Dizi ve Reklamda Orman Kanunları Var!

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Ayça Han’ın CHP İstanbul milletvekili Sera Kadıgil ile yaptığı ve Cumhuriyet’te yayınlanan söyleşisi.

Salgında ilk kapanan yerler kültür ve sanat alanlarıydı. Tiyatrolar perde kapattı, çekimler durdu, konserler iptal… Binlerce sanat emekçisi işsiz. CHP İstanbul Milletvekili Sera Kadıgil, siyasette aktif olmadan önce birçok kültür-sanat örgütü ve sanatçının avukatlığını üstlenmişti. Şimdi Meclis’te bu alanda hak savunuculuğuna devam ediyor. Kadıgil’le, kültür sanat emekçilerinin durumunu, yapılması gerekenleri konuştuk. “Öncelikle ve derhal hem doğrudan sanat emekçilerine hem de kültür sanat kurumlarına nakit ve koşulsuz destek sağlanmalı. Dünya örneklerine bir bakıp utansın artık baĞzıları!  Özetle, dünya bizi kıskanıyor, şöyle büyüğüz böyle güçlüyüz diye atıp tutmakla olmuyor” diyor.

– Salgından en çok etkilenen sanat ve sanat emekçileri oldu. Tiyatro ve müzik profesyonelleri yaraları sarmaya çalıştı ama bu konu yetkililerce hiç dikkate alınmadı. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz bu tabloyu? Neden sanat ve sanat emekçileri göz ardı edildi bu süreçte? 

Öncelikle ve ilk olarak şunu söylemek istiyorum. Bundan evvel ne zaman ağzımı açıp kültür desem sanat desem “başka işin mi yok” diyenler umuyorum ki bu süreçte sanatın ve sanatçının kıymetini bir nebze olsun anlamışlardır. İmkanı olanların 2 ayı aşkın bir süredir evde kaldığı bir süreçten geçtik. Şimdi bu iki ayı evde hiç film, dizi izlemeden, kitap okumadan, müzik dinlemeden geçirdiğinizi hayal etmeye çalışın lütfen. Sıkıntıdan çıldırmaz mıydınız? Sanırım “gereksiz” görülen sanatın ne denli hayati olduğu ve sadece insan değil, insanlık için ne derece iyileştirici bir güç olduğu bir nebze olsun bu süreçte anlaşılabilmiştir.

-Bağımsız tiyatroların durumuna dair neler söylersiniz?

Bağımsız üretim yapabilmek için üç kuruş destek ve bireysel kredilerle özverili sanatçılar tarafından ayakta tutulan bu mekanlar, şu anda belki de en sarsıntılı günlerini geçiriyorlar. Yüzlerce sahne kapalı, binlerce sanat emekçisi işsiz. Üstelik bugünden yarına düzelecek bir tablo da yok ortada. Şubat ayından bu yana tek kuruş geliri yok bu kurumların. Ancak giderleri, kiraları, faturaları tüm hızıyla birikmeye devam ediyor. Destek olmak, hayatta tutmak lazım. Acil ihtiyaçlar için hibe fonları oluşturmak lazım. Faizsiz ve en az 1 yıl geri ödemesiz kredilerle desteklemek lazım. Devlet destekli olması gereken bu kredilere “yok borcu olmasın, şöyle olsun böyle olsun” diye bin türlü şart koşmamak lazım. Üzerlerindeki vergi yükünü en azından yıl sonuna kadar almak, devamı için makul ödeme planları oluşturmak lazım.

ŞİMDİYE DEK DİŞE DOKUNUR ADIM ATILMIŞ DEĞİL

-Bunları Kültür ve Turizm Bakanlığı bilmiyor mu peki? 

