Ey Kültürümün Bakanı De Bana: AKM, AKM mi Olacak, Yoksa ‘SAKM’ mi?

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Üstün Akmen

Ben davetli değildim, ama 3. Uluslararası İstanbul Opera Festivali’nin açılışında bir konuşma yapan Devlet Opera ve Balesi Genel Sanat Yönetmeni Prof. Rengim Gökmen: “İstanbul, yalnız İstanbul’un değil Türkiye’nin yegane opera sahnesi olan Atatürk Kültür Merkezine büyük ihtiyaç duyuyor” deyince salonda bitmek dinmek bilmeyen bir alkış tufanı kopmuş. Açılışta hazır bulunan Kültürümün Bakanı durur mu hiç? Durmamış: “Biraz önce Sevgili Genel Müdürümüzün adını andığı zaman büyük alkış alan kurum, adında ne yazık ki kültür ve sanat sıfatı taşıyan bir sendikanın sudan ve siyasal nedenlerle yaptığı bir müdahalenin ve bilinçsizce verilmiş bazı kararların sonucunda yıllardır kapalıdır” diyerek Kültür Sanat-Sen’e (Sendika) doğru bir olta savurmuş. Tepki almadığına göre, salondaki İstanbullular oltanın ucundaki zokayı bir güzel yutmuş, böylece Bakanım Günüm Ay’ım olta savurmada doğrusu hayli başarılı olmuş.

AKM’ye Estetik Katmak

Bakanım Haşmetmeabımın, festival açılışından bir hafta sonra, İstanbul Atatürk Kültür Merkezi (AKM) önünde bir basın toplantısı düzenlediğini de gene gazetelerden okudum. İhaleyi 70 milyon liralık teklifleriyle kazanan şirketlerin yetkililerini ve 30 milyon lira destek vereceğini açıklayan Sabancı Grubu temsilcisini halkımıza tanıtmış, birlikte fotoğrafa durmuş. Bina eskimişmiş, güçlendirilmesine gereksinim varmış, akustik kötüymüş, kuruldan geçmiş ve belediyeden onaylanmış bir proje varmış, falan… Sonuç itibariyle: “Hem güçlendireceğiz, hem de işin içine biraz daha estetik katacağız” diye buyurmuş.
Öyle anlaşılıyor ki Bakanım Ballı Börek Saranım, 2012-2013 sezonunu da orkestra eşlikli balesiz ve operasız geçirecek olan İstanbul’un hesabını İstanbulluya vermekten bu kere de sıyırmış. Devlet Senfoni Orkestrası’na sahne bulunamamasının perde arkasını anlatmamış. “Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayına kira yetmiyor, Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nu da Topbaş Kadir vermiyor, Haliç Kültür ve Kongre Merkezinde Peygamber Efendimizin dünyaya teşrifinin yıldönümünde ‘el-Beşîr’ temalı kandil programı tertip edilebiliyor, ama aynı salon her ne hikmetse konser ve tiyatro kullanımı için temin edilemiyor” demekten kaçınmış. Kamunun salonunun kamunun orkestrasına kapalı tutulmasının “esbab-ı mucibesini” açıklamaktan bilerek ve isteyerek tırsmış. Tencerede demlenen: “Bir sendikanın açtığı anlamsız davanın günahı iktidara yıkıldı” pilavının ateşini yeniden yakmış. Gerçekleri kamuoyuna duyurmanın kenarından sıyırmış, ters yöndeki açıklamalarıyla beyinleri sabunlamış. İşin ilginç yanı, bir Allah’ın kulu da çıkıp: “Yahu Sayın Bakan, o dava 2009 Aralık ayında kapandı. Yani neredeyse 1000 gündür (Başbakan hariç) Bakanlığın elini kolunu bağlayan yok. İstanbul 2010 Kültür Başkenti Ajansı’nın (Ajans) elinde kalan para da AKM’yi onarmak için fazlasıyla yeterliydi” dememiş, diyememiş ya da demek için maçası yememiş.

Ajans Yasalara Karşı Gelmeseydi

Oysa Bakanım Civanım, Sendikanın, Ajansın kullanıcılar tarafından istenmeyen projede ısrar etmesi üzerine idari yargıda dava açtığını, mahkemenin bilirkişi incelemesi de yaptırarak önce yürütmeyi durdurma, sonra esastan karar vererek bu projeyi bozma kararı aldığını pek güzel biliyor. Dahası, Ajansın bu projenin uygulamasında kendi istekleri doğrultusunda ısrarcı davrandığını, hatta AKM için ayrılan 75 milyonluk bütçeyi Bakanlığa aktarmadığını da biliyor. Şayet Ajans, yasalara karşın projede ısrar etmeseydi, sürecin bu noktaya gelmeyecek olduğunu da biliyor. Koruma Kurulunun, 31 Aralık 2009 tarihinde AKM’nin mevcut haliyle onarımı yolunda aldığı karara Ajans tarafından uyulmadığını da biliyor, ama sesini çıkarmıyor.

