Zafer Diper
İki ana başlığın(“kültür” ve “turizm”) tek bir bakanlıkta buluşturulmasından amaç; kültürün, turizme katkı sunmasıymış meğer. Siyasal erkin başı böyle dedi de biz mi yanlış anladık: “Kültür ve Turizm Bakanlığı’nı birleştirme sebebimiz kültür turizmini artırmaktı…” Eh, siz de kültürün biraz turistik(!) kaldığı görüşünü edinmez misiniz bu açıklama karşısında?! Öyleyse bu birbirine gaz verdiği söylenen ikilinin yanı sıra “sanat” nerede acaba demek istemez misiniz ayrıca?… Yoksa, “bunun ne gereği var,” mi diyeceksiniz: “kültür”ün içine konuverilmiştir o da…” İyi de ben çorbaya döndüm ama… El ağzıyla çorba mı içecek sanatçılar peki?.. “Üzerinize afiyet… Tiyatroya, sinemaya ve diğerlerine yardım veriyoruz ya… Biz öyle zengin devlet değiliz; çam sakızıysa, bu da çobanın armağanı…” Biz de onun koyunları!
Çocukken bir doğum günümü anımsıyorum. Armağanım duruyor bir köşede büyükçe bir kutu içinde. Açıyorum kutuyu, çıkıyor içinden bir kutu, onun içinden de bir başka kutu… Kutu kutu derken sonuçta mini minnacık bir kutu… ve içinde parmak kadar küçük bir kurşun kalem. Verene bak, sanki yazar olacağım diye yemiş müneccim boku… Bir o bildiğim, bir de bu: Kültür ve Turizm Bakanlığının sanatsal kurumlara verdiği, onlarca adı “iane(yardım)”, bizce adı “destek”, sonuçta bir “armağan” gibi duruyor mübarek… Oysa o verilen de, vergilerle ve diğer tüm ödemelerle geri alınan hani…
Bakmakta yarar var… Türk Dil Kurumu(TDK) sözlüğüne göre kültür(ekin, eski dilde hars) kavramının tanımı: “Tarihsel, toplumsal gelişme süreci içinde yaratılan bütün maddi ve manevi değerler ile bunları yaratmada, sonraki nesillere iletmede kullanılan, insanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren araçların bütünü… Kültür izafi bir kavramdır. Aynı ailede yaşayan iki kişi bile farklı yaşam tarzları ve yaşama bakış açısı ile kültürel farklılıklara sahiptir. Bunun dışında etnik, dini farklılıklarda da kültür farklıdır.” Geniş kapsama alanıyla bu genellenen görüşten, şimdi geçelim sanata. Başta, toplumsal görevi(işlevi) üzerine, sanatın sorunsallıkları ve sanatçının yaratmaları üzerine felsefe tarihinde çok çeşitli açıklamalar yapılmışsa da biz TDK’ya göz atalım bir: “TDK isim Bir duygu, tasarı, güzellik vb.nin anlatımında kullanılan yöntemlerin tamamı veya bu anlatım sonucunda ortaya çıkan üstün yaratıcılık… Sanat, nesnel ve öznel yaklaşımlara göre farklı açıklanır. Nesnel yaklaşımda sanat, toplumsal etkilerle, öznel yaklaşımda ise salt bir bireysellikle yaratılır…” Marks’tan da bir alıntı yapabiliriz: “Yaratıcı eylem, insanın ve doğanın karşılıklı etkileşiminin bir aşamasıdır. Bu, toplumsal bir karakter taşır. Sanat, yaşamı insanileştiren bir olgudur. Araştırıcı, yaratıcı, çok yönlü tümel insana ulaşma çabası içinde sanatlar gelişebilir…” Sanatın temel türleri: Edebiyat, heykel, mimari, resim, müzik, tiyatro, bale, opera, fotoğraf, sinema…” Bir Sanat Bakanlığı (ya da başkaca bir ad altında) değilsin. Edebiyattan sinemaya uzanan onca çeşitliliğine karşın neden onun bunun içine sıkıştırılıvermişsin de kendi ana adını taşıyan bir bakan(ların) yok a üvey evlat?! Tümü birbirinin içinde, dirsek temasındaysa da olması gereken şu değil mi, eğer adı bakanlık olacaksa, ayrı ayrı: Kültür Bakanlığı, Sanat Bakanlığı, Turizm Bakanlığı… Belki de suç sanat’ta; asi, söz dinlemez, kırılgan, karşıtçı(muhalif) ama örgütsüz, alıngan, biraz ağırkanlı, haylaz bir çocuğa benzetiyorum onu. Sanki yerinden kımıldamıyor, istemde bulunmuyor… “Siz bir bakın bakalım bu konuya, bize bakan(lar)…” demeyeceksem de ve onlar zaten bu konuya bakmayacaklarsa da; “Kültür Bakanlığı Turizme el veriyor da…” diye artık bir giriş falan yapmayacaksam da, e soruyorum kendi kendime: Sanat, ne güne oturup duruyor öyle tembel tembel…