Elbette biliyor. Bakın daha salgının en başında 14 Mart’ta Kültür ve Turizm Bakanı sanatçılar ve sanat örgütleri temsilcileriyle bir araya geldi. Ben de tebrik ettim hatta. Erkenden harekete geçildi dünya örneklerinde olduğu gibi bir destek paketi açıklanacak diye düşündüm. Tiyatrolar Kooperatifi, Oyuncular Sendikası gibi alanda güçlü kurumlar taleplerini ve beklentilerini anlattılar. Aradan tam 3 ay geçti! Hala tek bir dişe dokunur adım atılmış değil. Birkaç yönetmelik değişikliği yaptılar, destek oranını arttırdılar, başvuru sürelerini 15 gün de olsa geri çektiler, alınan destekler için gerekli şartları hafiflettiler, bunlar olumlu adımlar ancak kusura bakmasınlar kimsenin dişinin kavuğuna değecek yardımlar değil. 3 aydır beş kuruş para kazanamıyor bu insanlar. Belki önümüzdeki 13 ay daha beş kuruş kazanamayacaklar. “Haydi sana yüklediğim 100 çeşit vergiyi 3 ay erteledim, yaz sonunda vereceğim desteği de biraz arttırdım” demekle tiyatrolara destek olunmuyor ne yazık ki.

-Müzisyenler de son derece zor günler geçiriyor…

Meslek örgütleri eli ile bazı telif ödemelerinin yapılıyor olması tiyatroculara nazaran bir artı olarak görülebilir. Ancak düğünlerden meyhanelere, konser salonlarından festivallere tüm etkinlikler iptal. Günübirlik çalışanlar ve teknik personelle birlikte yüz binden fazla müzisyenin salgından etkilendiğini söylemek uçuk bir tahmin olmayacaktır. Bu insanlar için tek kuruş fon ayrıldı mı, elbette hayır..

DÜNYA NAKİT PARA DESTEĞİ VERDİ

-Dünyadaki örnekler nasıl peki?

Dünyaya baktıkça gerçekten ülkemiz sanatı için içim acıyor. Sadece gelişmiş ülkeler değil ekonomik olarak zor durumdaki ülkeler dahi sanatçılar için özel hibe fonları ve acil yardım paketleri oluşturdu. Yalnızca birkaç örnek vereceğim, Kanada sadece kültür kurumları ve çalışanlarına nakit destek sağlamak için tam 43 milyon dolar ayırdı. Almanya 50 Milyar avro, Fransa 25 milyon avroluk paketler açıkladı. Güney Kore’de 12 bin sanatçıya nakit 2500 dolar destek verildi. Şili 18 Milyon dolar destek açıklarken Arjantin Kültür Bakanlığı 450 bin dolar acil durum fonu ile sanat kurumlarına destek olacağını açıkladı.

Özetle durumu ne olursa olsun ülkeler sanatçılarını ve sanat kurumlarını korumak için direkt nakit para veriyor. Bu insanlar ne yer, ne içer diye dert ediyor. Bizdeki gibi vergini 3 ay erteledim haydi hayrını gör demekle olmuyor bu iş. Tek bir kuruş destek görmüyor bu insanlar. İktidar Anayasa’dan doğan hiçbir yükümlülüğünü yerine getirmediği gibi sanatı ve sanatçıyı koruma görevini de hepten ve belli ki büyük bir şevkle boş vermiş görünüyor.

ŞEVKET ÇORUH O KADAR HAKLI Kİ!

– Tiyatrocu Şevket Çoruh’un bu konudaki tweetini görmüşsünüzdür, Mevlüt Tezel’e IBAN yanıtı vermişti… İktidar ve yandaşlarının sanata bakışı neden sorunlu sizce?

Gördüm, açıkçası çok da güldüm. O kadar haklı ki Şevket Bey. Devletin kasasında beş kuruş kefen parası bile bırakmayanlara tek kelam edemeyenlerin tutup, bin bir zorlukla bağımsız sanat üreten sanatçılara akıl öğretmeye kalkması böyle trajikomik sonuçlar doğuruyor.

