Compagnia Pippo Delbono Bu Kez Canlı Gösterimde ´La Gioia / Neşe´

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Erdoğan Mitrani

1959’da Varese’de doğan İtalyan yazar, oyuncu, yönetmen Pippo Delbono, geleneksel tiyatro eğitimi aldıktan sonra, Danimarka’da doğu tiyatrosunu derinlemesine etüt etmiş, Pina Bausch tarafından Almanya’ya davet edilerek ne yazıktır ki artık aramızda olmayan bu büyük sanatçıyla bir dönem birlikte çalışmış.

1980’lerin başında Compagnia Pippo Delbono’yu kurduğundan beri, devamlı beraber çalıştığı ekibiyle yarattığı farklı, aykırı ve müthiş etkileyici gösteriler, 50’yi aşkın ülkenin sahnelerine ve festivallerine davet edilir, neredeyse tüm yapıtları Avignon Festinali’nde sahnelenir, Paris’teki Théâtre du Rond-Point, Delbono retrospektifleri yapar ve toplulukla ortak yapımlar oluşturur.

 

Pippo Delbono’nun şiirsel bir dil ve bitmek tükenmek bilmeyen bir enerjiyle varoluşsal karanlığımızın kapılarını ardına kadar açarak, gerçeği geri çekmeden gösteren bundan önceki çalışması ‘Dopo La Battaglia / Çatışmadan Sonra’ oyununu, ustalıkla çekilmiş videosundan, festivalin geçen yılki seçkisinde çevrimiçi olarak izlemiştik.

Toplum tarafından dışlanmışlarla karşılaşmaları ve onlarla kurduğu dostluklar Delbono’nun şiirsel ve edebi sahne aktarımlarında bir dönüm noktası oluşturur ve “özürlü” olarak görülen kimi insanı topluluğuna dâhil eder. Bunlardan biri de, “Dopo la battaglia”yı ithaf etmiş olduğu, doktorların “yaşamı boyunca çocuk kalacak” dediği, nerdeyse yarım yüzyıl boyunca akıl hastanesinde tutulmuş olan 80 yaşlarındaki sağır dilsiz Bobò’dur. Bobò ile 1996’da Napoli yakınlarında bir psikiyatri kliniğinde karşılaşan Delbono, uzun yıllar, okuma yazma bilmeyen, konuşmayan ama muhteşem bir oyuncu olan Bobò’yu teatral deneyiminin merkezine alır. Birbirlerinden bir daha hiç ayrılmadan 22 yıl boyunca aynı sahneyi paylaşan Pippo Delbono ile Bobò’nun benzersiz dostluğu, Bobò’nun 2019’daki ölümüne kadar sürer.

İstanbul seyircisi, Delbono ile clown’larını topluluğun yıllar sonra ilk kez Bobò’suz yeni oyunu ‘La Gioia / Neşe’ ile festivalin ilk uluslararası fiziksel performansında izledi.

Bobò’suz diyoruz ama, Pippo’nun anlattıklarıyla, arkadaşlarının anımsadıklarıyla ve kuş cıvıltısını anımsatan kaydedilmiş sesiyle Bobò, gidişine hüzünlü ve neşeli bir veda, bir tür ağıt olan La Gioa’nın her anında varlığını sürdürür. Oyun boş bir sahnenin ortasındaki mezara konulan tek bir çiçekle başlar ve sahneyi dolduran, sofitodan bile sarkan bir çiçek cümbüşü ile sona erer.

Bu ikisinin arasında, blucin ve beyaz gömleği, elinde sayfalarca metniyle Pippo Delbono, delilikten, çocukluk anılarından, masumiyetten, acılardan ve rüyalardan söz ederek anlatıcılığı üstlenirken, görüntüleri, 11 yoldaşının oluşturduğu canlı tabloları, şarkıları ve dansları bir orkestra şefi ustalığıyla yönetir. Özellikle yoldaş dedim, çünkü Delbono, bir açık mektup gibi sırlarını döktüğü gösterilerini, sevdiği, kader birliği ettiği, yıllardır birlikte yol aldığı bu oyun arkadaşlarının eşliğinde sürdürür. Yaşam çoğu için hiç de kolay olmamış, özellikle norm ve standartlara uyum sağlanamayanlar hep dışlanmışlardır. Pippo, onları oldukları gibi kabul eder ve onlarla birlikte, korktuğunu açıklamaktan korkmaksızın, mutluluğun ne derece kırılgan olduğunu kabullenerek, acı çekerek, hüzünlenerek ışığı ve aydınlığı arar.