Biliyor, Ama Doğru Söylemiyor

Bakanım Kaplan Bakışlım, AKM’nin 2005 yılından itibaren yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığını, hükümet İstanbul “2010 Avrupa Kültür Başkenti Yasa Taslağı”na inatla AKM’nin yıkılması maddesini koyunca, demokratik kitle örgütleri ve Kültür Sanat-Sen’in bu komployu bozduklarını da adı gibi biliyor. Haziran 2008 tarihinde AKM’nin apar topar boşaltıldığını ve içinde bulunan Devlet Opera ve Balesi, Devlet Tiyatroları, Devlet Senfoni Orkestrası, Koro ve diğer topluluklar gibi sanat kurumlarının sağlıksız, işlevine uygun olmayan yerlere apar topar postalandığını, taşınılan binalara yüksek meblağlarda kiralar ödendiğini, kiralanan binalarda tadilat yapılması zorunluluğunun doğduğunu da biliyor. Opera-Bale ile tiyatronun sahneleriyle aynı binada yer alması gereken olmazsa olmaz parçaları, belli ısıda kontrollü ortamlarda çalışması gereken atölyeleri İstanbul’un dört bir yanına dağıtan kendisi, ama gerçekleri inatla bilmezden geliyor. Hiçbir ısıtma sistemi olmayan, hatta su çektiği için yıkılma tehlikesi olan, tehlikeli kimyasal madde barındırma ihtimali bulunan köhne bina ve hangarlarda geçirilen kış mevsimlerinin günahından kaçmaya çalışıyor da, bir türlü günah çıkarmıyor.

Onarım Projesinin Pratikte Uygulanabilirliği

Bakanım Karakaşlım, Haziran 2008’den Kültür Sanat-Sen’in davayı açtığı Aralık 2008’e kadar, söküm işlemleri dışında onarımın başlamamış olduğunu, yani binaya tek çivi çakılmadığını unutmuş olamaz, mutlaka hatırlıyor. Dava açana kadar gelinen süreçte, Kültür Sanat-Sen tarafından yapılan girişimlerin Ajans tarafından dikkate alınmadığını unutur mu hiç? Ajansın hiç beklemediği yürütmeyi durdurma kararıyla birlikte, Sendikanın Devlet Tiyatroları Genel Müdürü aracılığıyla yaptığı girişim sonucu görüşmelere başlama kararı aldığını da cin gibi anımsıyor. Mimarlar Odası ve demokratik kitle örgütleri ile yapılan açık oturumları, bu süreci gözler önüne seren ve kamuoyuyla paylaşılan ses-görüntü kayıtlarını eminim çekmecesinde saklıyor. Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü ile Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğünün ilk kez o toplantılarda AKM’ye ilişkin onarım projesinin pratikte uygulanabilirliği üzerinde görüş belirttiklerini unutması asla mümkün değil! Bakanım Zümrüdü Anka’m, Ajans’ın Kültür Sanat-Sen’in davadan feragat etmesi için ne kadar ısrar ettiğini de biliyor.

Akm’nin Tepesine ‘Prestijli Restaurant’

Bakanım Kaymaklı Kadayıfım, süreç içinde İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı, Mimar Murat Tabanlıoğlu, Mimarlar Odası, Kültür Sanat-Sen ve üniversitelerden profesörlerin katılımıyla gerçekleşen “projenin revize edilmesi” ile ilgili yuvarlak masa toplantısını unutmuş olamaz, eminim. Bu toplantıda proje üzerinde son revize işlemlerinin uygulandığını bilmem dese de inanmayın, bal gibi biliyor. Onarıma ilişkin avan projenin, 2863 sayılı Yasa ile ilgili mevzuata aykırı yapılan bir işlem olduğu bilirkişilerin hazırladığı raporla saptanınca, mahkeme tarafından şıpınişi iptal edildiğini, yasaya aykırı işlem yapanın Sendika değil, bizzat kendi Bakanlığı ve Ajans olduğunu da biliyor. O halde, AKM’nin aslına uygun restore edilmesini savunan ve ilk projeyi eleştiren demokratik kitle örgütlerinin, projeye lokanta eklenmesine “İstanbullu zenginlerin yemek yediği bir yer istemiyoruz” gerekçesiyle karşı çıktıklarını neden söylüyor? Söylemiş olmak için söylüyor, ama o konuda da doğru demiyor. Çünkü Bakanlığın ve Ajans’ın AKM’nin tepesine “Prestijli Restaurant” yapılması projesinin (ilgili kanun ve mevzuat gereği) terasın camla kaplanması ve dış cepheye cam asansör yapılacak olmasının (her ikisi de çelik konstrüksiyon gerektiriyormuş) binaya ek yük getireceği gerekçesiyle bilirkişi ve mahkeme kararıyla durdurulduğunu da biliyor, ama bu “hususu” da bilmezden geliyor.