Her zaman söylüyorum faşist ve baskıcı yönetimlerin hiçbiri sanattan hazzetmez. Çünkü sanat doğası gereği özgür düşünce ve özgür bir ortam ister. Sanat aydınlatır, geliştirir, sorgulatır, sorgulamayı öğretir. Hangi otoriter rejim düşünen ve sorgulayan bir toplum ister? Elbette hazzetmiyorlar sanatçılardan. Sırf Gezi Direnişine destek verdiği, yaralılara kapılarını açtı diye yıllardır destek alamayan tiyatrolar var bu ülkede. O yüzden kimse çıkıp masal anlatmaya kalkmasın, karnımız tok boş laflara.

– Milletvekili olmadan önce telif hakları üzerine çalışıyordunuz bildiğim kadarıyla, biraz mesleki çalışmalarınızı da anımsatır mısınız?

 Başta tiyatro ve sinema olmak üzere sanatın her alanına hayran olmakla birlikte ne yazık ki hiçbir alanında yeteneği olmayan bir insanım Ben de bu nedenle birçok sanatçı için aşırı sıkıcı olan hukuki konularda onlara bir parça olsun destek olmayı seçtim. Birçok kültür sanat örgütü ve sanatçının profesyonel ya da gönüllü avukatlığını yürüttüğüm bu süreç de beni siyasete sürükleyen etkenlerin en büyüğü oldu açıkçası. Türkiye’nin inanılmaz bir sanat potansiyeli var. Harikulade sanatçılar yetişiyor bu topraklardan. Ancak o kadar kıymet bilinmiyor, o kadar yüzeysel ve hatta düşmanca bir bakışla yaklaşılıyor ki bu insanlara gerçekten içim yanıyor. Üç kuruş parayla harikalar yaratan insanlar bunlar. Bir nebze olsun hak ettikleri desteği görseler kim bilir neler olacak.

KİMSE ÜRETİMİNDEN TEK BİR KURUŞ TELİF ALMIYOR

Telif haklarında durum ne şimdi?

-Bu konu üzerine hem pratik hem akademik çalışmalarım var ve devam ediyor. Bunu söylediğimde birçok kişi inanmıyor, inanamıyor ama biliniz ki Türkiye’de tek bir oyuncu, tek bir işinden, tek bir kuruş telif geliri elde edemiyor. Düşünün bir dizi çekiyorsunuz. O dizi yüz ülkede yüz bin kez gösteriliyor ama bunca işin bütün ekmeğini çoğunlukla kanal bazen de dişliyse yapımcı yiyor, o işin gerçek sahiplerine ise beş kuruş olsun ödeme yapılmıyor! Bu utanç verici tabloyu kanalların ve para babalarının baskısıyla daha ne kadar sürdürecekler inanın ben de çok merak ediyorum! Ben 2007’den bu yana telif hakları üzerine çalışıyorum. Neredeyse 15 yıldır 5’ten fazla bakan geldi geçti, hepsi de bu alanda çalıştıklarını, yasal düzenleme yapacaklarını iddia ettiler. Yıl oldu 2020. Hala bu konuda tek bir adım atılmış değil. Oysa yapılması gerekenler çok basit ve yapacak irade olsa 1 ayda bile bu utanç giderilir. Bu konuya ilişkin kapsamlı bir hazırlık yapıyorum, umarım onu da önümüzdeki hafta TBMM’ye sunmuş olacağım. Sadece telif değil sanat hayatının çalışma ilişkilerinde de çok vahim tablolar var. Özellikle dizi ve reklam alanlarında resmen orman kanunları yürürlükte!