Antoine Bataille’ın müziği ve Thierry Boutemy’nin muhteşem çiçek kreasyonları eşliğinde, şarkılar, danslar, hikâyeler, şiirler, müzik ve bir parça delilikle çıkılan bu benzersiz yolculuk, hüzün üzerinden neşeyi, ölüm üzerinden de yaşamı kutsayan müthiş bir gösteri.

Antik Tragedyaya Olağanüstü Çağcıl Yorum

 ‘Oedipus’

Festivalin Hollanda Seçkisinden, Sofokles’in sayısız kes sahnelenmiş, değişik yorumları yapılmış ünlü tragedyası ‘Oedipus’un, Robert Icke tarafından Internationaal Theater Amsterdam’da (ITA) uyarlanıp yönetilmiş çağcıl yorumunun canlı gösteriminin filmini, Atlas 1948 ekranında izledik.

Internationaal Theater Amsterdam, Amsterdam Stadsschouwburg ile Ivo van Hove’un sanat yönetmeni olduğu ünlü Toneelgroep Amsterdam’ın Ağustos 2018’de birleşmesiyle oluşmuş, genel sanat yönetmenliğini yine Ivo van Hove’un üstlendiği bir kuruluş.

İngiliz tiyatrosunun olağanüstü yetenekli büyük umudu, Laurence Olivier Ödülü’nün en genç sahibi, 1986 doğumlu yazar yönetmen Robert Icke, 2019’dan beri ITA’nın konuk sanatçısı. Klasiklere yepyeni anlam katan yorumlarıyla büyük yankı uyandırmış olan Icke’nin ilk sahnelenişinden bu yana dünya çapında pek çok farklı tiyatroda ve çok sayıda festivalde seyirciyle buluşmuş olan çağcıl Oedipus yorumu için, The Times, “Zamandan bağımsız bir hikâyenin kolay kolay unutulmayacak bir uyarlaması” demiş.

Sofokles’in tragedyası, sanat tarihinin ilk suç ve ceza öyküsüdür. Delphoi kahini yazgısında babasını öldürüp annesiyle evlenmek olduğunu söylediğinde, Korinth Kralının oğlu Oedipus, kenti terk etmiştir. Thebai’ye giderken üçlü bir kavşakta karşılaştığı birkaç kişiyle kavgaya tutuşan Oedipus adamları öldürür. Thebai  girişinde sorduğu bulmacaları bilemeyenleri acımasızca öldüren canavar Sfenks’le karşılaşır. Sfenks’in bilmecesini çözerek şehri kurtaran Oedipus, kocası kral Laios esrarengiz bir cinayete kurban gitmiş olan dul kraliçe İokaste ile evlenir ve dört çocukları olur.

Oyun başladığında Thebai vebadan kırılmaktadır; kahinlere göre, salgınının ve kadınların doğurmamasının sebebi Laios’un cinayetinin çözümlenmeyişidir. Katili bulmaya karar veren Oedipus, kör kahin Tiresias’a danışır ancak ondan, katilin kendisi olduğunu, soyu ortaya çıktığında başına büyük felaketler geleceğini öğrenir; kehanete inanmayarak kayınbiraderi Kreon’un kendisine komplo kurduğundan şüphelenir.

