Hilafet, Sadece Hz. Ali Soyundan Gelenlerin mi Hakkı: ‘Kerbela’

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Üstün Akmen

Erhan Yazıcıoğlu‘nun Genel Sanat Yönetmenliğindeki İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları, Ali Berktay’ın eseri, “fenomen yönetmen” Ayşe Emel Mesci’nin yönetimindeki “Kerbela” oyunuyla sezona fevkalade hızlı bir giriş yaptı.

Müslümanların tarihinde yaşanan en trajik olaylardan biri olan Kerbela Katliamı, Hz. Muhammet’in torunu Hz. Hüseyin’e bağlı küçük bir grubun, Emevi halifesi Yezit’e bağlı ordunun Hicri 61. yılın 10 Muharrem gününde, bugün Irak sınırlarında olan Kerbela’da karşılaşmalarını ve aralarında çocuk ve kadınların da bulunduğu Hz. Hüseyin ve mahiyetindekilerin öldürülmelerini konu edinmekte.

Berktay’ın Eseri

Yazar, Çevirmen, Sinema ve Tiyatro Oyuncusu Ali Berktay (1960), “Kerbela” olayından günümüze pek çok göndermesi olan bir oyun ortaya çıkarmış. Olayı, sadece Şiilerin kınadığı bir “vukuat” olarak değil, aslında Sünni ve Şii dünyasını birleştiren bir unsur olarak ele almış. Tüm Müslümanların Hz. Hüseyin’in katledilmesini trajik bir olay olarak hatırladıklarını; başta Yezit olmak üzere katliamda payı olanları lanetlediklerini anlatmış, ama Kerbela olayını bu oranda basit, sadece acı ve hüzünlendiren bir olay olarak ele almamış. İmam Hüseyin’i haksızlığa karşı çıkmanın simgesi olarak öne çıkarmış. Olayı zulümlere bir başkaldırış olarak tanımlamış. Nasıl ki Yezit her kötülüğün, kurnazlığın, zulmün sembolü ise, İmam Hüseyin karakterini de mazlumların, ezilmişlerin, yalın ayaklıların umudu olarak çizmiş.

Duyulan tepkiyi ve direnişİ anlatmak işi ise Ayşe Emel Mesci’ye kalmış.

Mesci’nin Yönetimi

Ayşe Emel Mesci, muhtemelen: “Bitmeyen bir yas, bitmeyen bir diriliş, bitmeyen bir ruhtur Kerbela/Kaleleri kin, düşüncesi zehir olanlara, bir kırmızı güldür Kerbela” dizelerinden yola çıkmış; kirli, kinli ve kanlı bir dünyayı kanları ile arındırmak için yola çıkanların yanında saf tutmuş. Kerbela’yı bireysel acıları, toplumsal bilince dönüştürmenin adı olarak saptamış. Tüm kuşakların kurtuluşuna ışıldak tutmayı amaç edinmiş. Ölü toprağı serpilmişlikten, ölümü göze alarak özgürleşmeyi adres olarak göstermiş. Yazılı metinden, ciddi anlamda bir adanma öyküsü, yenilgi ile destan yazma becerisi çıkarmış.

Yaratıcı Kadro

Ayşe Emel Mesci imzalı koreografinin yeniliği pek yok, ama adım, hareket, anlatım üçlüsündeki başarıyı göz ardı etmemeliyim. Tahsin İncirci’nin müzikleri ve orkestrasının icrası atmosfer yaratmada Ayşe Emel Mesci’ye fevkalade yardımcı olmuş. Cem Yılmazer’in ışık tasarımı oyuncuya ve gene kendi yaratımı minimalize ettiği dekora destek veriyor. Hale Eren Usta’nın kostümler için seçtiği renkler gerçekten etkileyici. Kûfe halkını ölümün ve ihanetin rengi siyaha büründürmüş Hale Eren. Muaviye askerleri rengarenk. Hür sarılar; Hüseyin yeşiller; Yezit kırmızılar içinde. Hale Eren, kostümün düşünsel işlemini zerre kadar savsaklamamış.