KARA LİSTELERİ ŞİKAYET EDECEĞİM

-Reklam sektörü pek de gündeme gelmedi korona sürecinde…

İnsanlar sigortasız ve çok uzun sürelerde çalışmaya zorlanıyorlar. Geçen hafta yaşadığımız çok çok vahim bir örneği paylaşmak isterim. Reklam Yapımcıları Derneği yani izlediğimiz reklamları çeken yapımcılar geçtiğimiz hafta bu alanda çalışan örgütlere bir “ihtar” gönderdi. Özetle şöyle diyorlar, “reklam çeken işçiler, siz zaten bizimle kısa süreli çalışıyorsunuz, bu yüzden biz sizi istersek günde 16 saat çalıştırırız.” Ciddi ciddi böyle bir yazı kaleme alıp utanmadan meslek örgütlerine gönderdiler. Daha da vahimi bu alanda çalışan emekçilere telefonlar açılıp 12 saatçi misin 16 saatçi mi gibi sorular sorulduğu ve kara listeler hazırlandığı yönünde duyumlar da geliyor. Yani reklam yapımcıları işçilere diyor ki; “bir günde 16 saat çalışmayı kabul etmezsen ben seninle çalışmam!” Üstelik bunu hukuki bir şeymiş gibi allayıp pullayıp yollamışlar! Sadece sanat alanına değil doğrudan yüzlerce yıllık işçi hakları mücadelesine sünger çekmeye çalışıyorlar resmen! Bu konuyu da detaylı olarak inceliyorum ve doğrudan Çalışma Bakanlığına şikayet edeceğim. Ayrıca çok da merak ediyorum ve sizin vesilenizle sormak istiyorum, bu reklamları çektiren büyük markaların, misal reklam verenler derneğinin, misal o derneğin yönetimindeki koca koca markaların haberi var mı bu zorbalıktan? Yayınlatmak için saniyesine kimi zaman bin dolar ödedikleri reklam filmlerini çeken insanların günde 16 saat çalışmaya zorlandıklarını biliyorlar mı? Kendi fabrikalarında imkan bulamadıkları bu sömürüye reklamlarını çektirirken göz mü yumacaklar gerçekten merak ediyorum ve bu konunun hem bakanlıklar hem büyük markalar nezdinde çok yakından takipçisi olacağımı da ifade etmek istiyorum.

DÜNYA BİZİ KISKANIYOR DİYE ATIP TUTMAKLA OLMUYOR

-Bundan sonrası için öngörünüz nedir? Salgın sonrası insanlar eskisi kadar sanat etkinliklerine katılabilecekler mi?

Öncelikle ve derhal hem doğrudan sanat emekçilerine hem de kültür sanat kurumlarına nakit ve koşulsuz destek sağlanmalı. Dünya örneklerine bir bakıp utansın artık baĞzıları!

Ya her şeyi bir kenara koyuyorum Kültür Bakanlığından 400 Milyona yakın alacağı var bu ülkenin sanatçılarının! Sanat üretenler adına tüketenlerden bir vergi kesiliyor. Özel kopyalama harcı bunun adı. Dünyada copyright levy olarak geçiyor. Bu para yıllardır toplanmasına rağmen sanat örgütlerine dağıtılmıyor.  Özetle, dünya bizi kıskanıyor, şöyle büyüğüz böyle güçlüyüz diye atıp tutmakla olmuyor. Aşı bulunana kadar covid-19 ile yaşamaya devam edeceğiz belli ki. Dijital ortama uygun üretimlerin teşvik edilmesi ve normale dönene dek yeni normalde sanat üretiminin devamlılığı için de projeler yaratılması gerekiyor. Aslında yaratılması da gerekmiyor. Gitsinler sorsunlar sanat kurumlarına. Onlar yapılması gereken her şeyi biliyor. Bunu Bakanlığa da iletiyorlar. Yani yapılması gerekenler açık ama her alanda olduğu gibi kültür sanat alanında da sadece kendini ve yanaşmalarını değil insanını, vatandaşını yaşatacak bir yönetim ihtiyacı artık saklanamayacak bir gerçeklik olarak ortada duruyor.

Cumhuriyet

Paylaş.

Yanıtla