Operaya Adanmış Bir Hayatın Belgeseli

Pinterest LinkedIn Tumblr +

[Özlem Ertan’ın Cumhuriyet’te yayınlanan yazısını okuyucularımızla paylaşıyoruz.]

Bazı insanlar unutulmazdır. Bunlar öyle özel, farklı insanlardır ki bu dünyaya ait olmadıklarını düşünürsünüz. Sıradan değillerdir her şeyden evvel. Hayatın rutin akışına baş kaldıran tutkuları, amaçları, özlemleri vardır. Büyük düşünürler, duyguları yüreklerine sığmayacak kadar yoğundur. Hayatlarına dokundukları herkeste silinmesi imkansız izler bırakırlar. Yirminci yüzyılın en önemli sopranolarından Leyla Gencer de böyleydi. Geniş, renkli, envaiçeşit duyguyu içinde barındıran, hayatın anlamını devasa bir sözlük gibi ortaya koyan sesiyle herkesi büyülerdi.

Etkileyici Bir Final

2018, Leyla Gencer’in onuncu ölüm yıl dönümüydü. Bu vesile ile İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından düzenlenen etkinliklerin sonuncusu ise 2019’a uzanan Leyla Gencer belgeseli oldu. Selçuk Metin’in yönettiği, metin ve senaryosunu Zeynep Oral’ın kaleme aldığı, Usta Aktör Halit Ergenç’in seslendirdiği ‘Leyla Gencer: La Diva Turca’ belgeselinin galası 23 Ocak Çarşamba akşamı yapıldı.

Belgeselde onu yakından tanıyan, hayatında rol oynamış insanların ve yetiştirdiği sanatçıların görüşlerine yer verilmişti. Leyla Gencer ile yapılmış bazı röportajlar da eklenmişti filme. Bazıları daha önce hiçbir yerde yayımlanmamış fotoğraflar kullanılmıştı. Başta Milano’daki La Scala olmak üzere sanatçının yaşamında etkili olan sahnelerde çekimler yapılmıştı. Müziğin, Leyla Gencer’in o unutulmaz sesinin eşlik ettiği belgeselin finali ise tüm salonu duygulandıracak, hatta ağlatacak kadar vurucuydu.

İtalya’da Bir Türk

1928’de Polonyalı bir anneyle Bektaşi bir babanın kızı olarak İstanbul’da doğan Leyla Gencer gerçekten de çok özel bir sanatçıydı. Onu dünyanın en önemli opera sahnelerine taşıyan ise azmi, yeteneği, mesleğine duyduğu aşk ve durmak bilmeden çalışmasıydı. 1950’li yılların başında, Ankara Operasında Pietro Mascagni’nin ‘Cavalleria Rusticana’ ve Giacomo Puccini’nin ‘Tosca’ operalarında başrol oynayan sanatçının 1953 yılında, İtalya ile Türkiye arasındaki kültür anlaşmasına dayanarak RAI radyosunda verdiği konser, İtalya’daki sanatseverlerin onunla ilk karşılaşmasıydı. Sonrası, kentler hatta ülkeler aşan bir nehrin, karşısına dikilen en güç engelleri aşarak yatağında akması gibiydi. Leyla Gencer 1950’li, 60’lı yılların Avrupası’nda üstelik de karşısında Maria Callas ve Joan Sutherland gibi rakipler varken, La Scala, La Fenice gibi en önemli sahnelerde başrol oynadı ve 20’nci yüzyılın en önemli primadonnalarından biri olarak hafızalara kazındı.

Unutulmuş Operaların Kaşifi

Leyla Gencer’in opera sanatına en önemli katkılarından biri de bestelendikleri dönemde oynanan, ancak sonra unutulan operaları, tozlu raflardan çekip alarak repertuvara kazandırması olmuştu. Gaetano Donizetti’nin ‘Roberto Devereux’, Giuseppe Verdi’nin ‘Jerusalem’ ve ‘La Battaglia di Legnano’, Gioacchino Rossini’nin ‘Elisabetta Regina d’Inghilterra’ adlı eserleri yüzlerce yıl süren bir unutuluş döneminin ardından Leyla Gencer’in yorumuyla yeniden doğdu.

Oynadığı karakterlere sadece sesiyle değil, yorumu ve oyun gücüyle de hayat veren Leyla Gencer, yetmişten fazla operada başrol oynadı.

Bu başarıların bir bedeli olacaktı elbette. Leyla Gencer de bedeller ödedi, fedakarlıkta bulundu. Uzun süreler çok sevdiği eşinden ayrı kaldı, onu müzikten uzaklaştırır düşüncesiyle çocuk sahibi olmadı. Sürekli araştırdı, okudu, çalıştı, söyledi. Solistlik kariyerini sonlandırdıktan sonra genç opera sanatçılarını eğitti, onlara bilgilerini, tecrübelerini aktardı.

Onunki operaya, sanata adanmış bir ömürdü. ‘Leyla Gencer: La Diva Turca’ belgeseli bu ömrün güzel bir özeti. Umarım bu belgesel gösterime girer ve DVD olarak yayımlanır. Çünkü Leyla Gencer’in yaşam öyküsü sadece opera sanatçıları için değil, herkes için ilham verici.

Cumhuriyet

Paylaş.

Yorumlar kapatıldı.