İstanbul Opera Festivali / Mahagonny

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Mehmet K. Özel

Bildiğim kadarıyla Mahagonny Kentinin Yükselişi ve Düşüşü İstanbul’da şimdiye kadar sahnelenmedi.

Tutkularından birinin Brecht olduğunu tahmin ettiğim Yekta Kara sayesinde kentimizdeki opera festivalinde, Brecht-Weill ikilisinin başyapıtlarından biri olan bu müzikli oyunu izleme imkanına eriştik. Hem de; öyle böyle değil, mükemmel bir yapım olarak.

Münih’in, (Viyana’nın Volksoper’i, Berlin’in Komische Oper’i gibi) dil olarak yapıtları Almanca sahneleyen opera topluluğu Gaertnerplatz Devlet Tiyatrosu bizlere rejisinden, sahne tasarımına, oyunculuk kalitesinden müzikal yetkinliğine bütüncül bir brecht-weill akşamı yaşattı.

Hele de Rumelihisarı’nın yuvarlak sahnesini ve seyirci-sahne ilişkisi samimi ortamını sonuna kadar kullanarak, “Mahagonny”i bizler için unutulmaz kılmayı başardılar.

Rejisör ve sahne tasarımcısı Thomas Schulte-Michels oyunculuk açısından kabarevari-grotesk, dekor açısından yalın bir dili tercih etmiş.

Daha önce, kayıttan iki ayrı versiyonunu izlediğim yapıtın; Katalan haşarı çocuklar La Faura Del Baus’un Madrid Operası’nda sahneledikleri versiyonunda bütün oyun bir çöplükte geçecek şekilde tasarlanmıştı. Yapıtın içeriğini, derdini ve toplum-düzen eleştirisini kuvvetlendiren sıkı, sert ve acımasız bir yorumdu.

Los Angeles Operası’ndaki John Doyle yorumu ise Mahagonny’yi Las Vegas ile özdeşleştiriyordu, ki -bir Amerikan yapımı olarak- kurulan bu paralellik oldukça cesur ve anlamlıydı.

Schulte-Michels ise, başka bağlamlar yaratmadan, yapıtın kendisinde varolan özden güç alarak zamansız ve mekansız, ancak grotesk bir yorumu tercih etmiş. bu sayede; dekadans, kapitalizmin içerdiği yozlaşma, yıkıcılık ve vahşet gibi kavramların altını kalınca çizme imkanı yaratmış.

Schulte-Michels’in yaptığı cesur bir seçim; Brecht’in yabancılaştırma efekti olarak kullandığı, alameti farikası “ara başlıklar”ı kaldırarak, bunları her sahnenin başında, o sahne için en uygun olan karaktere söyletiyor olması. Schulte-Michels, oyunun ilerleyişini aksatarak seyircinin sahnede gerçekleşenlerle özdeşleşmesini engelleyen bu durumu kullanmayarak, oyunun kesintisiz akmasını sağlıyor; ancak grotesk yorumuyla da, hikaye ile seyirci arasına belli bir mesafe koymayı başarıyor.

Sahne tasarımındaysa: Oyunun özüne inerek, tek bir objeyi öne çıkarıyor ve bütün sahneleri bu öğeyle yaratıyor: Sandalye.

Schulte-Michels iktidarın, gücün ve altının simgesi sarı renkli sandalyeyi, tek bir tipte ancak dört farklı boyutta kullanarak, hem farklı sahnelerin/mekanların kolayca kurulmasını/oluşmasını sağlıyor, hem de mimari bir peyzaj yaratarak, oyunun hikayesindeki yeni kurulan kent Mahagonny’nin silüetini yaratıyor.

Beckett’in Godot’sunun Vladimir ile Estragon’unu andıran iki kafadar Fatty ve Moses karakterlerinde Cornel Frey ve Stefan Sevenich tek kelimeyle muhteşemdiler; tekrara düşmeden her bir mimikleri ve jestleriyle seyredilesiydiler. Oyunculuk kabiliyetleri kadar müzikal yetkinlikleri de göz kamaştırıcı, kulak pası siliciydi.

Begwick’te Marianne Larsen’in ve Jimmy’de Wolfgang Schwaninger’in oyunculuk seviyeleri daha baskın, Jenny’i oynayan Heike Susanne Daum’unsa müzikal sesi ve yorumu ön plandaydı; “Alabama Şarkısı”ndaki icrası ve oyuna ikinci yarıdaki katkısı tartışılmazdı.

Gaertnerplatz Devlet Tiyatrosu’nun “Mahagonny”sini Rumelihisarı’nda seyretmenin en keyifli tarafıysa, topluluğun oyunu Rumelihisarı sahnesine özgü kılmış olmalarıydı: Sıklıkla seyirci merdivenlerinin kullanılması, üst kottan sahneye inişler, grotesk-kabare tarzı yorumun sirkvari yuvarlak sahneyle kuvvetlendirilmesi, sahne-seyirci mesafesinin samimiliğini kullanarak seyirciyle birebir yapılan atışmalar başarılıydı.

danzon2008.blogspot.com

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Mehmet K. Özel

Yanıtla