Kültür Varlığını Tahrip Edenler

Benim Çok Bilgili Bakanım, 14 Ocak 2010 tarihinde gereksinimlerle ilgili Bakanlıkça koruma kuruluna başvurularak vaziyet planı onayının gerçekleştirildiğini de biliyor. Ajansın, istediği proje gerçekleşemedi diye konuyu askıya aldığını, uykuya yatırdığını; yeni bir ihale yapmak yerine, ödeneğin bittiğini söyleyip aradan sıyrıldığını da biliyor. AKM için hazırlanan projenin yanlış olması nedeniyle iptal edildiğini, bunun üzerine gösterilen tepkinin ödeneği yok ederek “bertaraf” edildiğini de biliyor.

Hiç kuşkunuz olmasın, Benim Bilip de Bilmezden Gelen Bakanım, Ajans ile ilgili yasada belirtilen AKM’nin onarımı, Rami Kışlasının kütüphane olarak yenilenmesi, Ayazağa Kültür Merkezinin yapımı işlerinin Ajansın asli görevleri arasında olduğunu, Ajansa nasıl olup da sorgu sual edilmediğinin perde arkasını da biliyor. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun 65 (a) maddesinin kültür ve tabiat varlıklarını tahrip edenlerle ilgili 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası uygulanmasına amir olduğunu, buna göre Atatürk Kültür Merkezinin bu halde bırakılmasının bal gibi kültür varlığının tahrip olması anlamına geldiğini ben bildiğime göre elbette Kültürümün Bakanı da pekala biliyor. Biliyor, ama bilmezi oynamayı yeğliyor.

‘Sudan ve Siyasal Nedenlerle Müdahale’

Bakanım Ordu Fındığım, mümtaz(!) basınımıza, basınımızın bezirganbaşlarına, dolayısıyla sürekli uyuklayan İstanbullulara: “Atatürk Kültür Merkezi yıkılmaktan kurtuldu, Sabancı’nın inayetiyle restore edilecek” diye zil takıp göbek attırıyor, ama Kültür Bakanlığı ile Sabancı arasındaki sözleşme metnini allem ediyor kalem ediyor açıklamıyor. Müsteşarı Özgür Özaslan’a, Müsteşar Yardımcısı Kemal Fahir Genç’e, Özel Kalem Müdürü Özcan Türkgücü’ne ve Sabancı Topluluğunun Genel Sekreteri Nedim Bozfakioğlu’na bir türlü ulaşamadığımdan, doğal olarak doğru dürüst bilemiyorum, gel gelelim AKM’nin çok amaçlı bir salon mu olacağı hususundaki merakım giderek kabarıyor.

Ben bilemiyorum, ama işte o bu sözleşmeyi de biliyor. Terzihaneleri, boyahanesi, marangozhanesi, demirhanesi; plastik, bezleme, çiçek, şapka atölyeleri; kostüm/dekor depoları şimdi olduğu gibi dışarıda bırakılan AKM’nin AKM olmayacağını, olsa olsa SAKM olacağını da vallahi biliyor.

Benim Karadeniz Yiğidi Bakanım, AKM’sine sahip çıkmayan, playback’den opera dinleyen/izleyen, akustiği olmayan salonlarda konsere giden İstanbullumun ruhunu da ezbere biliyor, onların sinmişliğinden, sessizliğinden güç alıyor.

Gözümüzün nuru dansçılarımızı bale yaşamlarını erken bitirecek sahnelerde dans etmek zorunda bırakıyor.

Sonra çıkıyor “müdahaleden” bahsediyor.

Bütün bunları, inanın bana, bilerek ve isteyerek yapıyor.

Çok, ama çok ayıp ediyor.

Evrensel

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Üstün Akmen

Yanıtla