Atatürk Kültür Merkezi, Yeniden…

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Dikmen Gürün

Dünden başlayarak bugüne gelirsek “ince” değil ama “uzun” bir yol Atatürk Kültür Merkezi’nin kat ettiği yol… 1947’de dönemin vali ve belediye başkanı Dr. Lütfü Kırdar, İstanbul halkına verdiği sözü tutuyor ve Harbiye Açık Hava Tiyatrosu’nu açıyordu. Bu değerli kültür insanının verdiği bir diğer söz de İstanbul’a kapalı bir opera ve tiyatro binası inşa ettirmekti. Binanın temeli 1949’da Taksim’de atıldı ama Muhsin Ertuğrul’un deyişiyle, bize özgü “adam budama” nedeniyle, aynı yıl Lütfü Kırdar, Ankara’ya alındı, kızağa çekildi.

I.PERDE

Tam 23 yılda, 1969’da tamamlandı o dönemde “Kültür Sarayı” olarak anılan Atatürk Kültür Merkezi. Hayati Tabanlıoğlu’nun projesini yaptığı bu değerli bina, politik bağnazlık örneklerinden biri olarak Adalet Partisi (AP) tarafından doğrudan Devlet Opera ve Tiyatrosu’na tahsis edildi. Buna tepki gösterenlerin başında yine Muhsin Ertuğrul geliyor ve İstanbul Şehir Tiyatrosu’nun bir çırpıda resimden silinmesini sorguluyordu. Bu olay kadar açılışta sergilenecek eser de fırtınalar estirdi. Muhsin Ertuğrul’dan Yıldız Kenter’e, Haldun Taner’e pek çok sanat insanı, bir yandan açılışta yerli bir yapımın sergilenmesi gerektiğini savunurken öte yandan da yaşanan karmaşayı devletin bir kültür politikası olmamasına bağlıyorlar ve Kültür Sarayı’nın özerk bir yapıya sahip olması gerektiğini ileri sürüyorlardı.

VE YANGIN 

11 Nisan 1969’da Kültür Sarayı açılışı Nüvit Kodallı’nın “Çeşmebaşı Balesi” ve Verdi’nin “Aida” operası ile gerçekleşti. Ne var ki hayli şatafatlı törene ne Muhsin Ertuğrul ve İBŞT sanatçıları ne de duruşları iktidarla örtüşmeyen özel tiyatrolar, yazarlar, basın mensupları davetliydi. Bu arada, “Kültür Sarayı” tanımını sorgulayanların başında yine Muhsin Bey geliyordu. “Neden Saray? Hangi Çağda Yaşıyoruz?” diyordu Ertuğrul: “Kültürün baş şartı olan gösterişsizlikten sıyrılıp kültürsüzlük ederek yeni saraylar kuruyoruz. Bu biraz yoksulluğumuzun burnuna gülmek olmuyor mu?” 

Uzun sözün kısası, büyük gürültülerle açılan Kültür Sarayı 27 Kasım 1970 gecesi Arthur Miller’in “Cadı Kazanı” oynarken yandı. Yanan sadece Kültür Sarayı değil, Turan Oflazoğlu’nun “IV. Murat” temsili dolayısıyla Topkapı Sarayı Müzesi’nden çıkarılarak fuayede sergilenen paha biçilmez değerdeki IV. Murat’a ait giysilerdi. Dönemin Devlet Operası Genel Müdürü Aydın Gün ve Devlet Tiyatrosu Genel Müdürü Cüneyt Gökçer’di. Yapılan soruşturmada her ikisi de aklandı. Yangın? Sabotaj olduğu kararına varıldı ve o gün suçlu bulunanlar bir süre sonra beraat ettiler.

II. PERDE

Hayati Tabanlıoğlu’nun öncülüğünde yedi yıl süren tadilatın ardından, 6 Ekim 1978’de Atatürk Kültür Merkezi (AKM) olarak İstanbul’un sanat yaşamındaki güçlü yerini aldı bu kıymetli mekân. Açılış Adnan Saygun’un “Yunus Emre Oratoryosu” ile gerçekleştirildi. İzleyen yıllarda, yaşanan çeşitli sorunlara, siyasi ayırımcılıklara karşın çark dönüyordu ve İstanbul seyircisi için sanatsal anlamda önemli uğrak noktalarından biriydi AKM. Pina Bausch’un İstanbul üstüne yaptığı ve bugün de dünyayı dolaşmaya devam eden dans tiyatrosu “Nefes” bile orada hayat buldu…

III. PERDE 

Ne var ki depreme dayanıklıydı/değildi tartışmalarının ardından, 2008 yılında AKP iktidarı tarafından boşaltıldı Atatürk Kültür Merkezi. Kaderine terk edildi. 2018 yılında ise yenisi yapılmak üzere yıkıldı. “Neden onarım değil de yıkım” sorusu çok sorulmuştu. Yanıtsız sorular… Ama Recep Tayyip Erdoğan’ın “Çatlayın patlayın, yıktık!” sözleri hâlâ yankılanıyor kulaklarda… Neyse ki 2.5 yıl gibi kısa bir sürede, 29 Ekim 2021 akşamı, Cumhuriyet Bayramımızın büyük bir coşkuyla kutlandığı o güzel günün akşamı, Atatürk Kültür Merkezi, Hasan Uçarsu’nun bestelediği, librettosunu Bertan Rona’nın yazdığı ve orkestrayı Gürer Aykal’ın yönettiği “Sinan Operası” ile açıldı… Murat Tabanlıoğlu mimari projenin sorumlusuydu. Ayrıca da “Atatürk Kültür Merkezi” adı, olması gerektiği gibi, korundu.

Gezmedim henüz içini ama televizyondan gördüğüm kadarıyla Atatürk’ün adına, İstanbul’a yakışır bir bina… Yine de söylemeden geçmek istemem: Cumhurbaşkanı’nın tamamen siyaset kokan açılış konuşmasında dönüp dolaşıp sözü Gezi Parkı’na getirmesi bir nefret söylemiydi. Şunu bir kez daha hatırlamak gerekir ki Gezi Parkı Direnişi AKP iktidarının insanların demokratik haklarına müdahale eden otoriter tavrına bir tepkiydi…

Evet, nice güzel sanat etkinliklerine kapıları ardına kadar açık olsun ve tüm kenti, tüm sanat dünyasını kucaklasın Atatürk Kültür Merkezi…

Cumhuriyet

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Dikmen Gürün

Yanıtla