Oyunculuklar

Oyuncu kadrosu tümüyle iyi…

İyi olmasına iyi de, Muaviye’de deneyimli oyuncu İskender Bağcılar’a: “Bu kadar mı kötü oynanır yahu” diyerek bağırmamak için inanın kendimi zor tuttum.

İrem Erkaya, Fatma karakterinin işe yaramaz boşluklarını doldurmayı, klişeleri silmeyi becerebilse, yaratıcı yeteneğini oluşturmaya da başlamış olacak.

Âşık Kasım’da Nazif Uğur Tan, ne yazık ki hayli zayıf kalıyor.

Hasan’a can veren Ümit Bülent Dinçer için, jestini kodlamalar üzerine kurmalı, olabildiğince ses çalışmalı derim.

Hür’de Emre Narcı, Sakine’de Nilay Bağ, duygularını sürekli harekete geçiren ve dolayısıyla fiziksel skorlarına yaşam veren yönelimleri aramış ve bulmuş gibiler. Süreklilik diliyorum.

İbrahim Can, Hasan’a dönük tüm yaklaşımları sanırım yönetmenden iyi kapmış, bunları da iyi kontrol ediyor.

Meriç Benlioğlu, gerek Zeynep olarak, gerekse Fatma Ana’da başarıyı yakalıyor.

Burak Davutoğlu, İmam Hüseyin’in içsel güzelliğini su yüzüne pek güzel çıkarıyor.

Bora Seçkin Yezit üzerinde iyi düşünmüş, imgelemini iyi çalıştırmış, hiç aşırılığa kaçmadan karaktere can üflüyor.

Öngören’in Başarısı

Anlatıcı’da Aslı Öngören ise, görünmez içsel akımları, ruh ışımalarını irade zorlamalarıyla seyirciye iletiyor; Anlatıcı’ya sadece gövdesel hayat buldurmuyor, karakteri aynı zamanda güzel, hem de zarif, çok da yankılı ve de rengarenk kılıyor.

Adlarını bilerek ve isteyerek a-be-ce sırasına göre dizdiğim diğer oyuncular Alize Ertem, Aslı Menas, Aybar Taştekin, Barış Çağatay Çakıroğlu, Berfu Aydoğan, Buğra Can Ildırışık, Can Alibeyoğlu, Cem Baza, Ceysu Aygen, Çağlar Ozan Aksu, Damla Cangül, Emrah Can Yaylı, Emre Çağrı Akbaba, Ercan Demirhan, Esen Koçer, Fahri Kıncır, Fatma İnan, Gizem Akkuş, Gülşah Bayar, Hasip Tuz, Hüsnü Demiralay, Lale Kabul, Mert Aykul, Nur Saçbüker Otan, Özgür Atkın, Pervın Bağdat, Savaş Barutçu, Seda Çavdar, Serap Doğan, Şenay Bağ, Şirin Kılavuz, Volkan Öztürk, Zeynep, Göktay Dilbaz ise disiplinleri, görevlerini bihakkın yerine getirmeleriyle, sahte özdeşleşmelerden uzak pırıl oyun verişleriyle “eleştirmen amca”larından kocaman bir “aferin” hak ediyorlar.

Oyundan çıkarken, pörsümüş muhalefetimizi, felç edilmiş direnme/başkaldırma yeteneğimizi ancak Kerbela olayı üzerinden onarabileceğimizi anladım.

Günümüzün Yezitlerini ya da Yezitleşenlerini yok etmemiz için Berktay’a ve Mesci’ye teşekkür etmemiz gerektiğine inandım.

“Ben yanmasam/Sen yanmasan/Biz yanmasak”ı andım.

Evrensel

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Üstün Akmen

Yanıtla