Soruşturma derinleştikçe, kahinlerden doğacak çocuğu tarafından öldürüleceğini öğrenen Laius’un yeni doğmuş erkek bebeğini bir çobana vererek ölüme terk ettiğini, çobanın bebeği çocukları olmayan Korinth kralı ve kraliçesine verdiğini, onların da büyük sevgiyle yetiştirdikleri çocuğun Oedipus olduğu ortaya çıkar, İokaste kendini asar, olayı gören Oedipus karısının giysisindeki altın iğnelerle gözlerini kör eder…

Ürkünç bir günahın cezalandırılması üzerine kurulan antik metinde, kaderden kaçmak ve kötü bir şey yapmaktan kurtulmak için gereken her türlü çabayı göstermiş olmasına karşın sonuçta cezalandırılan Oedipus ne derecede suçludur? Kehaneti öğrenir öğrenmez gerçek anne baba bildiği ailesinden kaçmıştır, kavgaya tutuştuğunda kim olduğunu bilmediği Laios’u öldürmesi neredeyse meşru müdafaadır, İokaste kendisine kenti kurtardığı için eş olarak sunulmuştur, kraliçenin annesi olduğundan ikisi de haberdar değildir. Tragedyanın yazıldığı çağın inanışına göre, doğru veya yanlış yaptıklarına bakmaksızın insanları ödüllendirme ya da cezalandırma hakkına sadece tanrılar sahiptir.

Robert Icke, olayı çağcıl zamanda bir seçim gecesine, seçilirse yeni bir gelecek, yeni bir yaşam tarzı getireceği sözünü veren dürüst ve azimli politikacı Oedipus’un büyük bir seçim zaferini beklediği kampanya merkezine getirir. Oedipus, kampanya yöneticisi kayınbiraderi Kreon’un onaylamamasına karşın, oylama öncesi son konuşmasında, eski yönetici Laios’un ölümünün sırrını çözeceği garantisini de vermiştir

Icke’nin yorumunda Oedipus, yazgısıyla ilgili kehaneti gençliğinde değil, ilk kez seçim gecesinde, ziyaretine gelerek geleceğin her zaman geçmişte gömülü olduğunu hatırlatan Tiresşas’tan duyar. Bu minör değişiklik önemsiz görünse de de günümüz Oedipus’unun asıl takıntısının, baba katilliğinden ya da ensestten kaçmak değil, ne pahasına olursa olsun gerçeğe ulaşmak olduğunun göstergesidir.

Yapbozun parçaları yerlerine oturdukça bakmış ama görememiş olduklarını fark etmeye başlayan Oedipus, var olmanın nasıl korunmasız ve kırılgan olduğunu, yaşamımızın, kaderimizin ve mutluluğumuzun kontrolümüzde olmadığını anlar…

Icke’nin metinde yaptığı önemli bir ikinci değişiklik de oyunda İokaste’yi birincil bir kişi olarak öne çıkarmasıdır. Muhteşem Marieke Heebink, kadının travamatik geçmişini, kötü ruhlu yaşlı Laios tarafından hamile bırakılışını, yeniyetme bedeninin giderek şekil değiştirişini, doktorun içinden çekerek çıkardığı bebeğin daha sevemeden elinden alınarak bilinmeze, belki de ölüme götürülüşünü, parçalanmasını engellercesine elleriyle bedenini sıkarak öyle bir aktarır ki yaşadığı vahşet, Hans Kesting’in müthiş Oedipus’unun trajik bilinçlenmesini bile geride bırakır.

Robert Icke’nin sahnelemesi benzersiz bir atmosfer yaratır. Icke hemen herkesin bildiği, oyunun başlarında Tiresias’ın ayrıntılarını bir daha tekrarladığı, olanların ve olacakların izleyici için sürpriz yaratmayacağı düşünülen öyküyü öyle bir anlatır ki, seyirci iki saat boyunca, her bir adımı, her bir değişimi heyecanla, nefesini tutarak, bir Hitchcock gerilimi, ya da bir Agatha Christie gizemi gibi soluk soluğa takip eder.

Festivalin en olağanüstü işlerinden biri. İnternette bulursanız mutlaka izleyin.

Hepinize sağlıklı fiziksel seyirler dilerim.

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Erdoğan Mitrani

Yanıtla