt Hoca yaşasaydı da Tilbe Saran, Köksal Engür ve Işıl Kasapoğlu ile beraber onu da oyunumuza davet edebilseydik.

Yeni projeler var mı?

Çok yakın bir zamanda “Tek Kişili Şehir”in yanına yeni bir oyun çıkartmak istiyoruz. Öncelikli olarak da bir Shakespeare oyunu çalışmak istiyoruz.

NE KADAR YASAKLASALAR BASTIRSALAR DA…

Oyunu hangi vakitlerde izleyebileceğiz?

Oyunumuzu Ocak ayı boyunca her çarşamba, saat 20.30’da Kadıköy Emek Sahnesi’nde, Şubat ayında ise her pazartesi yine saat 20.30’da Salon İKSV’de sahneleyeceğiz.

Son olarak tiyatro gündemine dair neler söylemek istersiniz: malum tuhaf zamanlardangeçiyoruz; ‘bizim de söylemek istediğimiz bir sözümüz var’ derseniz paylaşalım!

Sayıları giderek artan tiyatro grupları ve ufak tiyatro mekanları, Türkiye tiyatrosunun rotasını çiziyor. Bu süreçte genel olarak yapılan bütün güzel işlerin, yeni yazar arkadaşlarımızın, yeni oyuncuların nispeten daha çok insanla buluşması gerektiğini düşünüyoruz. 2000 kişilik bir seyirci topluluğu kısır bir döngü içinde bu oyunlara giderek işin seyirci gerekliliğini karşılıyor gibi görünse de çok az sayıda ekibin çemberin dışında kalan seyirci topluluğuna erişebildiğini düşünüyoruz. Maalesef bizim gibi tiyatro guruplarının reklam bütçesi olmadığı için de kendimizi sizin gibi köşe yazarları sayesinde duyurabiliyoruz. Bu yüzden de sizlere müteşekkiriz.Bunun dışında, Devlet ve Şehir Tiyatroları’mız zor zamanlardan geçiyor; Özel Tiyatrolar zaten hep zordaydı. Aslında hayatta kalmayı başarabilmiş ama yine de yaşam tehlikesiyle sürekli burun buruna olduğu işini kaybettiğine üzülen bir madencinin varlığını bilirken, zor zamanlardan geçiyoruz demek insanı utandırıyor ama maalesef gerçek bu! Umudumuz, sanatın motivasyonunun bu zorluklar olması. Ne kadar yasaklasalar, bastırsalar ya da siyasi iradenin yanına çekmeye çalışsalar da sanat dallarının her biri yüzünü insandan yana çevirecektir. Yeter ki o insanlar da sanatı görsünler.

Habertürk

Paylaş.

Yorumlar kapatıldı.